GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İhsan Özbelge ÖZDURAN
YAZARLAR
7 Ocak 2021 Perşembe

Kara tablo…

Yıllardır ardı arkası kesilmeden artan kadın cinayetleri ile...

Aklımızın ve sabrımızın sınandığı son noktadayız...

Ümitsizliğimiz had safhada...

İnsan gibi düşünüp, insan gibi hissedemeyenlerin yarattığı bir cehennemdeyiz...

Geçtiğimiz hafta, 24 saat içinde üç kadın öldürüldü...

Yabancı bir erkek  tarafından...

Eşi tarafından... Oğlu tarafından…

Hunharca...

Yakılarak, silahla ve pompalı tüfekle vurularak...

Yalnızca 2020 yılında 381 kadın hayattan koparıldı...

Kaleme aldığım bu yazıyı tamamlayamadan gelen üç kadın cinayeti haberi daha...

Ne yazık ki, aynı acılar her gün yaşanıyor ve birbirine benzer acılı hikayeler tekrar tekrar yazılmaya devam ediyor...

Bu nasıl bir virüstür, nasıl bir salgındır?

Bu salgından nasıl kurtulunur?

2004 yılında, kamuoyuna yansıyan ilk kadın cinayeti haberi ile ilk sarsılışımızdı…

Ailesi tarafından töre cinayetine kurban edilen Güldünya Tören ismi...

Ve isimleri mezar taşlarına kazınmış, diğerleri...

Bu hazin, bu utanç verici hikayelerin son bulması için, kadını ve çocuğu güçlendirecek ve olumlu imajlarla donatacak pozitif hareketlerin ön plana çıkarılması gerektir, şarttır…

***

Corona illeti ile mücadele kapsamında Sağlık Bakanlığı tarafından TV kanallarında Turkuaz Tablo üzerinde yapılan açıklamaların tıpkısını, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yaptığını tahayyül ediyorum...

Bu açıklamalar “insan hayatının önemine matufen” yapılıyor ya...

İşte o hesap... Bir “kara tablo” resmediyor zihnim...

Muhayyilem durmak bilmiyor, mırıldanıyorum...

Yalnızca kadın cinsine musallat olan bu virüsün varoluş sebepleri...

Kadın cinsine saygı çerçevesinde mutlaka uygulanması gereken mesafe kuralları...

Bu virüsten korunma ve kurtulma yolları... 

Günlük vaka ve ölüm sayısı..

Şiddet gören, fiziksel ve ruhsal açıdan iyileşmeye çalışan kadın sayısı...

Bu cinayetlerin ne zaman plato yapacağı...

Kaçıncı dalgada olduğumuz...

Ne zaman son bulacağı...

Yıllar itibari ile gerçekleşen ölüm sayısı...

Sorgu ve yargı sürecinde, sanığın kılık kıyafeti ile değerlendirilmesi konusu...

Ve ceza-i müeyyideleri…

Bir bir anlatılsın. 

Ve yine, İstanbul Sözleşmesi’nin zamanın bakanı tarafından incelenerek imzalanması...

O dönem hükümeti ile şimdiki dönem hükümet yetkilileri arasında yapılan mütalaalar…

Tek tek şerh edilsin!..

***

2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi…

Uygulanmalı mı?

Uygulanmamalı mı?

Nedenleri ile açıklansın.

Ya da... 

Sadece; son 10 yılda yitip giden 3 bin canın hazin hikayeleri, izah etsin durumun vehametini...

Bu katliamlarla yaşadıkları işkenceleri bir bir anlatsınlar...  

Yok edilen hayatları ile geride kalan gözü yaşlı ailelerinin yaşadığı acıları dile getirsin...

Aylin Sözer,

Selda Taş, 

Vesile Dönmez, 

Pınar Gültekin,

Emine Bulut, 

Münevver Karabulut,

Özgecan Aslan,

Ya da…

Güldünya Tören... Ve binlercesi...

Öksüz kelimeleri ile yetim cümleler kurarak anlatsınlar... 

Bir bir, sevdiklerinden nasıl kopartıldıklarını...

