GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
16 Kasım 2017 Perşembe

Atatürk açılımı!

Yüzde 40’lık MTV vergisinden sonra ‘cam filmi’ uygulamasında da 2 ileri 1 geri manevra yapan sayın hükümetimizin bu tavrı, klasik bir ‘iyi polis-kötü polis oyunu’ olarak değerlendirildikten sonra, 2019’daki yüzde 50+1 hedefine yoruldu. Yani her iki konuda da sayın hükümetimiz samimi bulunmadı. Ama son süreçteki hiçbir adım, hiçbir hamle (hatta son 15 yıldaki) Erdoğan’ın 10 Kasım açılımı kadar etkili olmadı.
Kendisi ve de temsil ettiği siyasal zihniyet açısından çok önemli, çok tarihi sözler söyledi Erdoğan.
Öyle ki AK Parti’nin hayata geçirdiği/geçirmeye çalıştığı Kürt, Alevi ve Roman açılımlarının toplamından fazla bir etki uyandırdı.
İstanbul’dan ve yurdun farklı illerinden AK Parti teşkilatları Anıtkabir’e otobüsler dolusu üye götürdü.
İzmir’de halka 100 bin adet Atatürk posteri dağıtıldı. 15 yılı aşkın süredir Türkiye’yi tek başına yöneten AK Parti, düne kadar şaşı baktığı Atatürk’le barışıyor muydu? Yoksa işin içinde yine bir iş mi vardı?
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini hatırlayalım.
Birileri çıkmış biz Atatürk’e Atatürk dedik diye bir sürü senaryolar yazıyor. Adı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise bizim bunu ifade etmemizden daha doğal ne olabilir. Söylemi Marksist, faşist çevrelerin tekeline mi bırakacağız. CHP gibi amorf bir partinin Atatürk’ü milletimizden kaçırmasına rıza göstermeyeceğiz”
Milletimizin Gazi'ye hürmeti sonsuzdur. Milletimizin Mustafa'ya saygısında en küçük bir tereddüt yoktur. Milletimizin Kemal'le de en küçük bir sorunu bulunmuyordur. Milletimizin soyadı olarak kendisine verdiği Atatürk konusunda da hiçbir sıkıntısı olmadığını gayet iyi biliyoruz.
*
Ezber bozan bir çıkış! Sadece Atatürkçüleri, laikleri değil ‘milli görüşçüleri’ de ters köşeye yatıran bir çıkış… Hatta kimileri için tek partili yılların Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın meşhur vecizini hatırlatan bir çıkış… Bu memlekete Atatürkçülük lazımsa onu da biz getiririz vari!

Neden bu denli derin bir şok yaşanıyor derseniz, tek başına 2023 hedefi bile bir sebeptir.
Halen Cumhuriyet’in 100. yılında içinde Atatürk’ün olmadığı Yeni Türkiye’nin ilan edileceğine inanan o kadar insan var ki bu ülkede.
Sadece Atatürkçülerin endişesi de değil bu. Birilerinin de gizliden gizliye büyüttüğü muradı. 90 yıllık reklam arası bitti diyen mi ararsın Atatürk’ün İzmir’e emanet ettiği muhterem annesine canlı yayında söven mi, büstlerine satırlarla, baltalarla saldıran mı?
Çok değil daha dün…
Kumpas davalarını protesto için gittikleri Silivri yollarında acımasızca coplanan, Cumhuriyet Bayramı’nda Anıtkabir’e yürümek isterken biber gazına boğulan Atatürkçüler hala şokta.
T.C krizinden, milli gün ve bayramlar krizine, andımızın yasaklanmasından ne mutlu Türk’üm diyene ibaresinin silinmesine kadar o kadar çok sebep vardı işkillenecek…
Ve 15 yıllık iktidarı boyunda Atatürk yerine ‘Gazi, Mustafa Kemal’ demeyi tercih edenlerin birden otobüslerle Anıtkabir’e akın etmesi her şeyden önce sağlam bir samimiyet testine muhtaçtır.
*
Ey yüzde 50+1! Sen nelere kadirsin dese de bir yanım bir yanım da “taç giyen baş akıllanır” diyen atalarına kulak vermek istiyor.
Ne mi istiyorum?
Erdoğan’ın ve de AK Parti’nin bu konuda samimi olmasını tabi ki! Atatürk’e ve manevi mirasına sözde değil özde sahip çıktıklarını görmek, hissetmek…
İnsan olarak tabi ki hataları vardır, olabilir. Ama bir asker bir devlet adamı olarak yaşadığı döneme damgasını vurmuş, sadece dostlarının değil düşmanlarının da saygısını kazanmış gerçek bir dünya liderinden söz ediyoruz. İmparatorluk bakiyesi yorgun, yılgın, yoksul ve de cahil (eğitimsiz) bir toplumdan modern Türkiye’yi yaratmış bir dâhiden söz ediyoruz.
Sevgiyi, saygıyı, hürmeti, minneti, şükranı ziyadesiyle hak eden birinden…
*
Erdoğan’ı bu açılıma iten her ne olursa olsun. İster yüzde 50+1 korkusu… İster bükemediğin bileği öpeceksin gerçeği… Velev ki takiye olsun.
10 Kasım törenleri için dün ‘Sap gibi ayakta durmanın gereği yok’ diyenlerin bugün otobüslerle Anıtkabir’e akın etmesi, bu hususta kat edilmiş önemli bir aşama olarak kayıtlara geçecektir.
Umarım bugün sadece yüzde 25-26 alan bir partinin değil bu ülkede herkesin ortak değeri olması gereken Atatürk’ün günübirlik siyasi tartışmaların dışında tutulması adına da önemli bir milat olur.
*
Erdoğan’ın “Atatürk’ü Marksist, faşist çevrelerin tekeline mi bırakacağız? CHP gibi amorf bir partinin Atatürk’ü milletimizden kaçırmasına rıza göstermeyeceğiz” şeklindeki sözleri tersten okunduğunda bir itirafnamedir aslında. Bugüne kadar Atatürk’ü birilerinin tekeline bıraktık itirafı…
Keşke ortak değerler noktasında benzer bir itirafı diğer partiler de yapsa diye düşünmeden edemiyor insan. Mesela bayrak denilince, Türk denilince tek bir parti akla gelmese…
Mesela din denilince… İslam denilince… Yahut Alevilik denilince… Kürtlük denilince…

