GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
10 Aralık 2017 Pazar

Zeki Müren 86 yaşında

Bugün Pazar…

Türkiye’nin en büyük sesini…

Sanat Güneşi’ni…

Doğumunun 86’ncı yılında saygıyla, özlemle andık geçen hafta…

Zeki Müren 6 Aralık 1931’de Bursa’da dünyaya gelmişti…

Bu millet O’nu hiç unutmadı…

Eskimeyen şarkıları…

Sahnelerde gerçekleştirdiği devrimler…

Filmler…

Kusursuz Türkçesi…

Hala aramızda gibi…

***

Bugün, bu köşeden…

21 yıl önce kaybettiğimiz Zeki Müren’in…

Yine geçen yıl yitirdiğimiz meslek büyüğümüz, röportaj ustası Mete Akyol’la yaptığı söyleşinin bir bölümünü…

Özellikle de…

Çok az kişinin bildiği bir “hasret”ini paylaşmak istiyorum…

Virgülüne dokunmadan…

***

“Ah, ah, ah…” diyor…

“Tüm yaşamım boyunca bir uktedir (içe dert olan şey) içimde söküp atamadığım…”

Nedir acaba o ukde?

“Büyük Atatürk’ün devrine yetişemedim, O’nun devrinde şarkı söyleyemedim…”

Atatürk’ün huzurunda şarkı mı söylemek istiyordunuz?

“Estfurullah…” diyerek, gözlerinin önündeki bir hayalin büyüküğü karşısında boynunu bükerek eğiliyor, “Lütufların o kadarını istemeye bilmem hakkım var mı, efendim? Ben sadece, O’nun devrinde şarkı söylemiş, olmayı çok arzu ederdim… Yoksa ne haddimize, huzurlarında şarkı söylemiş olabilmeyi tahayyül (hayal) edebilmemiz…”

Ve içindeki kıpır kıpır isteğini, bir yanık özlemle sürdürüyor:

“Ben plaklara, kasetlere okurdum… Keşke o devirde olsaydı, video banda okurdum ve O’na yine ulaşırdım… Yeter ki, yaşamış olsaydım O’nun devrinde… Ben, 1951 yılında, daha doğrusu 1950 yılının son gecesi, Yılbaşı gecesi ilk kez duyuldum radyodan… İçimdeki en büyük arzumdur, keşke 20 yıl önce gelseydim dünyaya da, Büyük Atatürk’e dinletebilseydim sesimi, şarkılarımı… Hele huzurlarında şarkı söyleyebilmek? Benim için bahtiyarlıkların en büyüğü, en büyük arzum olamaz… Nasıl söyleyeyim bilmem ki, en tarifsiz olurdu bu…”

Tam burada “Niçin?” diye sorulmaz ama, belki anlatacağı başka bir şey vardır bu konuda diye sordum o “Niçin”i… İyi ki de sormuşum…

“Çok değerli otoriterlerden işittiğime göre, yani en sağlıklı kaynaklardan duyduğuma göre, Büyük Atatürk, masasında okuttuğu sanatçılara, hanımsa, (Ne olur kızım…), erkekse (Ne olur oğlum… Türkçeyi fasih (açık ve düzgün konuşma) oku… Tek tek oku… Ne olur ağzınızda gevelemeyin… Türk Müziği çok güzeldir amma, kelimeleri de anlaşılır bir şekilde okursanız, çok daha güzel olur…) dediğini yankılardan duydum… Kimlerden duydum, onu da arz edeyim… Recep Zühtü Bey’den, ki zannederim yaverleriymiş, Refik Amir Kocamaz Bey’den, o da yakınlarıymış, Kılıç Ali Bey’den, Çallı İbrahim Bey’den duydum bunları… Bana dediler ki, (Ah, Atatürk’ün masasında O’na yakın okusaydınız, bu kadar tane tane okuyan ilk sanatçı siz olurdunuz ve bilseniz O’nu ne kadar mutlu ederdiniz…) Bu mutluluğa, bu gurura sahip olamadım… İşte, büyük üzüntüm budur hayatta… Keşke O’nun masasında, Türkçe’yi O’nun dediği şekilde rahat ve tane tane okusaydım, reaksiyonunu, mutluluğunu görmek isterdim, o yeşil gözlerde…”

Mavi değil miydi Atatürk’ün gözleri, Zeki Bey?

“Şunu itiraf edeyim… Ben yeşil gözleri severim, yeşil gözlere bayılırım… Büyük Atatürk’ü de seviyorum ve O’nun gözlerini hep yeşil görüyorum… Kahverengi de olsaydı O’nun gözleri, siyah de olsaydı, ben o gözleri hep yeşil görecektim… Büyük Atatürk, benim gözlerimde yeşil gözlüdür… En azından ben O’nu öyle görüyorum…”

Sevdiği kişileri, “olmalarını istediği gibi” görebilmek Zeki Müren’in çok ama çoook ilginç bir özelliğiydi…

Işıklar içinde uyusun…

Sonsöz: Zaman su gibi akıp gidiyor… Önemli olan, böylesi “altın anıları” hatırlayabilmek…