GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
25 Mart 2019 Pazartesi

İzmir’in Alevi-Bektaşi-Türkmen Zenginliği

Yerleşmelerin el değiştirmesi, üstelik farklı bir kültürel gelenek ortamında kurulup, binlerce yıl yaşadıktan sonra başka bir kültürün elinde daha değişik bir süreç yaşamaya başlaması kavranması kolay olmayacak bir konu olsa gerek.

Batı Anadolu Coğrafyası bu durumun laboratuvarı gibi adeta! Şöyle bir düşününce defalarca el değiştiren; bir kültürden ötekine geçerken melezlenen tarihleriyle arz-ı endam eden kentlerden oluşan bir ortamda yaşadığımızı hemen görüveririz. Yerli halklar konusundaki belirsizliği hatırladıktan sonra, belli başlı istila ve fetihleri saymaya kalksak; Anadolu’ya yönelen Hellen göçünü, İran yaylalarından kopup gelen Pers ordularını, İskender’in Büyük Doğu Seferini, Roma İmparatorluğu yıllarını, onun Hıristiyanlık bağlamlı versiyonu Bizans İmparatorluğu devirlerini, Türklerin Anadolu’yu kısa sürede baştan başa farklılaştırmalarını, Haçlı Seferlerini ve Moğol istilalarını peş peşe sıralamamız gerekir.  Üstelik, arada atladığımız daha sınırlı ve kısa süreli ziyaretler hesaba katılmış olsa, listenin epeyce uzayacağına hiç şüphe olmadığını da unutmayalım.

Kültürel Zenginlik… Yaşadığımız kent güzel İzmir bütün bu kültürlerden nasiplenmiş; istilaların acılarını yaşayanların ibret dolu öykülerinden süzülen sonuçla yoğurulup, kültürel zenginlik olarak kentin birikimine karışmıştır. Sadece bununla da sınırlı değildir elbette İzmir’i zenginleştiren kültürel değişkenler. Faşist kafaların anlamasının mümkün olmadığı bir zenginliktir bu

 

İmparatorluk asırlarının yaklaşık son elli yılında, Balkanlardan, Kafkaslardan, Kırım’dan, Adalardan, Mısır ve Arap coğrafyasından kopup gelen göçlerle kente ulaşan yüz binlerce insan, İzmir’in günümüzdeki yapısını oluşturan değerleri de taşıyordu yanlarında… 

 

Ya Osmanlı Devleti’nin uyguladığı politikaların sonucu, İzmir’e yerleşen binlerce Avrupalıya ne demeli? İzmir’in bir anlamda bütün bu etkenlerin bileşkesinde bir kent olduğunu belirtmeye gerek var mı bilmem ama sanırım kültürel zenginliğin tarihsel derinliği bu bağlamda yatıyor demek zorlama olmayacaktır.

Türkmenlerin etkisi

Bugün belki bazı yer isimlerinde ve birkaç köyde izleyebildiğimiz Türkmen geleneğinin de, İzmir’in kültür karışımının belirleyici ögelerinden olduğunu vurgulamak gerekiyor. Narlıdere yukarı köy ve Bornova Naldöken köyü, Türklerin İslam dinini kabul ederken, şamanist geleneklerle Müslümanlık arasında yarattıkları yorumun günümüzdeki sembolleri gibi adeta!

Bu iki örneğe Uzundere’nin yerlilerini ve Bademler’i de hemen eklemeliyiz. Bugün sayıları son derece azalmış olan bu köylere, İzmir’in çevresinde her adımda rastlamak işten bile değildi bir zamanlar. Türkmenlerin İslam’ı yorumlayışlarındaki büyük farlılık, kent ve çevresindeki inanç-kültür ortamını dönüştüren en önemli unsurdu oysa.

Bölgenin fethi sırasında yerli Hıristiyanlarla karşılaşan Türkmenlerin, inanç boyutunda çatışma yerine uzlaşı ve kabullenmeye açık olan dinsel yorumları, birlikte yaşamanın anahtarı olmuştu.

Kolonizatör derviş geleneğinin elde kalan birkaç örneği, bu çıkarımın kanıtları gibi yaşamaya devam ediyor. Turgutlu yakınlarındaki Hamza Baba ve Okçu Baba zaviyelerinin bölgenin Türkmen kökeni için değerli hatıralar olarak kabul gördüğünü, izlemek mümkün hala.

Fetih yılları ve sonrasında bu tür zaviyeler, kitaba dayalı İslam yorumundan farklı olan Türkmen Müslümanlığı anlayışıyla, Hıristiyan yerlilerin bir arada yaşayabilmesinin yolunu açıyordu.

İzmir’in içinde Türkmenizleri

Hani İzmirlilerin çok hoş hikayelerle ve mitoslaştırarak andıkları Bahri Baba, Çam Baba, Susuz Dede, Yusuf Dede gibi isimler var ya, işte bu isimler, aslında İzmir’in fetih yılları ve hemen sonrasında yaşanan süreçten kalan Türkmen hatıralarıdır.

Kalenderi-Babai-Bektaşi geleneğinin ilk halkalarına mensup, Türkmen dervişlerinin isimleridir sayılanlar. Bu nedenle, o dönemde İzmir’in dış surlarının geçtiği hattın üzerinde veya yakınındaki noktalardır anılan yerler. Hatta daha sonraki yıllardan kalan örneklerden birisi de 1980’li yılların sonuna kadar kentin içinde yaşamaya devam etti bilindiği üzere. Yağhaneler’deki Şemsi Baba Bektaşi Dergahı’nın haziresinden, yani küçük mezarlığından söz ediyorum. 

Belirtilen yıllarda, o bölgede faaliyet gösteren marangozlar arasında kalmış olan ve sessizce yaşamaya devam eden bu benzersiz miras, yol yapımı nedeniyle kaldırıldı. Şimdi üzerinden geçen araçların çiğnediği mezarlığın, Alevilerin on iki dilimli taçlarıyla süslü taşları nerede acaba?

Bu hoyratlığı nasıl açıklayabiliriz bilmem ama bir daha asla yerine konulamayacağı ve birkaç lüzumsuz taş olarak değerlendirilen büyük kayıp nedeniyle, bu kentin çok eksildiği ayan beyan ortada! İzmir ve çevresine yerleşen Türkmenler için son derece muazzez yerlerin yerinde yeller esiyor ne yazık ki ama onların bu kentin kültürel iklimine kattığı değerler çok eminim ki yaşamaya devam ediyor.

Seçime 6 gün kaldı da…