GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
21 Kasım 2018 Çarşamba

Siyaset eğer ‘sanat’ ise O’nu birlikte alkışlayalım!

“Siyaset” sözcüğünün…

Sözlüklerdeki karşılığı aynen şöyle:

“Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş ve anlayış…”

Özetle neymiş?

Siyaset=Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı!

Peki…

Gerçekliğe, güzelliğe, aşka ve özgürlüğe…

Kapıları açan “Sanat”

Nasıl oluyor da…

“Siyaset” gibi zıt bir olgu ile birleşebiliyor?

Cevabı, bu yazının kahramanıdır…

 

***

 

1936’da İstanbul'da doğdu…

Aslında Şanlıurfa kökenli bir ailenin çocuğuydu…

An itibarıyla 83 yaşında…

Ankara Siyasal mezunu… MBA derecesi ABD’nin Georgia Üniversitesi’nden…

Doktorasını İstanbul Üniversitesi'nde tamamladı…

Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalıştı…

Allah vergisi bir kalemi vardı…

İlk öyküleri 1950’li yıllarda gazetelerde yayınlandı…

Siyaset’i seviyordu…

Babası hukukçu Mahmut Fikret Bey…

Demokrat Parti kurucularındandı…

Babasının izini takip etti…

1995 seçimlerinden ANAP'tan İstanbul Milletvekili olarak Meclis'e girdi…

Üst üste iki dönem İstanbul Milletvekilliği yaptı…

Devlet Bakanı oldu, hükümet sözcülüğü görevini üstlendi…

ANAP’ta Genel Başkan Yardımcısı oldu…

Araştırmacı yanı çok güçlüydü…

Hafızası da öyle…

Eşine ender rastlanan bir hitabet sanatı vardı…

Duru ve akıcı Türkçesi ile hayran bırakıyordu…

Hep merak etmişimdir…

İlk romanı “Salkım Hanımın Taneleri”ni yazmak için…

Niçin 53 yaşına kadar bekledi diye…

Cumhuriyet tarihinin siyasi ve toplumsal olaylarına odaklandı…

Cumhuriyet’in yakın tarihini bilmek / öğrenmek yerine…

“Muhteşem Yüzyıla”

“Fetih 1453”e…

Hatta…

“Payitaht…” dizilerine dalanlar için…

Bir “nimet” oldu…

Yazın dünyamızda “volkan” etkisi yapan…

“Üç Aliler Divanı”, “Güz Sancısı”, “Yorgun Mayıs Kısrakları” geldi…

Eserlerinin çoğu film oldu…

Siyaset’te iz bırakmıştı…

Edebiyatta doruklara kanat çırptı; ödülleri topladı…

Müziğe de çok meraklıydı…

Hala TRT Repertuarında 100’ün üstünde…

Şarkı ve saz eserleri var…

 

***

 

20 yıl kadar önce…

İzmir’in cenneti Urla’ya göçtü…

Üretmeye devam ederken…

O Urlalılar’ı, Urlalılar da O’nu çok sevdi…

Her Cumartesi esnafı dolaşıyordu…

O’nu düğünlerine bile çağırmaya başladılar…

Nitekim…

İlçe sakinleri…

O’nun içinde sönmeyen siyaset ateşini canlandırdı…

Ecevit başbakanlığındaki koalisyon hükümetinde…

Devlet Bakanlığı yapmış bir “usta”ya…

Beş yıl önce…

CHP’den Urla Belediye Meclis Üyeliği’ni teklif ettiler…

“Yaşım geçti…” filan demedi…

Bir kez daha balıklama daldı siyasete…

Eleştirilere kulaklarını tıkadı…

“Türk Milleti kösetek siyasetine alışkındır!” demekle yetindi…

Siyasette “engin” bir deneyimi vardı…

Sibel Uyar Başkan’la çalıştı, faydalı oldu…

 

***

 

Ve şimdi…

Bir de baktık ki…

Elinde bastonu ile…

Bir kez daha “meclis üyeliği” için başvurmuyor mu?

 

***

 

Siyaset, hem zor hem renkli bir sanat…

Bir bulaştınız mı bir daha bırakmak istemezsiniz…

Ama…

O’na sorarsanız…

Size göz kırparak…

“Henüz gencim, enerjim bitmedi…” diyecek ve…

Bir çırpıda kalbinden taşan samimi duygularını…

Şöyle aktaracaktır:

“Benim birikimimden istifade edilebilir… Bir kenti tanımak istiyorsanız, münasebetlerinin yoğunlaştığı kurumlarda görev üstleneceksiniz... Aksi halde olamazsınız… Ankara'da kime sorsanız, beni hala tanır, İstanbul'da da tanırlar… Ama buraya geldiğimde tanıyan yok… O halde insanların beni tanıması için benim insanlara gitmem lazım... Böyle bir toplumsal faaliyetin içerisinde görev üstlenmeliyim ki onlar beni, ben de onları görmeliyim…”

 

***

 

Baston yardımıyla yürüse de…

“Türkiye’ye yakışan siyaseti” üretmek adına…

Urla Belediye Meclis üyeliğine…

Bir kez daha…

Üstelik 83 yaşında talip olan…

Siyaset’i “sanat” ile yoğurarak yapan…

Devlet eski bakanlarımızdan…

Yılmaz Karakoyunlu…

Sizce de…

Kocaman bir alkışı hak etmiyor mu?

Nokta!

 

Sonsöz: “Kalp denizdir, dil de kıyı… Denizde ne varsa kıyıya o vurur… / Hz. Mevlana…”