GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
26 Kasım 2011 Cumartesi

Torbalı’dan çıkan asıl mesaj!

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hedef alındığı adli operasyon her yönüyle tartışılmaya başlandı. Altı ayda iki kez polis baskını gören ve çoğu üst düzey 70’e yakın çalışanı ‘örgüt kurmak, rüşvet, irtikap, tehdit, ihaleye fesat karıştırmak’ gibi maddelerden yargılanan, halen Genel Sekreteri Pervin Şenel Genç gibi üst düzey yöneticileri tutuklu bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyon içinden çıkılmaz, anlaşılmaz bir hal almaya başladı.
AK Parti’nin İzmir’deki yol haritasını yazan, çizen ve bu minvalde kafa yoranların desteklemediği aksine eleştirip karşı çıktıkları bir operasyondan söz ediyoruz.
Ama derinlerde bir yerlerde ucu AK Parti’ye dayanabilecek bir operasyon bu aynı zamanda. Çünkü üçüncü dönemine giren AK Parti’nin sağdan sola kadar pek çok eğilimi içinde barındıran bir merkez parti olduğu ortada…
Milli görüşçüden, merkez sağlıya, MHP’liden, sosyal demokrata kadar pek çok eğilimin birlikte hareket ettiği AK Parti’de üçüncü dönemin sonuna ilişkin bir iç hesaplaşmanın başladığını artık herkes konuşuyor. Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında adı konulmamış parti içi rekabetin varacağı noktalardan tutun da Pensilvanya’ya kadar uzanacak çok bilinmeyenli bir denklemden söz ediyoruz.
Detaylarına şimdilik girmeye gerek yok.
Ama Başbakan Erdoğan’ın A takımında yer alan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın çizdiği İzmir rotasında CHP’li belediyeye baskın ya da orantısız güç kullanmak yoktu.
Çünkü Yıldırım da arkadaşları da biliyordu ki CHP’li belediyeye aşırı doz kullanılması, düne kadar paramparça olan CHP’yi, bugün Torbalı örneğinde olduğu gibi kol kola, yürek yüreğe noktasına getirir. Oysaki kendi haline bırakılacak bir CHP, 13 Haziran sabahından operasyon günü olan 22 Kasım sabahına kadar olduğu gibi birbirinin gözünü oyar, ayağını kaydırırdı.
Hem İl Başkanı Ömer Cihat Akay’ın hem de İzmir projesinin uygulamadaki patronu Bakan Yıldırım’ın izlediği yol buydu.
Muhtemelen yarın da bu olacak. Çünkü 2008 yazından baki yaşanmış bir ‘arsenik’ örneği hafızalardaki tazeliğini koruyor. ‘Aday bile olamaz, olsa da kazanamaz’ dedikleri Kocaoğlu, AK Parti hükümetinin bakanlar, başbakan ve Melih Gökçek düzeyindeki aşırı yüklenmesiyle kahramana dönüşmüş, sonrasında yapılan yerel seçimde de İzmir’i silip süpürmüş, AK Parti’yi Bayındır dışındaki tüm ilçelerden söküp atmıştı. İşte 6 ay arayla yapılan iki operasyonun sokakta yarattığı algı buna paralel.
**
Ve yine AK Parti’nin İzmir rotasını çizenler şunu da iyi biliyorlar ki Türk halkı tam bir mağdur severdir. Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’nin başbakanı yapan da 28 Şubat sürecinden itibaren maruz kaldığı baskılar ve yaşadığı mağduriyetlerdi biraz da. O nedenle içi boş, manidar operasyonlarla Kocaoğlu’nu mağdura dönüştürmek (Ki bugün olan biraz da bu) AK Parti’nin değil CHP’nin işine yarayacağını biliyorlar.
Dahası bunu sokaktaki 5 yaşındaki çocuk bile biliyor artık. Anladığım kadarıyla AK Parti’nin İzmir rotasını çizenlerle, parti içinde yargı üzerinde etkili olan yapı aynı düşünmüyor. AK Parti’nin Başbakan Erdoğan’a yakın kanadı İzmir’i severek, okşayarak, tatlı dille, dev altyapı projeleriyle ikna etmeye çalışırken başka bir kanat İzmir’i falakaya yatırarak teslim almaya çalışıyor.
Ama İzmir’in genetiğindeki baskıya direnme özelliğini unutuyorlar. Bu görüş sadece bana ait değil! Gerek parti içinde gerekse de sokakta konuşulanlar böyle…
Operasyon akşamı Ege TV’de ‘AK Parti Ergenekon’unun ya da ‘derin AK Parti’nin işi’ diye tanımladığım operasyonun doğuracağı siyasi sonuca dair yorumlar sıklaşıyor.
