GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
1 Kasım 2020 Pazar

Çürük apartmanlar tarlası…

İzmir’in ilk toplulukları konutlar inşa ederek bir arada yaşamaya Cilalı Taş Devri denilen Neolitik Çağ’da başlamış. Günümüzden 8500-9000 yıl kadar önce, insanların artık tarım ve hayvancılık yapabilecekleri verimli düzlüklere yerleştikleri anlaşılmakta günümüz verilerine göre…  

Tarih öncesi çağlara gidelim: İzmir’in içinde Bornova Ovası yakın çevredeki, Torbalı, Selçuk, Urla ve Aliağa’daki sulak düzlükler ile Kemalpaşa Ovası küçük toplulukların bir araya gelerek düzenli yerleşimler kurdukları alanlara dönüşmüştür. Bu verimli alanlardan belki de en büyüğü kent içinde bulunan Bornova Ovası’dır. Batısı dışında üç tarafı dağlarla çevrili Bornova Ovası İzmir’in ilk topluluklarının yaşam yeri olmuştur. Çanak gibi doğal yapısıyla doğudan gelen sert iklim şartlarından daha az etkilemiş, ova dereleri, zengin bitki örtüsü ve av hayvanlarıyla zengin bir yaşam alanına dönüşmüştür. Ovanın orta kesiminde Yeşilova Höyüğü ile yakınında yer alan Yassıtepe ve İpeklikuyu Höyükleri kentin ilk topluluklarının düzenli olarak yaşadıkları Tarih Öncesi Yerleşim alanını oluşturmaktadır.

İpeklikuyu Höyüğü günümüzde Bornova Anadolu Lisesi bahçesinde yer alır. Höyükte bugün de kolayca bulunan deniz kabuklularının sırrı da oradan denize uzanan bir bataklıklar içinde bulunduğunu gösterir… Bornova Ovası’ndaki ilk İzmirlilerin kısa yolculukları savunma ihtiyaçları doğrultusunda M.Ö. 7. yüzyılda Bayraklı Höyüğü’nde, M.Ö. 3. yüzyılda Kadifekale’de devam eder. Bu süreç içinde Lidyalılardan Perslere, Kimmerlerden, Romalılara kadar birçok topluluğun yerleştiği İzmir bütün topluluklar için bir yurt olmuştur.

Rahmetli Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın kazdığı Bayraklı’daki höyük Smyrna adının kentimize ilk kez verildiği yerdir. Smyrna, İzmir Bayraklı’daki höyük üzerinde yer alır. Antik dönemde batısı ve güneyi denizle çevrili küçük bir yarım-adacıktır. Yüz ölçümü yaklaşık yüz dönüm olan Bayraklı Höyüğü, bir düzlük üzerinde kurulu küçük bir tepeciktir. Smyrna Kenti, bu tepecik üzerinden ovaya doğru geniş bir alana yayılmıştır.

Ve bu deniz kıyısındaki Smyrna an itibarıyla 60’dan fazla yurttaşımızı kaybettiğimiz apartmanlara yürüme mesafesindedir… Yani yıkılan yerler eskiden denizdi, sonra bataklık oldu, sonra çeltik tarlası, sonra bamya, domates tarlası… Sonra da apartman! En son da mezar…

***

Her zaman önce bilime kulak vermek gerek: Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezince, bu depremde hasarın Bayraklı'da yoğunlaştığı, yıkılan binaların çok katlı betonarme yapılar olduğu, bölgedeki yerel yumuşak zemin koşullarının ve yapısal yetersizliklerin hasar üzerinde etkili olduğunun anlaşıldığı belirtiliyor. Biz de öyle olduğunun farklındayız ama bunu bilim insanlarından duymak önemli…

