GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İhsan Özbelge ÖZDURAN
YAZARLAR
12 Kasım 2020 Perşembe

Elde var hüzün

“İnce bir hünerdir hüzünle yaşamak…”

Ne çok severim sevgili Ayşe Kulin’in romanlarında rastladığım bu anlamı derin sözü...

Değerli gazeteci yazar Sn. Mehmet Karabel telefonun öbür ucundan “Ege’de Son Söz’e yazmaya hazır mısınız İhsan Hanım” dediğinde zihnimde canlandırdığım yazı şablonumda, bu yıl 29 Ekim törenlerinin kutlanamayacak olmasından duyduğumuz hüzün, yine  korona salgını nedeni ile eğitimde baş gösteren aksaklıklar, eğitime erişimdeki fırsat eşitsizliği ve Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önderimiz M. Kemâl Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 82. yıldönümü olan 10 Kasım Atamızı anma gününe dair beni düşündüren ve  içimi acıtan duygular mevcuttu ve bu duygularla yazımı dizayn etme çabası içinde idim...

***
Vakta ki; derinlerde uyumakta olan dev uyanıp da 30 Ekim saat 14:51 de İzmir’i 6.9 şiddettinde sarsarak bir çok aileyi bölüp parçalayıp onulmaz acılar içine garkedene kadar…

Seferihisar-Sığacık'ta meydana gelen tsunami ile birlikte İzmir Bayraklı ve Bornova’da büyük hasarlara yol açan bu büyük afatın ilk şokunun ardından, yaşadığımız sarsıntının ne kadar yıkıcı ve elem verici olduğunu idrak edebilmemiz; ard arda gelen, telafisi ve tesellisi olmayan acı haberlerle oldu…

***

Ve acılar halka halka büyüdü...

Hayatını kaybeden 115 can; anne, baba, kardeş, evlat acısı ile kavrulan yürekler, yıkılan, tarumar olan yuvalar ve yaralanan 1.035 vatandaşımız...

Oysa ki; İzmir ve havalisinin, 40 kilometre uzunluğundaki fay hattı üzerinde yer alan bir deprem bölgesi olduğu gerçeği; İzmir deprem tarihine , üniversite araştırmalarına, çeşitli yazılı kaynaklara ve anlatılanlarla hafızalara nakşedilmiş kayıtlı bilgilere dayanmaktadır...

Ve bilinir ki; antik çağlardan itibaren Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemlerde İzmir’de yaşanan depremler zamanın nüfus kesafetine göre pek çok can ve mal kaybına sebep olagelmiştir…

***
Ailemin yaşadığı 1926 İzmir Depremi’nde Basmane’deki evlerinden açık alanlara çıkarak, henüz inşası tamamlanmamış olan şimdiki Fevzipaşa Bulvarı’na çadır kurmak sureti ile günlerce nasıl dışarıda yaşadıklarını dinleyerek ve o deprem çadırını en kolay ulaşılabilinecek bir yerde yıllarca nasıl özenle muhafaza ettiklerine şahitlik ederek büyüdüm...

Fakat ne yazık ki; şehrin çarpık yapılaşmasında rol oynayan, İzmir tarihine ve İzmirliliğe yabancı zihniyet, şehrin deprem tarihinden, zemin ve etüd çalışmalarından sarfinazar ederek bu kapkara, bu meşum  günü hazırladı...

Ve geçmiş olsun dilekleri anlamsız, hatta kifayetsiz kaldı yaşanan bu onulmaz acılar karşısında…

Ve “Hüzün Geldi” baş köşeye kuruldu…

“Türküler bitti…

Halaylar durdu…

Horonlar durdu…

Al damar, mor damar, şah damar sustu…

Bahçeler put kesildi birer birer…

Meyveler salkım saçak taş…

Bir bulut uçardı…

Başı boş bedava…

Yandı kül oldu…

Hüzün geldi baş köşeye kuruldu…

Yoruldu yüreğim yoruldu…”

Yapabileceğimiz tek şey dua etmek oldu…

***
Minik bedeni ile 65 saat enkaz altında direnerek hayatta kalma mücadelesi veren üç yaşındaki Elif, yaşam hakkını elinden almaya çalışanların yakasına yapışırcasına yakalamıştı onu kurtaran fedakar itfaiye erinin parmağını…


Ve yine 91 saat sonra kurtarılan minik Ayda ... Kurtarma ekibinin şefkatli kollarında hayata tekrar merhaba derken annesiz kaldığından habersizdi...

Kurtarılması mümkün olan canlara bir an önce ulaşılsın, kaybettiğimiz canlar nurlarda uyusunlar, yaralı kardeşlerimiz acil şifa bulsun diye dua etmekten, geride kalan acılı ailelere  sabırlar dilemekten ve bu zor zamanlarda dışarıda olan hemşehrilerimizin yanında tek yürek olmaktan başka çaremiz yoktu…

Umutları yitirmeden iyi haberler bekliyorduk...

Doğanlar Apartmanı enkazından, sağ çıkmaları için umut içinde dualarla beklediğimiz üç canımız için  ve tüm kurtarılmayı bekleyenler için bir mucize olmasını diliyorduk...

***

Olmadı... Olamadı...

“Ama dünyada her şey olması gerektiği gibi olmuyor ki...” demiş şair...

Ah! Keşke olsaydı...

Salim akıl ile düşünen, gönül gözü ile gören ve yüreği ile duyanlar, çocuklara yaşanası bir dünya kursaydı…

Ah! Keşke bu dünyada her şey olması gerektiği gibi olsaydı...

Ne anneler büyütebildi o güzel yavrularını koklaya koklaya...

Ne de yavrular yaşayabildi hayatı doya doya...

Bu acımasız, bu bozuk düzende olmadı, olamadı…

Yürekten inanıyorum ki, baki alemde her şey olması gerektiği gibi oluyor...

İzmirim’de hüzün var...

Bugün ince bir hünerle yaşayacağız hüznümüzü, yapılan tüm yanlışların muhasebesini yaparak...

Ve; şehre kol kanat geren yerel yönetimimizle, değerli çalışmaları ile güç veren tüm oda ve tüm sivil toplum örgütlerimizle ve ince bir hünerle yaşayacağız hüznümüzü sessizce yardımlaşarak...

Yürekler yaralı, vicdanlar yaralı, insanlık yaralı...

Bu yaraları nasıl sarıp sarmalı?

Şimdi şapkamızı önümüze alacak ve yapılan tüm yanlışların üzerinde düşüneceğiz tüm dirayetimizle...

Ve toplumsal acımıza kişisel bir nihayetlendirme yapmak isterim bu yazıma; teyze kızım Belkıs Berker Onat, güzel kızı Çiğdem Onat Gümüşel ve güzeller güzeli minicik torunu Rüzgar Gümüşel...

Cennet bahçelerinde yine yan yana olun, yine koyun koyuna... Sevgili kuzinimle birlikte çocukluğumdaki birçok hatırayı enkaz altında bıraktım, karşılıklı gülüşlerimiz artık enkaz altında…

Bundan böyle ne zaman baksam canım Bornova'nın eski bamya  tarlalarında, misket bağlarında yükselen o binalara; ince bir hüner olacak artık yaşamak bana...

Yazarın Diğer Yazıları