Yarın seçim olsa Aziz Kocaoğlu’nun seçimi yüzde 56,7’nin de üzerinde bir oyla kazanması olası. Ama CHP’nin bu süreci 2,3 yıl daha kesintisiz yönetmesi bugünden çok mümkün görünmüyor. Gerek partinin tepesindeki hesaplaşmalar gerek yaklaşan kongre süreci gerekse de durumun normalleşmesi halinde yeniden eskiye dönme refleksi güçlü CHP’nin…
Genel seçim sonrasından itibaren 3-4 ay aynı masaya oturamayan ilçe başkanları, tabanından kopuk genel merkez ve de ilçelerinden kopuk bir İzmir örgüt yapısı…
Sürekli çatışma, sürekli kavga… İzmir’in yangın yerine çevrildiği operasyon günü ilçe başkanlarını görevden almak için Ankara’ya giden bir İzmir il başkanına sahip CHP her şeyden önce… Koyun can derdinde, kasap et!
*
Ama bugün Torbalı’da gördüğüm manzara sürecin kesintisiz yönetimine ilişkin doğru bir referans veriyordu. CHP’li belediye başkanları kol kola, örgüt mensupları, Büyükşehir personeli omuz omuzaydı. Ve İzmir gemisinin kaptanlığı operasyon öncesine kadar tartışılan Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, kontrolü sağlamış, ipleri eline almış görünüyordu. Kendinden, arkadaşlarından emin bir görüntü çizen Kocaoğlu, Torbalı’daki resmi törende hem yargıya hem hükümete açıkça savaş ilan etti.
Görünen o ki bu savaş 2014’e kadar sürecek. Ve de çok kanlı geçecek. Özel kalem müdürü, akrabası Levent İşler’in alınmasının ‘sıra sana geldi, kapına dayandık’ anlamına geldiğini söyleyen Aziz Başkan, İzmir başsavcısının kritik süreçte verdiği hakimvari demeçleri de eleştirdi, telefonlarına çıkmayan müsteşarı da EXPO sürecinde maruz kaldığı ‘dış kapının mandalı’ muamelesini de… İzmir Valisi’nden ‘EXPO’nun başındaki adam’ diye söz eden Kocaoğlu, yaşadığı her şeyi İzmir halkıyla paylaşacağını söyleyerek de Ankara’ya açık bir mesaj veriyordu aslında. ‘Üstüme gelmeyin, yakarım’ mesajı…
Ve hem Kocaoğlu’nun hem de CHP’nin elinden kaçırdığı İzmir halkı, operasyon üzerinden yeniden CHP’nin istediği noktaya geliyor. Tabi ki AK Partili hiçbir belediyeye bu boyutta bir operasyon düzenlenmemesi de sokaktaki algıyı tersyüz etmeye yetiyor.
Her kriz bir fırsattır prensibinden hareketle CHP’nin operasyondan sonraki ilk beş günde bu fırsatı iyi değerlendirdiği açık.
Ve bana göre Torbalı’daki çıkışın asıl anlamı Aziz Başkan’ın 2014’ün adayı olduğunu ilan edişidir… Sözlerinde bu anlama gelecek bir şey bulamayabilirsiniz. Ama Torbalı’daki konuşmadan sonra CHP’de başka bir adayın niyetlenmesi bile şu anda mümkün görünmüyor.
Ve Kocaoğlu çok da yüzmek istemediği bu denize operasyonlar sonucu itilmiş görünüyor.
*
Kötü olan şu ki, yakın zamana kadar projelerin yarıştığı, siyasi müsabakanın daha dostane yapıldığı İzmir, giderek eski siyasal kutuplaşma zeminine doğru kayıyor. 2008 yazında ‘arseniği sek içer, yine de AKP’ye oy vermem’ diyen ruh yeniden canlanıyor. Deniliyor ki ‘Melih Gökçek de’ ayda iki kez savcıya ifade veriyor. Savcıya ifade vermek başka, örgütlü suç kapsamında sabahın köründe gözaltına alınmak, olmadık ithamlarla yıpratılmaya çalışılmak başka tabi ki…
İzmir’e yapılan ise henüz idari soruşturma evresindeki Sayıştay raporları üzerinden muhalefet partisinin belediyesine ‘örgütlü suç’ muamelesi… Bir yerlerde yazılan bir senaryonun içi doldurulmaya çalışılıyor sanki. Ama doluya koysan olmuyor boşa koysan dolmuyor.
 
Not: Operasyonu yürüten 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk iki davaya bakan nöbetçi hakimin bir anda rapor alması ve sonrasında gelen toplu tahliyeler oldukça ilginç.
Özel yetkili savcılara da sürpriz olduğu söylenen bu ani değişimin iyi okunmasında yarar var. Ya yargı, dosyanın iddia edildiği kadar da dolu olmadığını gördü ya da bir yerlerden düğmeye basıldı. Ya da başka bir iddiaya göre yargı içindeki bir iç hesaplaşmanın dışa vurumu İzmir’deki operasyonlar.  
DEVAM EDECEK…