GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
1 Ekim 2013 Salı

Zafer anıtları…

Başbakan Erdoğan’ın adına ‘demokrasi’ dediği paket bizzat kendisi tarafından açıklandığında ben de pek çoğunuz gibi ekran başında nefesimi tutmuştum.
Ne de olsa ‘sır gibi’ saklanan ve Türkiye’nin kaderini değiştiren bir paket açıklanıyordu.
Kurgu iyi yapılmış, beklenti yüksek tutulmuştu.
Hazırlanış ve sunuş şeklini ‘demokratik’ bulmasam da ‘Adında demokrasi olmasıyla yetineyim diye’ düşündüm.
O nedenle Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında en çok 3–5 kişiyle hazırladığını düşündüğüm pakete dair olası eleştirileri baştan yanıtlayıp davet edilen gazetecilere soru sorma imkânı bile vermeden ayrılmasına takılmamaya çalıştım.
Tabi ki demokrasi paketinin açıklanacağı toplantıya başta Türkiye’nin bayiden en çok satan 3. gazetesi Sözcü’nün de aralarında bulunduğu bir avuç muhalif gazeteyi davet etmemeyi de ‘demokrasi’ için de anlamaya, yorumlamaya uğraştım.
Ne de olsa demokrasi saygı, tahammül, itiraz, çok seslilikti…
Ama bana göre olan Erdoğan’a göre olmayabilirdi.
Bunun da demokrasi için de yeri vardı.
*
Sonuçta paket açıklandı.
Erdoğan’ın 45 dakikalık girizgâhına damga vuran sözü rivayete göre Eflatun’dan alıntı “Korkaklar ‘zafer anıtı’ dikemez” oldu.
Gezi sürecinde gençlere verdiği(!) amansız destek ve peş peşe kurduğu mantıklı cümlelerden sonra buz gibi soğuduğum Polat Alemdar’ın ünlü repliğini hatırladım.
Sonunu düşünen kahraman olamaz!
Başbakan Tayyip Erdoğan İstiklal Marşı ile başladığı konuşmasını ‘andımızı’ kaldırarak tamamladı.
Türk’üm, doğruyum, çalışkanımdan rahatsız olanlar belliydi…
Onlar mı istemişti yoksa ‘Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin ülküde…’ diye devam eden satırlardan ürken bizzat Erdoğan’ın kendisi miydi?
Takdir sizin! Bence her ikisi…
Eflatun’un ‘Korkaklar zafer anıtı dikemez’ sözüne geri dönersek.
Erdoğan neden böyle bir sözü ‘demokrasi paketini’ sunuşunda kullanma gereği duymuştu?
Öylesine mi?
Geçiniz… O toplantı salonunda ‘öylesine’ olan, planlanmayan en küçük bir detay bile yoktu.
Özellikle kullanılmış, bilerek seçilmiş bir cümleydi bu.
‘Peki kimler ‘zafer anıtı dikerdi?’ diye sorarsak meselenin özüne biraz daha yaklaşmış oluruz kanımca. Sorunun yanıtı açık… Savaş kazananlar.
Öyleyse ortada kazanılmış bir savaş vardı. Yahut kazanılmak istenen…
Erdoğan ve arkadaşlarının yarım asırlık siyasi yolculuklarında kimlerle savaştığını biliyoruz.
Sanırım zafer onlar açısından yakın…
Zafer anıtının ilk harcı da dünkü paketle konulmuş oldu.
Dönelim pakete…
Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Mor Gabriel Manastırı ve Roman Enstitüsü gibi ‘kenar süslerini’ yahut ‘soslarını’ saymazsak paketi ikiye ayırmak mümkün.
Her ne kadar koca koca gazetelerimiz atılan adımları bile saymaktan aciz olsa da… Kendi adıma ‘Yeni Türkiye’ için atılan adımların sayısından çok amacıyla ilgilenmekten yanayım.
O yüzden de ‘18 yeni adım, 20 yeni adım’ açmazına düşmeyeceğim.
 
