GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
29 Kasım 2017 Çarşamba

Nasıl oldu?!

Nasıl oldu, neden oldu, bilmiyorum.

Artık kimse beni sevmiyor!

En azından ben öyle düşünüyorum. Zamanında büyük kalabalıkların sevgisini kazanan, onu duyumsayan biri olarak söylüyorum.

Artık sevilmiyorum. Bunun da farkındayım.

Hani diyorum, bir kenara mı çekilsem?

Zamanında sevgi ve saygı duyan kalabalıkların şimdilerde gözlerindeki kırgınlıklara tanık olmasam mı acaba, diyorum.  

Bu mümkün mü? Bir kenara, köşeye çekilmem…  

Sessiz ve sakin bir köşeye.

Doğrusunu söylemem gerekirse bu da mümkün değil!

Fakat çok yoruldum. İnanın çok yoruldum.

Üzerimde çoluk çocuğa, vatana ve millete ait o kadar yük var ki! İstesem de ayrılamıyorum. Bir kenara da çekilemiyorum.

Oysa bir zamanlar çok gençtim, hangi yük olsa üstlenirdim. Dahası yok mu, dediğim de olurdu. Çünkü yorulmak bilmezdim.    

Şimdi düşünüp duruyorum, bu kadar yükü, sorumluluğu neden çok istedim ki?

Gençtim, yoksuldum, zar zor geçiniyordum, ne iş olsa yaparım derdim, ondan mıydı acaba?

Bulanık düşüncelerimden başka yol göstericim de kalmadı, o günlerden bugüne geldiğimde!

Nerede o et ve tırnak gibi olduğumuz dostlar? O kadar çok arıyorum ki o günleri, o dostları!

Kader birliği yaptıklarımız vardı, bir de çıkar birliği yaptıklarımız!...  

Nerede o zor günlerin dostları?

Kader birliği yaptıklarımız gitti, geriye çıkar birliği yaptıklarımız kaldı!

Zaman çok çabuk geçti. Kader birliği yaptıklarımızın boşalttığı yerleri yeni çıkar ortaklarım aldı!

 

Eskiden konuşurdum, dinleyenlerin destek çığlıkları adeta dua gibiydi.

Şimdilerde de alkış ve tezahürat alıyorum. Ama şimdikilerin sesi, ürkek kuş sürülerinin kanat sesleri gibi. Dallara öyle sıralanmışlar ki, ufak bir harekette kaçacak gibiler!

Düşündükçe üzülüyorum. Üzüldükçe de fena oluyorum.

İnanın hiçbir şeyin tadı kalmadı!

Bu yazıyı da zorluklar içinde yazdım.

Ne yemeğin ne de içeceklerin tadı kaldı… Eskiden yer sofrasında kuru-pilav, yanında da turşu, kuru soğan oldu mu, keyfimize diyecek olmazdı. Çok mutlu olurduk.

Ne güzel günlerdi…

 

Bilen bilir, sarayların önünden yürüyerek bazen de toplu taşıtlar ile geçerdim. İçimden de bu mekânlarda yaşayanların zamanında çok mutlu olduklarını düşünürdüm. Bunu düşünmek bile beni mutlu ederdi.

Her şey ne kadar da hızlı gelişti. Yumurtaya can veren Rabbim, beni arkalardan, çamurlu sokaklardan alıp saraylara konduruverdi. İnanılır gibi değil. Fakat huzur ve mutluluk bu hızla gelmedi. 

Meğer çok yanılmışım. Şimdilerde saray sofralarında yediklerimden yer sofrasındaki kadar lezzet alamıyorum. Yiyecekler ve içecekler çeşit çeşit. Saray sofralarından daha zengin. Ama ben?!

Ben eski ben değilim. Çok mutsuzum.

Ne ağzımda tat kaldı ne de içten seven bir Allah’ın kulu!

Yemeklerden midir yoksa benden mi, hakikaten hiçbir şeyin tadı kalmadı!

Bir çıkış yolu…

Soluklanmak…

Biraz durup geriye, nereden nereye geldiğime bakmak istiyorum.

Fakat durun bir dakika, demeye zamanım bile yok!

Sevgisiz ve öfkeli bakışlardan bir süreliğine uzak olmak… Uzak mı uzak diyarlara gitmek gibi düşüncelerim var. Ciddi ciddi bunu düşünüyorum.

Bitmek bilmeyen kışlardan çok uzakta, belki de Güney Yarım Kürede bir kumsalda kafayı dinlemek istiyorum.  

Bunu düşünürken aklıma lanetli TV’ler ve internet yayıncıları geliyor.

Artık şunu iyi anlamaktayım ki, bu dünyada rahatlık yok diyen Resul çok haklı!