GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
10 Kasım 2017 Cuma

Seni hatırlıyoruz...

Yedi sayfalık bir metin...

Dolmakalemle yazılmış.

Üzeri çizili satırlar, kenarına  not alınmış yerler var.

Bir konuşma metni bu.

Zarif bir el yazısıyla kaleme alınmış birinci sayfanın ilk satırı,

“Türk Milleti…”

Diye başlıyor.

***

Tarih 29 Ekim 1933.

Cumhuriyet’in Onuncu Yıl Töreni’nde kutlamalar yapılıyor...

Ankara’da Hipodrom Meydanı’ndayız.

Atatürk mikrofon başında ayakta duruyor.

Başbakan İsmet İnönü, Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ve kabine üyeleri yanındalar.

Hepsi frak giymiş.

Atatürk elinde Onuncu Yıl Nutku’nu tutuyor.

Siyah beyaz filmdeki yüzü gözlerimizin önünde.

Hayranlıkla izlemekten kendimizi alamıyoruz.

Kalbimize işleyen o kararlı sesiyle milletine sesleniyor Atatürk...

Gururla, coşkuyla konuşuyor..

 “Türk Milleti…

Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın 15. Yılındayız.”

Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun…

Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.”

Sesindeki inanç yılları delip geçiyor,

Kelimelerini kırbaçlayarak şahlandırıyor.

 “Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık.

Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir...”

***

Törenden birkaç gün öncesi...

29 Ekim 1933’e sayılı gün kala.

Cumhuriyet’in Onuncu Yıl kutlamaları için hazırlıklar yapılıyordu.

Atatürk kurmaylarından halka verilecek mesajlar konusunda çalışma yapmalarını istedi.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hikmet Bayur üzerinde çalıştı,  Atatürk’e düşüncelerini anlatacaktı…

Ancak Atatürk sabah çok erken bir saatte Bayur’u yanına çağırdı,  “Gece çalıştım ve nutku hazırladım” dedi.

Yazdığı metni uzattı.

Onuncu Yıl Nutku’nu tamamlamıştı.

Genel Sekreter Bayur beyaz kağıda yazılı metni okudu, gözü  beşinci sayfadaki satıra takıldı.

“Asla şüphem yoktur ki...” diye başlayan paragrafta şöyle yazıyordu:

“Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Bu söylediklerim hakikat olduğu gün senden ve bütün medeni beşeriyetten  dileğim şudur:

Beni Hatırlayınız.”

Hikmet Bayur bu son cümlede duraksadı.

İçine sinmeyen bir yer vardı.

“Gazi Hazretleri, eğer izin verirseniz bir şey söylemek istiyorum. Bu cümle bir vedayı hatırlatıyor. İnsanlar elbette fanidir ama böyle mutlu bir günde milletin kalbini bir veda acısıyla yakmayınız” diye rica etti.

Atatürk çok güvendiği bir isim olan Hikmet Bayur’un yüzüne  uzun uzun baktı.

“Bu söylediğin doğrudur.

Ben bu cümleyi kaldıracağım.

Ama bunu bana kaldırttığın için ileride, ben öldükten sonra inşallah pişmanlık duymazsın” dedi.

Ve orjinal metindeki bu iki satırın üzerini çizerek, metinden çıkardı.

***

O satırların üzeri tam 84. yıl önce çizildi.

Gözü pek bir liderin duygulu, zarif seslenişi...

Her okuduğumda aynı şeyi hissederim.

Çok dokunur, hüzne boğulurum.

Tarifi zor bir yakınlık duyarım Atatürk’e, kıyamam.

Sarılmak isterim.

O kısacık cümlede bile  haklı çıkmış olması ürkütücü gelir.

“Beni unutmayınız” değil , “Beni hatırlayınız” demiştir.

Rotadan şaşarsak eğer...

İlkelerini kerteriz alalım diye sanki...

Geleceğe miras bıraktığı o cümlede,

Anlaşılmak isteyen bir ses duyarım.

Evlatlarına seslenen bir baba gibi...

Çıkarsız bir dahinin, adanmış bir kahramanın şefkatli sesini.

***

Sevgili Atatürk,

Bugün 10 Kasım.

Aramızdan ayrılışının 79. yılındayız.

Bize bıraktığın Cumhuriyet’i gösterdiğin hedefe taşıyamadık.

Yol kazaları yaptık, birbirimize düştük.

Hıyanet içinde olanlarla yeterli mücadeleyi yapamadık.

Dehanı, fikirlerini yeterince anlayabildiğimizi hala söyleyemeyiz.

Ama şu kesin sevgili Atam,

Türk milletinin kalbindeki o biricik yerin asla değişmedi.

Bağımsız Türkiye’de ortak değerimiz, sevdamız oldun.

En kötü günümüzde bizi biraraya getirdin.

***

Bugün milyonlar yine sana geliyor.

Seni Türk halkının kalbinden sökemeyeceklerini anlayanların telaşına bak Atam.

Yılların stratejik hesaplarının çöktüğünü, ters teptiğini görenlere,

Seni unutturmak, yok saymak isteyenlere, adını anmayanlara bak sevgili Atatürk.

Seninle yarışa girenlere,

Bükemedikleri eli öpenlere...

Köşelerinde “10 Kasım’da yerimden kalkmam” diye gerinerek yazanlara...

Anketler ellerinde kös kös sıraya dizilmiş, sana doğru gelenlere bak.

Artık onlar da hatırlıyor seni!

***

Sevgili Atatürk,

Türk milleti seni rahmetle, sevgiyle, şukranla anıyor...

Türkiye’nin dört bir köşesinde kabaran özlemi, sevgiyi görüyor musun?  

Dağdan taştan inadına, neşeyle yükselen sesi duyuyor musun?

“Yaşa Mustafa Kemal Paşa” haykırışları kulağına çalınıyor mu?

Anıtkabir’e seni ziyarete gelen şu iki kız çocuğuna bak.

Beş yaşındaki Ela ve Özüm Su.

Sana bir hediye vermek isteyince....

Saçlarındaki tokayı çıkarıp senin yanına bırakıyorlar.

Sevgili Atatürk.

Sen o satırları sildin,

Biz kalbimize yazdık.

Sevgiyle, saygıyla, minnetle hatırlıyoruz seni.