GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
27 Kasım 2017 Pazartesi

AK Parti-MHP ittifakı!

Gerek Bahçeli’nin gerekse de Erdoğan’ın son açıklamaları aylardır beklediğimiz hususu netleştirdi. Yani AK Parti-MHP ittifakı neredeyse kesinleşti. Geriye tek bir soru kaldı aslında.
Bu ittifakın yüzde 51’e yetip yetmeyeceği… Tecrübelerimiz siyasetin matematiğinde 1+1’in her zaman 2 etmediğini gösteriyor. Hatta çoğu zaman etmediğini…

Bu tür birleşmelerde Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma riski de var.  Ve bu risk AK Parti-MHP ittifakı için de ziyadesiyle var.

Bugün farklı formüllerle ete kemiğe büründürülmeye çalışılan ittifakın tarihçesine bakacak olursak;  ilk olarak her iki partinin tabanlarının birbirine çok da uzak olmadığını söyleyebiliriz.

Biri Milliyetçi-Muhafazakar öteki muhafazakar-milliyetçi…

Aslında iki partinin milliyetçiliğin yorumunda ayrıldığını da biliyoruz. Erdoğan’ın savunusu din merkezli (ümmetçi) bir milliyetçilik iken Bahçeli Türkçülüğe dayalı bir milliyetçilikten besleniyor.

Yakın geçmişte Erdoğan’ın Türkçülük ve Milliyetçilikle ilgili MHP tabanını kızdıran  “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım” hatta ‘Türk’üm demen hakkındır ama Türkçülük bölücülüktür’ şeklindeki sözleri bile Bahçeli’nin AK Parti’ye olan ilgisini azaltmadı.

Neden mi?

Her iki taraf da olası ittifaka farklı manalar yüklese de hepimiz biliyoruz ki yegâne sebep oransal mecburiyettir. Hatta mahkûmiyet derecesinde bir mecburiyettir.
İntegral Araştırma Şirketi olarak İzmir’de yaptığımız düzenli araştırmalardan biliyoruz ki MHP’de çok ciddi bir kan/taban kaybı yaşanıyor.

Ve sanıldığı gibi bu kaybın tek sebebi, Meral Akşener’in İyi Parti’si de değil.
Tabi ki Meral Akşener’in öncülüğünde kurulan ve Koray Aydın, Ümit Özdağ, Müsavat Dervişoğlu gibi etkili milliyetçi isimlerin buluştuğu İyi Parti, MHP tabanından önemli bir parçayı etkiliyor.

Ama bence MHP’yi asıl tehdit eden bu değil.
Yarım asırlık bir siyasi parti olarak MHP’yi asıl tehdit eden tabanında başka bir siyasi parti liderine karşı gelişen hayranlık derecesindeki duygusal yakınlaşmadır.
16 Nisan referandumu öncesinde ve de sonrasında yaptığımız araştırmalardan gördüğümüz en önemli sonuç, MHP tabanının önemli oranda Erdoğan’a yakınlaştığıydı. Hatta öyle ki Erdoğan’a hayranlık derecesinde sevgi ve saygı ifadesi kullanan MHP seçmeninin oranı yüzde 30’ları geçiyordu. Şimdilerde kurumsal yakınlaşmalarla birlikte bu oran artmış olabilir.
Yani seçim barajının indirilmesi ve de garip ittifak formülleriyle gündeme gelen Bahçeli’nin tarlasının çoktan sürülmüş olduğu gerçeğinden söz ediyorum. 
Bu durum MHP’yi Meral Akşener’in İyi Partisi’nden daha çok tehdit ediyor bana göre.
Çünkü Akşener ile MHP’nin yollarının yeniden kesişme ihtimali var. Yani Erdoğan’a kaptırılan seçmenin geri kazanılması çok daha zor…
*
MHP camiasının etkili kalemlerinden Cumhur Bulut’un Ege’de Sonsöz’deki son yazısını dikkatle okudum.
Evrendeki ‘boşluk prensibi’nden hareket eden Bulut, Türk seçmeninin yüzde 65’ni mukaddesatçı, milliyetçi, demokrat çizgide olduğunu ve Türkeş ve Bahçeli’nin MHP’sinin de bu yapının tam ortasına oturduğunu anlatıyor. 
Bulut’a göre siyasi arenada boşluk yok.
Bu da yeni kurulan ya da kurulacak partiler için hiç de iyi bir haber değil.
Özellikle de Akşener için…
*
Bence kalemini beğendiğim Cumhur Bulut meseleye fazla içeriden bakıyor.
Dahası bir dava adamı olarak böyle bakmayı tercih ediyor.
Biraz daha dışarıdan baksa göreceği ilk şey, Türkiye’de uzunca bir süredir hem iktidar hem de muhalefet boşluğunun ne denli büyük olduğudur. Özellikle de muhalefet boşluğunun…

15 yıldır ülkeyi yöneten siyasi iktidarın alternatifi olmak dururken ancak sigortası olabilmiş muhalefetin boşluk yaratmaması mümkün mü?
Yahut gelinen noktada süper güçlerin masasında adeta bir pinpon topuna dönen, dışarıda Katar ve Rusya dışında doğru dürüst selam vereceği bir ülke kalmayan, asırlık rotasından en az 180 derece sapan bir ülkede…
Ekonomik, sosyal, siyasal göstergelerin S.O.S verdiği, doların rekor üstüne rekor kırdığı, samanın Bulgaristan’dan ucuz etin Sırbistan’dan ithal edildiği bir ülkede…
İnsanların adalet talebi için 25 gün boyunca yürüdüğü, hukuk devleti, demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğü alanında her yıl küme düşen bir ülkede…
İktidar boşluğunun olmadığı iddia edilebilir mi?
Evet, bana göre bu ülkede hem iktidar hem de muhalefet sorunu vardır. Her iki alanda da kocaman boşluklar oluşmuştur.
Cumhur Bulut’la buluştuğumuz tek nokta henüz bu boşlukları kimin dolduracağının belli olmadığı hususu olabilir.
Meral Akşener’in İyi Partisi bu boşluğu doldurabilir mi?
Daha önce de söyledim. Bunu zaman gösterecek.
Müthiş bir potansiyelleri var. Ama bu potansiyelin ne kadarına sahip çıkabilecekler, o boşluğu doldurmak için doğru parti olduklarına kaç kişiyi ikna edebilecekler?
Bunları zaman gösterecek.
Öyle uzunca bir zamandan da söz etmiyorum.
Şu anda Akşener’in İyi Partisi izleniyor. Geniş bir kesim tarafından dikkatle izleniyor.
Ve kısa vadede vatandaş puanını, karnesini verecektir. Akşener’in partisi bu süreçte adı gibi iyi bir sınav verebilirse hiç kimsenin tahmin etmeyeceği bir yüzdeye ulaşabilir. Veremezse de siyaset mezarlığındaki yerini alır. Bu kadar basit ve nettir benim için mesele…