Bana göre paketin yüzde 75’i Kürt kökenlilere hitap ediyor.
Amma sadece haklarının peşindeki masumları…
Amma eline silah alıp dağa çıkmışları…
Amma meclise gelmişleri…

Geri kalan yüzde 25’i de Erdoğan’ın geleneksel tabanına ‘bayram’ yaptırıyor.  
Yani Milli Görüşçülere…
‘Başka paketler de olacak’ diyerek kapıyı açık bırakan Başbakan son dönemde diline pelesenk ettiği ‘ileri demokrasiyi’ sağlamak için daha kaç paket açıklar bilemeyiz.
Ama yöntem ve sonuç böyle olursa yüzlerce paket açıklasa kar etmez.
*
Diyeceksiniz ki hiç mi iyi bir şey yok?
Tabi ki var. Belki bu adımların pek çoğu onlarca yıl önce atılmalıydı.
Mesela kamuda başörtüsü yasağı…
Mustafa Kemal’in Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken o günün şartlarında bir toplumu başka bir topluma dönüştürme sürecinde attığı adımlar belki 30-40 yıl önce gözden geçirilmeliydi.
Aynı şekilde Kürt kökenli vatandaşların ana dillerini kullanma özgürlüğü…
Eski köy adlarının geri verilmesi, seçim barajının düşürülmesi…
Bugün sorun bunların verilmesi değildir esasen…
Bunların hangi koşulda ve ne amaçla verildiğidir esas sorun.
Yahut 9 Eylül tarihinde ‘Çekilmeyi durdururuz yoksa…’ diyerek Türkiye Cumhuriyeti’ni aleni bir şekilde tehdit eden unsurların zaferi gibi durmaktadır bazı maddeler.
Bir taviz, bir boyun eğme…
Başörtüsü yasağı da aynı şekilde…
Bir bakıma Türk siyasetinin en büyük açmazı çözülmüştür.
Ve başörtüsü ayıbı ortadan kaldırılmıştır.
Yahut kadına dönük ayrımcılık… 21. yüzyıl Türkiye’si sırf dini inancı nedeniyle başını örten bir kadının üniversiteye gidemediği, memur olamadığı bir ülke olmamalıydı, olamazdı.
Ama bu sorunu ortadan kaldıranların yaşadığı zafer sarhoşluğu, yarınlarda uygulamada yaşanacak sıkıntıları akla getiriyor ve belki en azından bir süre de olsa başı açık kadınların ‘ikinci sınıf’ muameleye tabi tutulma ihtimalini güçlendirmeye yetiyor.
—Ana dilde eğitim, başka dil ve lehçede propaganda…
—Barajın, hazine yardımı oranının düşürülmesi…
—X,Q,W sorununun aşılması…
— Eski köy isimlerinin geri alınacak olması… Eş başkanlık…  
Hemen tamamı Kürt kesiminin talep listesinde yer alıyor.
Paketin Türkiye’ye demokrasi getirip getirmeyeceğini bilemiyorum.
Ama adına ‘çözüm’ denilen süreci bir süre daha ayakta tutacağı kesin.
Tabi ki bir süre sonra PKK çıkıp namlunun ucuna başka bir talep listesi asmazsa…
Ki son süreçte namluyu her doğrulttuklarında masaya oturup bir şeyler vermeye alışmış bir yönetim var karşılarında.
Gelelim sadede…
Başbakan’ın üzerine soru bile kabul etmediği paketinin bendeki izdüşümü şudur.
Artık Türkiye’de bir dönem kapanmış, yeni bir dönem başlamıştır.
Adına ister Yeni Türkiye değin ister 2. hatta 3. Cumhuriyet…
Ve artık Türkiye’de göğsünü gere gere ‘Türk’üm’ demek biraz daha zorlaşmıştır.
Çünkü kurucu iradenin ‘çimento’ mantığıyla ‘ulusu’ tanımlamak için kullandığı Türk ibaresi, bugünün yöneticilerine göre bir ırkı tanımlamaktadır. Ve bu pencereden Türklüğün altını çizmek neredeyse faşistlikle eşanlamlı hale getirilmiştir.
Mustafa Kemal’in izlerinin usta zımpara darbeleriyle silindiği Yeni Türkiye’de Erdoğan’ın zafer anıtının temelleri atılmıştır.
Tabi ki bir zafer anıtı da Diyarbakır’a (belki de bundan böyle ‘Amed’ demeliyiz) inşa edilmektedir. En azından dünkü paketle onun da temelleri atılmıştır.
*
İçinde basın özgürlüğü yerine klavye özgürlüğünün olduğu, demokrasinin önündeki en büyük engel olan ‘özel yetkili mahkemelere’ dair en küçük bir ibarenin bile olmadığı büyük demokrasi paketine ilişkin ilk yorumlarım böyle…

Yarın: Paket içinde paket var!