GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Engin ÖNEN
YAZARLAR
7 Ağustos 2024 Çarşamba

Yeni bir nefret tanımı daha, ‘ev zencisi’!

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, sosyal medya sansürünü savunurken, düşünce özgürlüğünü savunanlara, bir Cumhurbaşkanının kullanmayacağı ifadeler ile tepki gösterdi... “Bunun adı düşünce özgürlüğü değil, ev zenciliğidir. Batı’dan çok Batıcı, ezik olduğu kadar fırsatçı olan bu ev zencilerinin hayattaki gayesi, sahiplerine şirinlik yapmaktır…”

Olacak iş mi? Bu çağda böyle bir dil nasıl kullanılır? Aşağılamadan öte nefret dili bu. Hukukun işlediği ülkelerde resmen suç.

“Affedersin Ermeni” nefretine bir yenisini daha eklemiş oldu.

Batı’dan çok Batıcı derken, Batı’nın temsil ettiği değerleri eleştiriyor Erdoğan. Cumhuriyet ve Türkiye modernleşmesi ile hesaplaşıyor her seferinde. Oysa Atatürk, Batı ordularına karşı savaşarak bir ülke kurmuş. Daha sonrada Batılılaşma sürecine hız vermiş. Bu ikisi ayrı şey. Öyle, “Batının teknolojini alalım ama kültürünü almayalım” saçmalığında halen. İşte Doğunun kültürü ve İslamcılık ile daima Batının teknolojisine bağımlı kalırsın böylece.

Erdoğan’ın nefret ettiği Cumhuriyet sayesinde ev zencileri, yani köleler özgür yurttaş hale gelmişlerdir. Erdoğan gibi dışlayıcı ve ayrımcı dil ve tutum toplumda devam etse de Cumhuriyet ev zencilerine hukuki özgürlük sunmuştur.

Osmanlı döneminde Köle Pazarları vardı. İsteyen ve parası olan Müslüman, köle tüccarlarından köle satın alabiliyor. Arabistan coğrafyası da köle pazarlarının yaygın olduğu bir bölge. İslam’a göre Müslüman köle olmaz ama gayri Müslümlerden köle edinme hakkına sahiptir.

Peygamberin, halifelerin ve varlıklı Müslümanların köleleri var daima. Bir kısmı cariye, bir kısmı ev işlerinde ve bazıları da diğer işlerde çalıştırılıyor.

Cumhuriyet dönemine kadar köle pazarlarında satılan köleler genellikle Afrika’dan getiriliyor. Ama hacca giden bazı kişiler de Arabistan’dan köle satın alıp dönebiliyor.

Afro Türkler Derneği kurucu başkanı rahmetli ve sevgili dostum Mustafa Olpak ile bu konularda epey konuşmalarımız oldu. Röportajlar da yaptık. Mustafa’nın sözlerinden bazı cümlelere yer vererek ev zenciliği meselesine değinelim biraz.

“Birinci kuşak o eziyetleri ve acıları doğrudan yaşayan kuşak. Torunlarına bir şeyler anlatmak istiyorlardı. Geçmişlerini unutmasınlar diye. İkinci kuşak Cumhuriyete denk geldi. İkinci kuşakta Kemal, Mustafa isimleri çoktur. Atatürk’e minnettarlık. Benim annemin adı Kemale. Dedem doğacak çocuğuna Kemal adını vermek istemiş. Kız olunca da Kemale koymuş.”

“Dışlandıkları ve aşağılandıkları için, kökenlerini inkar etmeye çalışıyorlardı. Biz Arabız diyordu birçok siyahi. Böylece Müslüman olarak kabul görmeyi umuyordu.”

“Bazen otobüsler polis tarafından aranırken, siyahi diye arkadaşlarımızı mülteci sanıp, aşağı indirdikleri oluyor. Biz buranın insanıyız, mülteci değiliz diye anlatmakta zorlanıyorduk.”

Sayfalarca yazıya dönüşen röportajlar yaptık Mustafa ile. Dedesinin omzundaki damgayı anlattı mesela. Yaşlanınca kendi yıkanamıyormuş, ama kimsenin de onu yıkamasını istemezmiş, damgası görülecek diye. Hayvanlara vurulur gibi kölelere damga vuruluyor sahibi belli olsun diye.

Defalarca okuldan kaçtım derdi Mustafa. Arap, Arap diye aşağılarlardı bizi her yerde. “Ten rengi açılsın diye çamaşır suyu içip ölen kızlar oldu.” Ev zencisi hikayesi bu. Mülkleri yok, özgürlükleri yok, meslekleri yok (daha sonra oluyor) sahipleri ne isterse onu yapıyorlar.

Erdoğan özgürlük isteyen ve Avrupa İnsan Hakları hukukunu talep edenleri ev zencisi diye aşağılamak isterken, aynen savunduğu kültürel miras gereği siyahi yurttaşları aşağılamış ve nefret suçu işlemiştir. Ezik ve fırsatçı diyerek bunu katmerli yapmış oldu üstelik.