İstanbul Teknik Üniversitesi’nin İzmir Depremine İlişkin Ön Değerlendirme Raporunda ise şöyle deniyor: Bu deprem; Ege Bölgesine Kuşadası, Sisam, Sakız ve İkarya adaları arasında kalan alandaki derin deniz çukurlarında sürekli görülen sismik aktivite bilinen bir faaliyettir.  Zaman zaman 6 büyüklüğüne ulaşan depremler ürettiği son yüz yıl içinde kaydedilmiştir. Ege Denizi içinde var olan normal fay sistemleri içinde sürekli gerçekleşen deprem aktivitesini parçası olan Sisam Depremi, İzmir ilimizde yer yer etkili olmuştur. Hakim olarak deprem merkez üssüne 75 km uzaktaki Bayraklı ve Bornova semtinde bulunmaktadır.  Eski bir nehir sisteminin oluşturduğu, yapılaşma öncesi tarım alanı olan alüvyonal ovada oluşan yapılaşma içinde zayıf inşa edilmiş ve/veya yapısal sorunları olan binaların yıkımına neden olmuştur. Bu depremin uzak bir yerde yarattığı bu etkinin ana sebebi binaların yapısal sorunları ve ona eşlik eden zemin büyütmesidir. Yıkım olan çevrede mühendisliğe uygun yapılmış binalarda hasar ve yıkım olmaması zemin özelliklerinin uygun yapılmış yapılarda etkili olmadığını gösterir.

Bölgenin tektonik yapısı ve fayların uzunlukları dikkate alındığında mevcut deprem olan fayın üzerinde daha büyük bir deprem olma ihtimali yoktur.   Sadece mikro depremlere dayanarak 7.0 den büyük bir deprem olacağına dair bir aktivite görülememektedir. Bu deprem serisi Sisam adası kuzeyinde yer alan fayların üzerinde gittikçe sönen artçı sarsıntılar ile nihayete erecektir. Bu fay dışında kalan alanlardaki fayları etkileyip etkilemeyeceği konusundaki fikir beyanları spekülasyondan ibarettir.

***

Dünyada yılda ortalama 700 adet deprem oluyor. Kentsel alanlarda meydana gelen depremler fiziksel ve sosyo-ekonomik kayıpların en büyük kısmını oluşturuyor. 1999 İstanbul depreminden sonra daha sık gündeme geldi: İzmir’in birinci derecede deprem bölgesinde yer aldığını bilim adamları her fırsatta anımsattı, ben de defalarca yazdım.

Deprem riski nüfus artışı, yanlış arazi kullanımı ve yapılaşma, yetersiz altyapı ve servisler ve çevresel düzensizlikler nedeni ile artıyor. Yıllarca “Gerekli önlemlerin alınmaması durumunda, bir deprem sonucu oluşacak sosyo-ekonomik hasar, yalnızca İzmir kentinde değil, kısıtlı mali kaynak ve yatırım potansiyeline sahip ülkemizin ekonomisinde de ciddi sıkıntılara yol açacaktır” diyen çok sayıda bilim adamı vardı, biz de gazeteci olarak üzerimize düşeni yaptık.

Rahmetli Ahmet Piriştina döneminde, yine rahmetli Prof. Aykut Barka tarafından hazırlanan İzmir Depremi Master Planı (Radius -1999) tartışmaya açıldığında bu plana yüksek sesle itiraz eden merkez belediye başkanları geldi aklıma. Burada adlarını yazmıyorum, ama hepsi de yaşıyorlar umarım utanıyorlardır şimdi.

***

Yıkılan Rızabey ve Doğanlar Apartmanı'na 2012 ve 2018'de riskli olduğu için çürük raporu verilmiş. Yılmaz Erberk apartmanı bataklık kıyısında…  Üzüntüm bu akılsızlıkların “uygarlığın beşiği” diye tanımladığımız kentte olması nedeniyle ikiye üçe katlanıyor. Yazık bu insanlarımıza…

Gerçekleşinceye kadar depremle ilgili her yazımı böyle bitireceğim: İzmir’de çöken binaları kim yaptıysa ivedilikle ortaya çıkarılmalı ve en ağır cezalara çarptırılmalı.