GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
4 Mayıs 2019 Cumartesi

Homeros’un izinde Troya’da…

Nefis bir Mayıs günü... Uygarlığın rüzgarla en çok ilişkisi olan dünyanın Göbeklitepe bulununcaya kadar en çok konuştuğu tarihsel sit olan Troia’dayız.

Uluslararası Rotary’nin Çanakkale’deki Bölge Konferansına bir tarih molası vermişiz ve dostlarımızla Troia’da kazı başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan’ı dinliyoruz…

Kuşkusuz tarihin en büyük palavralarından biri Troia Atı Meselesi. Bilimsel olarak yok böyle bir şey… Prof. Rüstem Aslan “Troia Atı ile ilgili arkeolojik bir buluntu yoktur ve bundan sonra da olmayacaktır” diyor… Tarih güzellikler silsilesi olduğu kadar yalan-dolan-iftiralarla da dolu… Yalancılar, iftiracılar da ne yazık ki unutulmuyor kahramanlar kadar… Ama hep lanetle anılıyorlar…

Manfred Osman Korffman’ın ölümünden sonra kazı başkanı olan ve halen bu görevini sürdüren Troia Kazı Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan; “Çünkü bu olay Troia Destanı’na sonradan eklenmiş mitolojik bir öğedir. Ancak bazı araştırmacılar, Troia Savaşı’nın geçtiği dönemdeki en etkili savaş aletinin, kaleye uzaktan saldırabilen ve ata benzeyen bir biçimi olduğu, tarihsel süreç içinde bunun dönüşerek böyle mitolojik bir özellik kazandığını öne sürmektedirler” diyor…

1930’lu yıllarda Troia’da kazı yapan Blegen ve diğer bazı arkeologlar ise, MÖ. 1300’lerde Troia’nın bir depremle zarar gördüğünü ve bundan sonra Akhalar tarafından kolayca alınabilindiğini yazmışlar. Bu nedenle de deprem tanrısının sembolü olan atın böyle bir mitolojik öyküyle yoğrularak anlatılmış olduğunu ileri de sürülüyor.

Manfred Osman  Korfmann dönemi kazılarında ise, at kemiklerine yoğun olarak sadece Troia VI (MÖ. 1600’lerden MÖ. 1200’lere) döneminde ortaya çıkmış. Bu da Troia Savaşı’nın geçtiği dönemde atın çok büyük önem taşıdığını ve bu olayın mitolojik olarak bu şekilde aktarıla gelmiş olabileceğini düşündüklerini söyledi Prof. Aslan.

Arkeolojik olarak da Son Tunç Çağı’nın en etkili savaş aracının bir ya da iki atın çektiği savaş arabası olduğu bilinmekte. Yani savaşta stratejik ve güç anlamında atın önemi belirleyici bir unsur olmuş.

Prof Aslan şöyle anlattı devamını… Özetleyerek aktarıyorum:

İzmirli hemşehrimiz Homeros’un tüm bu öğeleri destansı mitolojik bir öykü ile (Troia Atı) bir araya getirdiğini kabul edebiliriz. Şu ana kadar bilinen an eski Troia Atı betimlemesi ise Mykonos’da (Yunanistan) bulunan vazo üstündeki kabartma.

1961 yılında Mykonos’da bulunan vazo MÖ. 670’e, yani Homeros’dan yaklaşık bir asır sonraya tarihleniyor.

Bu eserde Troia Savaşı’nı anlatan sahneler betimlenmiştir. Bu sahnelerden bir tanesi de Troia Atı ve savaşçılardır. Daha sonra gördüğümüz tüm Troia Atı betimlemeleri bir şekilde bundan esinlenilerek yapılmış. Özetleyecek olursak; Troia Atı metaforik bir öğedir, içinde de bir ‘fikir’ ve ‘tarih dersi’ saklıdır…

Bu dersi kim alacak ise…

Ama dünya değişti… Ölerek ve öldürerek ölümsüz olan kahramanların değil; yaşayarak ve yaşatarak ölümsüz olan kahramanların öykülerini dinliyor ve anlatırız. Yoksa dünyada ucuz kahramanlık çok…

Ören yerini Prof. Aslan’la gezdikten sonra ülkemizin en yeni müzesi olan Troya Müzesini de gezdik.  Müzenin adı arkeologların dediği gibi bürokratların istediği gibi yazılmış: Troya..

Tabii ki adının zenginliğinin yanında önemi yok….Müzede müthiş eserler var. En değerlisi “Kız Öldün Lahti”… Bu lahitin adını ve öyküsünü başka bir yazıda anlatacağım.

Zamanında hırsızlıkla çalınan Schlimann Hazineleri halen büyük ölçüde Moskova’daki Puşkin Müzesi’nde sergileniyor ama arta kalanlardan Türkiye’nin adeta söke söke aldığı hazinelerinin bir bölümü de ait olduğu topraklara dönerek yine müzede sergilenmeye başlamış.

Bu önemli çünkü, Troya Müzesi’nin açılması, halen yurt dışındaki 7 müzede sergilenen hazinelerin ve eserlerin Türkiye’ye getirilmesi için de büyük etken olması bekleniyor.

Müze ziyareti rampadan inerek başlıyor. Rampanın duvarlarında bulunan nişlerde Troya’nın farklı katmanları, mezar taşları, büyük boy heykeller, sahne canlandırmaları ve büyük boy fotoğraflarla anlatılıyor. Müzenin giriş alanı olan Troas ve çevresini konu alan sirkülasyon bandında ise devam eden sergi katları öncesinde ziyaretçiye bir oryantasyon sağlamak amacıyla arkeoloji bilimi; arkeolojik ve arkeometrik tarihleme yöntemleri, ‘neolitik, kalkolitik, tunç çağı, demir çağı, höyük, restorasyon, konservasyon’ gibi terimler şemalar, çizimler, metinler ve interaktif yöntemlerle aktarılıyor. 

Şanlıurfa Müzesi, Alacahöyük Müzesi Atatürk Bölümünden sonra Troya Müzesini ülkemizin en iyi müzeleri içine almak gerek… Ülkemizle gurur duyacağımız bir müze olmuş…