GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
8 Temmuz 2012 Pazar

Tutukluluk halini kaldırır gibi yapmak

Özgürlük ve güvenlik hakkı diğer haklara hiç benzemez. Özgürlüğünüzü kaybettiğiniz andan itibaren, kişisel güvenliğinizin neden teminat altına alınması gerektiğini ve korunmasının ne anlama geldiğini fark etmek hiç kimse için iyi olmaz. 
Bizim gibi ülkelerde kişi özgürlüğünün keyfi olarak ortadan kaldırılmasının tarihsel geçmişi, hukukun üstünlüğü ilkesinin sürekli ihlal edildiğini kanıtlar. Çünkü yargı pratiğimiz olumsuzluklar ve tehditler üzerine kurulu bir hukuk düzenini normal kabul edecek kadar anormal bir yapılanma üzerine kuruludur.
Kanun yaparsınız, uygularsınız, sonra beğenmezsiniz, değiştirirsiniz.
Aslında bütün hükümetler özgürlüklerle ilgili kanunları başlangıçta demokrasinin gereği olarak getirirler. Sonra nedense yine demokrasinin gereği, bir süre sonra kanunun bazı maddelerini ya kaldırırlar ya da değiştirirler. Eğer kendilerini daha demokrat hissetmek isterlerse kanunu tamamen kaldırdıkları da olur. 
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve infazla ilgili kanunlar, eski kanunların tümünü kaldıran temel kanunlardır.
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve infazla ilgili kanunlar, yürürlüğe girmeden önce en çok değişikliğe uğrayan kanunlardır.
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve infazla ilgili kanunlar, temel insan haklarını korumak için getirilen kanunlardır, en çok insan hakkı ihlaline neden olanlardır.
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve infazla ilgili kanunlar, insan hakkı ve özgürlükleri ihlal konusunda dile düşmüş çok sayıda soruşturma yüzünden artık “soruşturulamazlık” yarattığı için, mecburiyetten değiştirilirler.
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve infazla ilgili kanunlar, sürekli sorun üreten “ağır” ceza davaları ve çok sayıda nitelikli “ağır” şüpheliler, buna karşılık şüphelenilmesi ve yargılanması mümkün olmayan “şüpheliler” yarattığı için fark edilen kanunlardır. Bu yüzden taraftarları oluşur. Bir yanda kaldırılmasını isteyenler, diğer yanda istemeyenler…
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve infazla ilgili kanunlar, “yargılamaların” bir arpa boyu yol alabildiği yargılama yaratmadan ve adaletsizlik üretmeden, cezaya dönüşen tutuklamalarla verilecek cezalar için infazlar yaratmadan değiştirilmeyen “kanunlardır.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre kişisel özgürlük, herkesin genel olarak yaralanması gereken temel koşuldur. Kişisel özgürlükten mahrumiyet demek; kişiyi aile hayatından, özel hayat hakkından, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkından, ifade özgürlüğü hakkından, politika yapmaktan alıkoymak demektir. Bir de bu “alıkoymanın” adını “tutuklama” olarak yasal bir düzenlemeye çevirir sonra da keyfinize göre uygularsanız, kişiyi “özgürlükler” karşısında “riskli” ama bir o kadar da “hassas” bir konumda bırakırsınız. Bu hassas konuma karşı hâkimlerin dikkatli olması sürekli söylenir ancak yasa yapıcılar kendi yaptıklarının ne anlama geldiğini bir türlü anlamak istemez.
Kişilerin yalnızca fiziksel özgürlüklerinin korunması değildir asıl görev. Tam aksine kişi özgürlüklerinin korunması için gereken hukuki teminatlarının bulunmadığı bir yere hapsedilen veya “alıkonulan” kişilerin en temel hukuki koruma yöntemlerine ulaşamayacağı tüm halleri ortadan kaldırabilmektir devlet olmak.
O yüzdendir ki, herkes kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahiptir diyen Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesine göre; hiç kimse keyfi olarak gözaltına alınamaz ya da tutuklanamaz. Hiç kimse kanun tarafından belirlenmiş bulunan nedenlere dayalı ve usullere uygun olması hariç, özgürlüğünden yoksun bırakılmayacaktır.
Bizde ise keyfiyetler, yasaldır. Eğer değilse, yasalar keyfiyetleri yasal hale getirmek suretiyle yapılır ve keyfilik önlenir. Dolayısıyla gözaltı ve tutuklamalar kanun dairesinde serbesttir.
O yüzden, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunla cezaevinde bulunan “tutukluları”  umutlandırıyorsunuz.
Dışarıda yaprak kımıldarsa, hapishanede derhal ve hemen duyulur. Hapishanede tutukluluk halinin kalkması, tahliye halini, hapse girmeyen anlamaz.
Özgürlük umudu, hapishanede başka şeye benzemez. Özgürlük, içeride devam eden mücadelenin dışarıda devamı için gereklidir. 
3. yargı paketi dedikleri köklü bir değişiklikten ziyade, çok azda olsa umut yaratıyor. Tutuklamanın gerekçeli olması, kuvvetli şüphe, keyfiliğin önlenmesi, iyidir herhalde!
Herhalde yargı anlamıştır şeklindeki anlamalar, sözler, olayların yargıya “intikal” etmiş olanları hakkında konuşmayanların şimdilerde özgürlüklerden yana konuşmaları, tahliye bekleyenlerin dilekçelerine alıntılanan devlet büyüklerinin “beyanları” iyi de, öte yandan insanların onurunu kırıyor.
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve infazla ilgili kanunlar, insanları hiç bu kadar “düzenin muhalifleri” yapmamıştı.
Uzun zamandır bu ülkede, bu kanunlar üzerinden; çok daha acısı insanların özgürlükleri ve “tutukluluk halleri” üzerine basa basa siyaset yapılmamıştı. 
Tutuklamaları çoğaltmak suretiyle kişi özgürlüğünün ihlal edildiği, insan onurunun sürekli kırıldığı, adına “ileri demokrasi” denilen düzenin; yasama, yürütme ve yargının elbirliği ile paylaşıldığı böylesi bir hukuk devleti olabilir mi? Adı, hukuk devleti mi? 
İnsanla dalga geçer gibi, kişi özgürlüklerini korur “gibi” ve tutukluluk halinin kaldırılmasını ister “gibi” yapmak…