GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
6 Kasım 2017 Pazartesi

CHP ve kaygılarımız

CHP’ye dair yazmaktan uzak duruyorum. Çekindiğimden değil, CHP’de olan biteni yazmak içimden gelmediğinden... CHP’li bir yurttaş olmanın bütün ağırlığı üstüme çöküyor.

Fakat bu defa, gündemin getirdikleri bana yazmamı söylüyordu. Ben de direnmedim.

Türkiye yangın yeri, CHP örgütleri ise gruplar arası çekişmelerden başını kaldıramıyor. Ama herkesin dilinde adalet… Böyle söyleyince siyaset yapmış oluyorlar…

CHP’de tartışılan konulardan biri de, sağdan yapılan transferler… Aytun Çıray neden gitmiş! Hangi nedenle CHP’ye geldiyse, İYİ Parti’ye de aynı nedenle gitti. İyi de yaptı. Orada daha uyumlu çalışır.

Sorun şu ki, CHP’de giderek görünür hale gelen ideolojik bulanıklığı konuşmadan, örgüt yapısını ve karar süreçlerini tartışmak çok anlamlı olmayacak.

Ülke derin bir yarılma yaşıyor. Birbirine hiç benzemeyen iki Türkiye ortaya çıktı. Ülke yönetimi bütün tarafları kanatları altına alacak ufka sahip değil. Dahası ülkenin yönetim biçimi de bu sığ anlayışa uygun hale getiriliyor. Ülkenin diğer yarısına, kendinize yer arayın, der gibi…

Ülkede durum böyle iken, CHP’nin sosyal demokrat kimliği ve tarihsel misyonu itibarıyla izlemesi gereken siyasete çok uzak düştüğü ve durumun umutsuzluk yarattığı, yaygın bir kanaattir.

Sayın Kılıçdaroğlu, adalet için Ankara’dan İstanbul’a yürüdü. O ve çevresi yürüdü, millet seyretti. Adalet mitingi yaptı, milyonlar gitti… O mitingden kalabalık dışında akılda kalan bir şey yok. Sonra, Adalet kurultayı yapıldı, bir sürü insan katıldı, konuştu… Siyaseti zenginleştiren bir sonucu yok…

Ana muhalefet ne yapsa ne söylese bir türlü toplumda iz bırakmıyor. Bırakmıyor, çünkü geleceğin Türkiyesi’ni güçlü bir şekilde dile getiremiyor, sadece karşı çıkıyor…

Koskoca Cumhuriyet alaşağı ediliyor. Böyle bir zamanda yapılacak siyaset bu olmamalı. Mesele, Ankara’dan İstanbul’a yürümek değil; ülkeyi bütün sokaklarında adalet için ayağa kaldırmaktır. Toplumun bütün katmanlarında umut yaratmaktır. Oysa çoğumuz CHP’ye kerhen oy veriyoruz.

Kabul etmeliyiz ki uluslararası sistem büyük bir bunalımın eşiğinde. Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan yapılar çökmeye başladı. Bilişim devrimi kendinden önceki yapıları tasfiye ediyor. Sistemin bu değişimi kaldırıp kaldıramayacağı belli değil. Böyle bir dönemde belirsizlik elbet de politika üretimini çok zorlaştırıyor. Fakat CHP gibi Cumhuriyet’in kuruluşunda rol oynamış birikimli bir partiden daha yaratıcı olması beklenirdi. Sahip olduğu birikim ve deneyim itibarıyla, içinden geçtiğimiz bunalım döneminde, CHP, en çok güven duyulan parti olmalıydı.

Bugünün CHP’si, AKP’nin getirdiklerine karşı çıkmaktan ve Cumhuriyet’e, parlamenter rejime sahip çıktığını beyan etmekten fazlasını yapamıyor.

Gelin görün ki toplumun CHP’den beklediği, Cumhuriyet’in birikim ve değerlerinin getirdiklerinin ışığında, Küresel Dünya düzeninde Türkiye’nin yerini ve rolünü belirlemesi, değişimi yakalamasıdır. Tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi…

Şimdiki halde, CHP seçmenlerine umut ve güven vereceğine, seçmenleri CHP’ye teselli veriyor; Bugünler de geçer, her şey yoluna girer, diyor ve CHP’ye oy vermeye devam ediyor, seçmen. Hâlbuki toplumun sahiplenilmeye ihtiyacı var.

Baba figürü olması beklenen CHP, seçmenlerinin anlayış ve şefkatine sığınmış durumda... Roller değişmiş… Bakalım daha ne kadar idare edeceğiz CHP’yi!