GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
29 Temmuz 2016 Cuma

Neden böyleyiz?

Batılı değerler uzun ve kanlı mücadeleler sonunda oluştu. Birbiriyle çelişmeyen laiklik, çoğulcu demokrasi, bilimsel özerklik, liberal ekonomi gibi değerlerin Batı’daki kabulü kolay olmadı.

Şunu belirtmeliyim ki, Batı’da hiçbir değer büyük bedeller ödemeden kabul görmedi. İnsanlık buna benzer süreçleri Eski Mısır, Eski Yunan ve Roma’da da yaşadı. 

Yanlış anlaşılmasın, “dünyanın her yerinde yeni bir değer, benzer çabalar sonucunda benimsendi” de demek istemiyorum.

Ben bu konuda August Comte gibi düşünüyorum!

Comte; I.Abdülmecid (1823-1861)’e yazdığı mektuba büyük övgülerle başlıyor ve “… Biz basit bir yeniliği bile krala isyan etmeden kabul ettiremiyoruz. Oysa siz binlerce konuyu kapsayan yenilikleri henüz halk istemeden yapabiliyorsunuz… Sizler gibi ileri görüşlü yöneticiler Batı’da yok…” diyor!

***

Sizler; tarih bilmez tarihçilerin, sosyolojiden anlamaz siyercilerin dediğine bakmayın!

Hz.Muhammed’in ve ilk Müslümanların gördükleri eziyetler, Batı’da yaşananlarla karşılaştırılamayacak kadar hafiftir! 

Bu neyi değersizleştirir, neyi küçültür, neyi önemsizleştirir?!

Hiçbir şeyi!

Bir konunun anlaşılması için süreye ihtiyaç vardır.

İnsan akıllı bir varlık ise, yeni düşüncelerin doğruluğunu ve yararlarını kan dökmeden anlatabiliriz!

***

Neden Batı’da “yeniliğin mekaniği” Doğu’dan farklı işliyor?!

Neden Doğu’nun siyasal liderleri yeniliği halktan önce görebiliyor?!

Batı’nın ancak isyanlar ve ihtilallerle elde edebildiği hakları, Doğu insanı hazır buluyor?!

Neden dünyanın her yerinde aynı sosyal yasalar işlemiyor?

***

Birçok değerli çalışmada Batı Uygarlığının; Eski Mısır, Yunan ve Roma Uygarlık geleneğinin devamı olduğu yazılmıştır. Bunu anlamanın yolu da, söz konusu uygarlıkların ortak özelliklerine bakmaktan geçer.

Mısırın Peroları/Firavunları; halkı sınıflara/şîalara bölerek yönetmiştir. Yöneticiler ayrı bir sınıfa, yönetilenler de kendi aralarında ayrı ayrı sınıfsal yapılara ayrılmıştır. Bu düzende, yönetilenler yönetimden; nasıl yönetildiklerini bilemeyecek kadar uzak tutulmuştur.

İşler kötüye gittiğinde halka tek seçenek bırakılmıştır. O da yönetim ile halk arasındaki diyalogtur ki bu da ancak isyanlar yoluyla kurulabilmiştir.   

Uzatmadan söyleyebiliriz ki benzer durum Eski Yunan ve Roma’da da yaşanmıştır.

***

A.Comte’un öncü bir sosyolog olarak I.Abdülmecid’e yazdığı mektuplarda Sultanın şahsında Doğulu liderlere övgüler düzmesi normal karşılanmalı!

Comte uzun mektubunda Hz.Muhammed’e olan hayranlığını, O’nun akılcı ve bilimsel tutumunu ve bin yıl sonrasını görme becerisini güzel güzel anlatıyor ve Doğu’nun özelliğini de dinler geleneğine bağlıyor!

Osmanlı’nın yenilikçi Sultanlarının da bu geleneği sürdüren liderler olduğunu söylüyor.

***

Doğu devlet geleneğine bakıldığında Sultan, bir hanedanın, sadece bir hanedanın üyesidir; bir sınıfın değil!

Hanedan, sayısal olarak sınıftan çok azdır. Fırsatını bulup darbeyi yapmış, yönetimi bir şekilde ele geçirmiştir.

Ama iktidarı yaşatmak, ele geçirmek için bir fırsatı kollamaktan çok daha zordur.

Hanedan sonunda halka kulak vermeli ve hanedanlığın geleceğini düşünmek zorundadır.

Bu nedenle Doğu’nun hanedanları, kendi geleceği ile halkın taleplerini bir noktada buluşturmak zorundadırlar.  

Bin yılların siyasal geleneği, halkların masallarına ve destanlarına ve de insanların ruhlarına kadar işlemiş ise, Doğulu bu gelenek içinde yaşamakta zorlanmaz. Ortamı hava ve su gibi doğal bulur.

Doğu’da geleneksel siyasetin mekaniği böyle işler.

Doğuda liderlere tehlike, halktan çok, hanedan üyelerinden gelirdi. Darbelerin çoğu da hanedan üyeleri arasında yaşanır. Bir hanedanın gitmesi ve yenisinin gelmesi de ancak darbeyle olabilir.

Örneğin; Müslüman bir hanedanlığı yine bir Müslüman hanedanlık yıkabilir. Hıristiyan bir sülalenin Müslüman bir hanedanlığı yıktığı görülmemiştir!

Bu anlamda Müslümanın rakibi veya düşmanı, yine Müslümandır!

İbn-i Haldun, belki de ilk siyaset sosyologudur ve Mukaddime adlı eseri, hanedanlık rüyası gören nice ahmakça kalkışmanın örnekleri ile doludur.

Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti de Doğuluydu ve doğal olarak ilerlemesi ve geri kalışı da Doğu’nun mekaniğine uygundu.

Batılılaşma adına yapılan 300 yıllık yeniliklerin sık sık Doğulu reflekslerle engellenmeye çalışılmasına şaşırmamak gerekir!

İnsanlar Doğulu reflekslerle Batılı gibi yaşayamazlar!

Bu mümkün değil!

Osmanlı’da ıslahatların, T.C.’de devrimlerin halk katmanlarınca benimsenememesi ancak insanın geleneksel refleksleri ile açıklanabilir.

Yapay olarak dekore edilmiş insanların geleneksel reflekslerinden kurtulamaması, iktidarı fırsat kollamak ve darbe yapmakta bulması üzülecek bir durumdur!

Ama bize özgüdür!