Samimiyet konusuna geri dönersek…
Şunu soruyorlar. Erdoğan Atatürk konusunda samimi mi?
Ya değilse? Takiyye yapıyorsa…
Şunu söylüyorum. 16 Nisan referandumunu hatırlayın. Haftalar boyunca camiyle-cumayla ilgili olmayan tiplerin, evetçilere nisbet olsun diye sosyal medya hesaplarından yayınladığı “Hayırlı cumalar” mesajları ne kadar ‘hayırlı’ olmuşsa, Erdoğan’ın Atatürk çıkışı da o kadar karşılık bulacaktır.

Yalan makinesi benzeri bir samimiyet makinemiz olmadığına göre… Zamana bırakacağız!
Ancak Erdoğan’ın 10 Kasım’da yaptığı güçlü bir Atatürk çıkışını sadece endişeli-modernler üzerinden okumamak lazım gelir.
Bu çıkış, AK Parti’ye oy ve gönül verenler cephesinde de önemli bir rahatlamayı beraberinde getirecektir. Özellikle de merkez sağdan, MHP’den devşirilen kitlede… Yahut siyasi açıdan gözünü AK Parti’de açanlar cephesinde.
Atatürk’e ezelden şaşı bakan ‘milli görüş’ çekirdeğinin aksine AK Parti oylarının en az yarısını oluşturan bu kitle, rejime ve Atatürk’e yönelik tartışmalarda mahcup, utangaç bir tavır takınıyordu.
Liderlerinin güçlü sahiplenişi en çok onları rahatlatacaktır. Diğer taraftan 16 Nisan’da iyice belirginleşen siyasal-toplumsal muhalefeti analiz edince kendisini Atatürkçü, laik, cumhuriyetçi olarak tanımlayanların yüzde 49’un ekseriyetini oluşturduğu bariz şekilde görülüyordu.
Yani Atatürkçüler ‘başkanlık sistemi ve Erdoğan karşıtlığı’ noktasında hizalanan toplumsal-siyasal muhalefetin motor gücüydü. Erdoğan’ın bu hamlesi, kısa vadede Atatürkçülerden oy getirmese de muhalefetin motor gücünü zayıflatabilir.
Yani bir yandan kendi bünyesinde Atatürk’le sorunu olmayan hatta Atatürk’e sevgi ve sempati duyan seçmenini rahatlatan Erdoğan’ın siyasi açıdan rakip cephenin kalbine de etkili bir hamle yaptığı söylenebilir.
Burada İzmir’de dağıtılan Atatürk posterlerine özel bir paragraf açmak gerekiyor. Çünkü 100 bin adet dağıtıldığı söylenen Atatürk posterinin sahibi AK Parti İzmir İl Başkanlığı… Yani Bülent Delican…
Atatürk’le sorunu olmayan hatta Atatürk’e sevgi ve muhabbetini önceden bildiğimiz bir isim İl Başkanı Delican. Asker çocuğu olması onun küçük yaşlarda Atatürk oratoryosunu ezberleme sebebi olabilir.
Ama 2009-2010’da Ömür Kabak yönetiminde İl Başkan Yardımcısı iken İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’yla birlikte düzenlediği Cumhuriyet Konserleri çokça konuşulmuştu.
Samimi mi değil mi tartışmaları sürerken o AK Parti’nin dahası Melih Gökçek gibi azgın AK Partililerin hedefindeki bir ismi, piyanodaki gururumuz Fazıl Say’ı cumhuriyet konserine davet edecek kadar ileri gitmişti. 15 Temmuz sonrası bir ay boyunca Konak Meydanı’nda nöbet tutan partililerine her akşam 10. Yıl Marşını, İzmir Marşını dinletmesi kimi apoletli partililerce onaylanmasa da Delican bu konuda da geri adım atmamıştı. AK Parti’nin 10 Kasım ve Atatürk açılımına genel pencereden bakınca benim nazarımda samimiyet konusunda sınıfı geçen ilk isim İzmir İl Başkanı Bülent Delican’dır.
Dağıtılan Atatürk posterindeki tek kusur parti logosudur. Keşke, Atatürk’ü bir partinin tekelinden kurtarmak isterken başka bir partinin amblemiyle siyasallaştırmasalardı.
Ama olsun. Bunu da bir başlangıç olarak kayıtlara geçeriz.