GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
25 Mayıs 2024 Cumartesi

Tanrıları taştandı

Son 40 yılda Güneydoğu Anadolu’da özellikle de Diyarbakır, Batman ve Urfa civarında yapılan Çayönü, Hallan Çemi, Göbeklitepe kazıları ile Fırat üzerindeki Keban, Karakaya ve Atatürk Barajları ile Dicle üzerindeki Ilısu Barajı kurtarma kazılarında elde edilen bilgiler bu bölgede yerleşik yaşantının günümüzden yaklaşık 12.000 yıl önceden itibaren görüldüğünü kanıtlıyor.

Epi-Paleolitik Çağ’ı izleyen ve Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ ya da Akeramik Neolitik Çağ denilen bu dönemde bölgede yaşayan insanlar üst kısımları dal ve kamışlarla yapılmış dairesel planlı kulübelerde/barınaklarda yaşamaktadır. Bu çağın sonlarına doğru günlük yaşamdaki diğer işlevlerin de gerçekleştiği gerçek anlamda konutlara dönüşen bu yapıların içinde besin hazırlama ve saklama işlemlerinin de yapıldığı arkeolojik olarak saptanabilmiştir.

Bir diğer deyişle sosyo-ekonomik bir değişim söz konusu olmaya başlamış ve mevsimsel kamp yerleri yavaş yavaş kalıcı köy yerleşimlerine dönüşmeye başlamıştır.

Bizim Ahmet Uhri’nin dediği gibi, “Göbeklitepe ne uzaylılarla ne Stonehenge ile ne de Türklerle ilgili. Sadece son avcı toplayıcıların görkemli biçimde tarih sahnesinden çekilirken bize o dönemle ilgili çok sağlam bilgiler bıraktıkları bir yer. İlk yerleşik çiftçiler ve onların tarım ve hayvancılıkla ilgili bilgileri de daha sonraki kuşaklara iletilmek üzere belki de o taşların üzerine işlenmiş betimlemelerde saklı. Doğayı anlamak ve tanımak isteyenlerin belki de yılın belli dönemlerinde buluşup bilgi dahil her türlü alışverişi yaptıkları yerdir Göbeklitepe. Burayı daha iyi anlamak için çeveresiyle birlikte değerlendirmek ve yeni kazılarla ortaya çıkarılan Harabetsuvan ve Karahantepe’nin kazı sonuçlarına da bakmak gereklidir”.

Değerli dostum Recep Topçu harika bir kitap gönderdi… Hem de yazarından imzalı:

Tanrılar Taştandı- Yukarı Mezopotamya Neolitik Dönem Anıtsal Kült Yapıları ve Gelişimi adlı nefis kitabın yazarı Ali Umut Türkcan…

Kitabın tanıtımında söz edildiği gibi, Önasya arkeolojisinde özellikle MÖ 5. binyıldan, Obeyd Dönemi’nden sonra çıkışı net olarak görülen tapınak olgusu Neolitik Çağ için erken bir olgu olarak görülmüştür.

Tarihöncesi arkeolojisi ve bir yerde protohistoryanın da iki anabilim dalının paylaştığı Neolitik Çağ arkeolojisi, söz konusu dönemi daha yalın, yalnızca sabit bir geçim ekonomisine dayalı basit köy yerleşimleri olarak görmüş, düşünce akımlarına veya o dönemin kavramsal çerçevesine bağlı olarak meseleyi daha geç ele almak zorunda kalmıştır.

İlk olarak Şanlıurfa ili Atatürk baraj alanında keşfedilen Nevalı Çori yerleşmesinde Harald Hauptmann’ın net olarak tanımladığı, yerleşmenin hemen yanında yer alan “Kült Yapısı” adı verilen tapınak yapısı bu tür inanç yapılarının en somut örneği olmuştur.

Sonrasında yine Şanlıurfa Harran bölgesi Tek Tek Dağları’nda keşfedilen, 1995’te kazılan sıradışı tapınak yapıları ile Göbekli Tepe, Önasya’da Neolitik Çağ’ın başlangıcındaki basit avcı-toplayıcı toplulukların çok ötesinde, gelişkin soyutlaştırmalara ve standart bir simgecilik anlayışına dayanan dinî kurumlara sahip ve gelişkin yerleşim modelleri sunan bir toplum yapısı ile karşı karşıya olunduğunu göstermiştir.

Bu tapınaklar ve görülen standartlaşan zengin, eşine az rastlanır bir ikonografi anlayışının Mezopotamya’da yaklaşık 5000 sene sonra daha çok Uruk Dönemi’nin (Güney Mezopotamya’da) sonunda erken devlet biçimlerinin çıkışına kadar görülmeyişi de ilginçtir.

Bu olguların, dönemin anlayışı içinde kavranması ağı ilerlerken, tarihsel tartışma içinde konu ancak Göbekli Tepe’de ortaya çıkan sıradışı ve anıtsal yapı grubu ile tartışmayı ivmelendirmiş ve 1990’ların ikinci yarısından sonra “söylemin” Göbekli Tepe’de rastlanan anıtsal işgücü ve kolektif organizasyonu gösteren bu anıtsal tapınak yapılarında görülen emek yoğunluğun, uzmanlaşma ve toplumsal örgütlenme görüntülerini açıklamakta yeterli olamadığı anlaşılmıştır.

Bugüne kadar hâlâ bu yapıların Schmidt ve Özdoğan tarafından tapınak olarak adlandırılmalarına rağmen, geçmişten gelen şüpheci ve kafa karışıklığının etkisiyle hâlâ Göbekli Tepe ve Nevalı Çori yapılarının “komünal yapısı”, “kamu yapıları” ve gibi sınıflandırılmalarının bu yapıların anlaşılmasını zorlaştırmakta ve bir dikotomi oluşturmaktadır.

Arkeoloji ve Sanat Yayınlarından çıkan bu kitap nedeniyle Ali Umut Türkcan’ı kutluyorum