Nasıl çağıl çağıl akmakta iken kurutulduklarını, vaktinden önce nasıl soldurulduklarını...

Ve İstanbul Sözleşmesinin uygulanmasının faydalarını...

Ya da, uygulanmamasının zararlarını...

Bir bir dinleyelim onların yitip giden hayat hikayelerinden…

***

Hızla geçen yıllar içinde çocuk beyinlerine zerk edilen zehirin tahribatı ile büyüyen bir nesil…

Ve 16 yıl boyunca tekrar edilen “kadını değersizleştirme” söylemlerinin ezberi...  

İşlenen her kadın cinayetinin, en ince ayrıntılarına kadar TV haber kanalları ile ya da internet marifeti ile toplum hafızasına tekrar tekrar düşülen kayıtlar...

Bu çetrefilli, bu elverişsiz, bu zehirli dili değiştirme zamanı çoktan gelmiş... Geçiyor.

Tıpkı;

Yıllardır okuduğumuz klasik çocuk masallarında var olan yanlış dili, düzeltme gereği duyduğumuz gibi... 

Kız / erkek çocuk ayrımını çağrıştıracak yanlış ifadelerden kaçındığımız gibi...

Çocuklarımızın zihnine cinsiyet ayrımcılığı tohumlarının ekilmemesi gerektiğini savunduğumuz gibi…

Filmlerde ahlaka mugayir sözleri biplediğimiz gibi... 

Sigara görüntülerini buzlandırdığımız gibi...

Şimdi, gelecek kuşaklara sevgi dilini öğretmenin yollarını arayıp bulma  zamanıdır... 

Bundan sonra titizlikle kullanacağımız dil; edep dili, haya dili, vicdan dili olmalıdır...

Toplumumuzu kasıp kavuran bu illetten kurtulmamız şart... 

Bu zehiri ortadan kaldıracak tek panzehir İstanbul Sözleşmesi’dir ve 6284 sayılı “Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair” kanun mutlaka uygulanmalıdır... 

Yoksa...

“İstanbul sözleşmesi yaşatır” diye diye, ölümüne mani olamadığımız her bir canın vebali boynumuzda kalacak…

***

“İki tür acı vardır. Biri sizi güçlendiren acı, diğeri ise sadece ıstırap veren yararsız acı… Hangi acıyı beslediğine dikkat etmeli insan” der, Dostoyevski...

Bu anlamda;

Gelecek nesillerin tertemiz beyinlerinde ve yüreklerinde yer edecek, doğru ezberlerin öğretildiği, değer ve erdemlerin hatırlatıldığı sosyal projeler geliştirmeye...

Hazırlanacak kamu spotları, filmler, reklamlar ve billboard görselleri ile toplum hafızasını yeniden dizayn edecek bir toplum mühendisliğine ne çok ihtiyacımız var…

Bireysel mücadelelere güç verecek olan; merkezi / yerel yönetimleri ve  tüm STK’larını, kadına ve çocuğa olumlu imajlar yükleyecek söylemler yapmaya, yapıcı bir dil geliştirmeye yönelik çağrımı daima yineleyeceğim...

25 Kasım 2019 tarihi itibari ile İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Barosu arasında, şiddet mağduru kadınlara yönelik güçlendirme ve farkındalık çalışmaları amacı ile imzalanan “Ortak Hizmet Protokolü”

Ve…

10 Aralık 2020 tarihinde İzmir BB ile İzmir Barosu arasında imzalanan; “İnsan Haklarının Başkenti İzmir Protokolü” yüreklere su serper nitelikte...

İnsan haklarının önemine vurgu yapan bu kıymetli protokollerin, kağıt üzerinde kalmayıp hayatın her alanında uygulanacağına dair, büyük bir umut taşıyor yüreğim...

Acılarımızdan güç almak dileği ile…

“Ekonomik zorluklar aşılır, siyasi krizler çözümlenir. Ancak! Çocukları harcanmış bir toplumu yeniden onarmak mümkün değildir…” 

Suna Kıraç / Ömrümden Uzun İdeallerim Var kitabından…