GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
18 Ağustos 2024 Pazar

Nazım Hikmet'i sever miydi?

Bugün Pazar...

Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...

Atatürk’ü bu köşede anma ve hatırlama günü...

Bir kez daha...

Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...

Bunu yaparken de...

Okumaya başladığınız anıları kaleme alarak…

Bugünlere taşıyan…

Atatürk’ün hizmetlisi (uşağı) Cemal Granda’yı saygıyla analım…

***

Köşk’te dünya kadar plak vardı…

Çoğu alaturka şarkılardı…

Seçimi Atatürk yapar…

Plaklar dönmeye başlardı…

Yalnız kaldığı zaman gramafon dinlemeyi pek severdi…

Plak dönerken, sofraya parmaklarıyla vurarak makam tutar…

Böyle anlarda gözlerini kapatarak…

Uzun uzun düşünürdü…

Sevdiği şarkı olursa…

Hafif mırıltılarla şarkıya katılırdı…

***

Bir kış gecesi…

Yine sofradaydı dostlarıyla birlikte…

Hem yenilip, içiliyor hem de plak dinleniyordu…

Herkes neş’e içindeydi…

Plakların arasında…

(Nereden gelmişse gelmiş…)

Bir de…

Nazım Hikmet’in…

“İniyor kayık, çıkıyor kayık…”

Diye tekrarlanan…

“Salkımsöğüt” şiiri vardı…

Plağın arka yüzü ise…

“Atlılar atlılar kızıl atlılar…” diye başlayan…

“Bahr-ı Hazer” idi…

Plak, Nazım’ın o tok sesiyle dönmeye başlayınca…

Sofrada derin bir sessizlik oldu…

Konuşmalar kesildi…

Gözler Atatürk’e çevrildi…

***

Gramafonun borusundan durmadan…

“İniyor kayık, çıkıyor kayık” sesi yükseliyordu…

Atatürk, bunu duyunca…

Uşağı Cemal Granda’ya döndü:

“Bu nedir Çelebi Efendi?”

“Nazım Hikmet’in şiiri Paşam…”

Atatürk bu kez sofradakilere dönüp sordu:

“Şimdi nerede bu adam?”

Soruya Şükrü Kaya cevap verdi:

“Bursa Hapishanesi’nde Paşam…”

Atatürk, bunun üzerine şunları söyledi:

“Şimdi bu adamı dışarı çıkarsak; (Gel bizimle çalış desek) gelmez… Halk Fırkası’na sokmaya kalksak girmez… Girdiği zaman küçüleceğini sanır… Kendisinde büyüklük duygusu var…”

Atatürk’ün bu sözlerinin üzerine…

Tevfik Rüştü Aras şöyle diyor:

“Paşam, şimdi Avrupa bu plağı dinliyor… Armonize olduğunu söylüyorlar… Öbür plaklarımıza pek itibar etmiyorlar…”

***

Her nedense…

Atatürk’ün üstünden atamadığı düşünceli bir hali vardı…

Belli ki…

Aklını bir şeye takmıştı…

Belki de biraz önceki şiiri ve plağı düşünüyordu…

***

O gecenin üstünden üç / dört ay geçmişti…

Atatürk, bu kez birkaç günlüğüne İstanbul’a gelmişti…

Cevat Abbas’a sordu:

“Tiyatrolarda hangi oyunlar sahneleniyor?”

“Unutulan Adam oynuyor Paşam… Nazım Hikmet yazmış…”

Atatürk, konuklarına baktı ve şöyle dedi:

“Hala bu adama fırsat veriliyor mu?”

Ertesi gün piyes sahneden kaldırıldı, afişleri indirildi…

Nokta…

Hamiş 1: Nâzım Hikmet’in Atatürk’ten adalet istediği mektuplar Çankaya Köşkü’nde ortaya çıktı... İşte o satırlar: “Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu (askeri isyana teşvik) damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır... Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin…Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum… Senin başına ant içerim ki suçsuzum… / 18 Ağustos 1938 – Nazım Hikmet…”

Nokta…

Sonsöz: “Atatürk, Nazım Hikmet’i sever miydi? Çok severdi, şiirlerini okur, kendi sesinden O’nun eserlerin dinlerdi… / Ali Fuat Cebesoy – “Mavi Gözlü Dev” olarak anılan şair Nazım Hikmet’in dayısı – Kurtuluş Savaşı kahramanı ve siyasetçi…”