GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
20 Mayıs 2012 Pazar

Terörle mücadele ve özgürlüklere müdahele

Mussolini’nin Adalet Bakanı adı ile bilinen “Rocco Yasası”nda yaratılan bir suç vardır. Tercümesi “yıkıcı cemiyet”dir. İtalyan Ceza Yasasının ünlü 270. maddesindeki bu suça göre; “Devletin topraklarında bir toplumsal sınıfın diğerleri üzerinde şiddet yoluyla diktatörlük kurmaya ya da bir toplumsal sınıfı şiddetli bir şekilde yok ederek ve yine devletin kurulu ekonomik ve toplumsal düzenini yine şiddet kullanarak devirmeyi amaçlayan cemiyetleri teşvik eden, kuran örgütleyen ya da yöneten kişiler için beş ila on iki yıl arası hapis verilir. Devletin toprağında toplumdaki tüm siyasal ve hukuk düzenini şiddetli bir şekilde ortadan kaldırma amacına sahip olanlar da aynı cezaya maruz kalırlar. Böyle cemiyetlere katılanlar için bir ila üç yıl arası hapis verilir.” (Jean Claude Paye. Hukuk Devletinin Sonu. İmge Kitabevi. Eylül 2009)
İtalya’da ve kendi ceza kanunlarına bu suçu aktaran ülkeler, bu suçu kanunlarından hiç çıkarmadılar. Rocco’nun ünlü 270. maddesi arada bir kılık değiştirdi, farklı şekilde ifade edildi. Ama her dönemde özünü korudu ve ülkelerin ceza kanunlarında her zaman yer aldı. Bu maddenin en önemli özelliği ise İtalya’nın faşist döneminden kalma yasalarındaki önlemlerin, çağımızda terörle mücadele etmekte kullanılan yöntem olarak varlığını “çağdaş” yasalarda sürdürmesidir. Öte yandan bu maddenin özellikli işlevi de budur zaten.
İtalyan ceza yasası “şiddet ile bir sınıfın diğerleri üzerinde diktatörlüğü kurmayı” ya da “şiddet yoluyla devletin mevcut ekonomik ya da toplumsal örgütlenmesini yıkmayı amaçlayan” herhangi bir yıkıcı cemiyeti “teşvik etmeyi” ya da “örgütlemeyi” üstlenen herkesi cezalandırır. Bu cemiyete sadece “katılım” bile suçtur. (J.C.Paye)
Acaba bu suçun siyasal bir işlevi var mıdır? Suç, siyasi midir?
Dönem dönem bu tür suçlamalarla açılan davalar ve bu yargılamalarla ulaşılmak istenen amaçlar göstermiştir ki; bu suçların her zaman için siyasal bir işlevi vardır. Suç, siyasidir.
Yıkıcı cemiyet için şiddet aranır. 270. madde yazılı olan; şiddet yoluyla yıkmaktır. 
Ama sınıflı toplumların tümünde, yani kapitalist sistemin kendisine yönelik bir başkaldırı, protesto ya da herhangi bir eylem şiddet olarak açıklanabilir, suç sayılır ve cezalandırılmak istenir. Hatta ülkelerin çoğunda suç failinin niyeti, suç fiili yerine yargılanır. 
İtalya, 1970’li yıllarda terörle mücadele için 270. maddeyi yeniden uygulamaya soktu. Sonradan da ağırlaştırılmış cezası ile bu madde Cossiga Yasası’na dönüştürüldü. 272. maddeye göre “sınıflı topluma karşı savaş” niyeti veya itirazı bile “yıkıcı örgüt lehine propaganda” sayıldı. İtalya’da 2002’de yirmi “Asi Güney Sitesi”  elemanı hakkında tutuklama kararı verildi. Gizli telefon dinlemeleri ve e-postalara dayanarak oluşturulan bu dava dosyasının içeriği bir başka gerçeğin sürdüğünü gösteriyordu.
En eski faşist yasaların ürettiği yöntemlerle, çağımızın internet ortamında yaratılan “en yeni özgürlükler” engellenebiliyor ve özgürlüklere müdahale günümüzde sürüyordu.  
Bir başka deyişle, modern toplumlarda ortaya çıkan ve sosyal medyada kendini gösteren “en yeni özgürlüklere” karşı çıkan siyasal iktidarlar; gelenekle, modernite arasında bağ kuruyorlardı. Bu bağı faşist yasaların suç ve ceza yöntemleriyle kurmaya devam ediyorlar.  
Siyasal iktidarlar ne dün ne de günümüzde “terör” tanımını doğru dürüst yapmak gibi bir zorunluluk hissetmemişlerdir. Bir yasanız olması ve yasada nasıl olursa olsun ama bir terör tanımı bulunması yeterlidir.
Böylece “demokratik düzeni yok etmek” suçlaması ve terörist varsayılan bir örgütün örgütlenmesi, örgüte üyeliğin cezalandırılması için yeterli nedenler vardır artık. Hatta örgüt üyesi olmakla suçlanan kişilere yardımcı olmak suç sayılır ve örgüte üye olmasa bile kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılması “yasal bir durum” olarak kabul edilir.
Önemli olan, yasaya uygunluktur. Dün ile bugün arasındaki bağ budur.  
İtalya örneğinde görülmüştür. Bu suçlamalarla ilgili yasa değişiklikleri mahkemelere, savcılara, polis teşkilatına “sınırsız yorum yapma” kolaylığı sağlar ve her şey yasaldır.
Terörle mücadele hakkında çıkarılan özel ve genel yasaların tümünün çok değerli olmasının asıl nedeni işte bu “sınırsız yorum yapma” kolaylığından gelir. Sınırsız ve kolay yorum yapmak ise, toplumdaki güç dengesine bağlıdır. (J.C.Paye)     
İtalya örneğindeki gibi, siyasal iktidarlar; geleneksel faşist yöntemlerle kurdukları bağ sayesinde çağımıza taşıdıkları bu ve benzeri yasalarla; toplumsal mücadeleye, bireysel ve toplumsal özgürlüklere, “çağdaş yöntemlerle” müdahale etmektedirler.
Siyasal iktidarlar, aynı ve benzer yöntemlerle siyasal çatışmaları denetlemekte, aslında yönetmektedirler.  
Terör ve özgürlükler tartışılır konulardır ve mutlaka tartışılması gerekir. Bu tartışmalar tırnak içinde “terörle mücadele” adı altında açılmış siyasal suç davaları üzerinden demokrasiyi tartışmak değildir. Demokratik hukuk devletini, bu davalar üzerinden kurmak hiç değildir.
İlke olarak kabul edilmelidir ki; terörle mücadelede, terörle mücadele ile özgürlüklere müdahale birbirine karıştırılmamalıdır. Terörle mücadelede “başarılı olabilmek”; toplumsal mücadeleye, toplumsal ve bireysel özgürlüklere müdahale etmek değildir. Biri diğerinin sonucu ya da tercih nedeni olamaz.
Geçmiş faşist yasalarla günümüzün insancıl ceza hukukunu yaratamazsınız.
Çağımızın insancıl adaletini kurmak adına, “insan onurunun” korunmasında başarılı olmanın şartı; dün uygulanan ceza yasalarının günümüzle olan bağını koparmak, faşist zihniyeti tarihe gömmek ve özgürlüklere müdahale etmemektir.