GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
10 Ağustos 2009 Pazartesi

Üzgünüm...

Cumartesiyi pazara bağlayan gece.
Eşimle salondaki köşe koltuklarının iki köşesini kapmış, uzun oturur vaziyette televizyon izliyoruz.’¶
Hava sıcak. Sokak sessiz.
Klimaların çıkardığı homurtulara karışan ağustos böcekleri korosu da olmasa, mahallenin terk edilmiş olduğu sanılabilir.
Tek tük araba, tek tük ayak sesleri.
Tepede ay, havada yapış yapış bir sıcak.
 
Gece 02’’ye doğru, klimaya rağmen odayı kuşatan sıcağa önce eşim teslim oluyor. Koltuğun üstündeki uzun oturuşunu, yatış pozisyona çevirip uyuyor.
Filmin sonunu izleyebilmek için son bir gayretle açık tutmaya çalıştığım gözlerim, sıcak ve uykuya dayanamıyor. Kumandayı bulup televizyonu zar zor kapatarak ben de bırakıyorum uykuya kendimi’…
 
Sonra’… Daha gün aydınlanmadan ikimiz, aynı anda fırlıyoruz koltuklardan, camlardan yükselen sesle.
Ne hışırtı, ne tıkırtı, ne gümbürtü, ne çıtırtı, ne hırıltı bizi uyandıran. Hiç tanımadığımız, hafızamızda hiç kaydı bulunmayan bir ses bu.
İkimiz de uyku sersemi, ikimiz de şaşkınız.
Elektrik düğmesini bulup yakmamız ve neler oluyor diye evin içine göz atmamız kaç saniye/dakika sürüyor bilmiyorum.
Aynı anda evin camlarından aşağı doğru akan yumurtaları fark ediyoruz. Ardından salon duvarındaki tavandan tabana doğru süzülen koyu sarı izleri.
Ve salon parkesindeki beyaz kabukları.
Ve konsolun üzerine sıçramış lekeleri.
Ve odayı saran keskin kokuyu.
 
Açık duran salon camından yarı belimize kadar uzanıp sokağa bakıyoruz. Kimse yok. Ama apartmanın duvarları, aşağılara doğru akmaya çalışan sarı, yapışık lekelerle dolu. Pencerenin dışına doğru uzanan klimanın üzeri de yumurta kabuklarıyla. Ve apartmanın önü, yol da’…
 
Ayılıyorum.. Evimiz taşlanmadı ama yumurtalandı.
Sadece siyasetçilere yapıldığını zannettiğim yumurtalı eylem, bu kez, 27 yıldır İzmir’’de gazetecilik yapan bana (ve elbette aileme) karşıydı.
Evimi sabaha karşı 04’’te yumurta yağmuruna tutanlar, mesleğimi protesto ediyor, bana mesaj veriyor, tek bildikleri ’“şiddet lisanı’”nın yumuşak tonuyla, ’“aman dikkat’” diyorlardı.
Kimlerin ya da neyin ’“tetikçileri’” olduklarını bilmediğim ama ’“durumdan vazife çıkararak’” bu çirkin saldırıyı gerçekleştirdiklerini tahmin ettiğim bu zavallılar, ardlarında yumurta kabukları ve ’“kocaman bir ayıp’” bırakarak yuvalandıkları karanlıklara karışıp kayboluyorlardı.
 
İlk kez düşüncelerimi/kendimi ifade etmekte bu denli zorlanıyorum.
Çünkü çok üzgünüm.
Çünkü ’“İzmir’’de ilk kez’” bir gazetecinin evine bu tür bir saldırı yapılıyor ve mağduru benim.
Üzgünüm.
Çünkü yumurtalı protestoya uğramamın nedeni, Buca Belediyesi Meclis Üyesi Doç. Dr. Levent Köstem’’le yaptığım röportaj ve o röportajda CHP İzmir İl Disiplin Kurulu tarafından 1 yıllık kınama cezası alan Köstem’’in yaptığı cesur açıklamaları, olduğu gibi yayımlamak’…
Suçlamaların muhataplarına (belediye başkanı Ercan Tatı ve röportajda adı geçen meclis üyelerine) dönüp ’“siz ne diyorsunuz bunlara’” demem bile beklenmeden,
Sırf mesleğimin gereklerini yerine getirdiğim için,
Sırf bu yüzden hedef alınmış olduğum için’… Üzgünüm’…
 
Üzgünüm.
Çünkü AKP’’ye oy vermeye eli (Cemil Şeboy’’u insan olarak çok sevse de) bir kez bile gitmemiş olan şahsımın, ’“kendini CHP’’li ve insan’” zanneden lümpenler tarafından  saldırıya uğramasından’…
Üzgünüm.
Çünkü ben ’“gavur İzmirli’’yim, Bucalı’’yım. Bu kentin sokaklarında evimdeki kadar özgürüm. Bugüne kadar ne gece/ne de gündüz, ne sözlü/ne fiili saldırıya uğramadan rahatlıkla dolaşmakla övünen bu kentin kadınlarından biriyim. ’” diyebilecekken, artık ifademi ’“biriydim’” diye değiştireceğim için’…
Ayıplı bir saldırının öznesi olduğum için’… Çok üzgünüm.
Ülkenin her yanını saran kamplaşmaların, adım adım faşizanlaşmanın, bu tehdit ve saldırıların bizi nerelere götüreceğini tahmin ettiğim ve çocuklarımız adına endişelenmekten yorulduğum için üzgünüm’…
CHP gibi bir partinin, kendi içinde ’“kontrolsüz güç’” barındırmasına;
Düşünmeyen, sorgulamayan insan yığınlarına pirim vermesine,
Herkesi kucaklaması gereken ’“seçilmişler’”in, davranış ve sözleriyle ’“kontrolsüz güçlere güç verdiklerinin’” bilincinde olmayışlarına,
Tetikçilerin gün gelip o silahı/yumurtayı/taşı onlara da yöneltecekleri ihtimalini göz ardı edişlerine de...
Sadece gazete manşetleri ve haber alt yazıları ile kendi ideolojik ve siyasi duruşlarını oluşturan cahillerin, CHP içinde giderek daha çok yuvalanışlarına seyirci kalışlarına da çok üzgünüm.
 
Bucayı terk etmeli(mi)yim diye son iki yıldır kararsızken, şimdi kara kara düşünüyor olmamın nedeni, işte budur.
Bunun, korkup kaçmayı istemekle ilintili olmadığını, o saldırıyı yapanlar değil elbet ama CHP’’deki vicdan/hak/izan sahibi insanlar anlayacaktır. Umarım anlarlar...
Ve umarım onlar da şapkalarını önlerine koyup ’“biz nerede hata yapıyoruz’” diye kara kara düşünürler; kontrolsüz gücün güç olmadığının ayırtına bir an evvel varırlar.
 
NOT: Saldırıyı duyar duymaz evimden arayarak ’“geçmiş olsun’” dileklerini iletip saldırıyı yapanları kınayan ve çok üzüldüğünü söyleyen Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı, yarın sabah beni makamında bekliyor. Bu röportajı, önümüzdeki günlerde okuyabileceksiniz.