GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
14 Temmuz 2016 Perşembe

Mustafa Armağan’a açık mektup!

Sayın Mustafa Armağan!

Nice zamandır yazılarınızı ve konuşmalarınızı okumaya ve izlemeye çalışıyorum.

Yeni Akit Gazetesi’nde Harun Sekmen’in sizinle yaptığı söyleşi “Devrimlerin amacı İslâm’dan koparmaktı” başlığı ile kamuoyuna takdim edildi (09 Temmuz 2016).

Söyleşi çarpıtılarak yayımlandı!” gibi bir açıklamanız olmadığına göre –bundan önceki görüşlerinizi de az çok bildiğimden- bu mektubu yazmak istedim:

1-Saltanatın kaldırılması ve “Cumhurbaşkanı”nın halkın temsilcileri aracılığıyla seçilmesi, “Ehl-i Sünnet”in savunduğu bir görüştür. Saltanat ise “Mütegallibe”nin darbe ile kurduğu siyasal bir düzendir.

Saltanatın İslâmiyet’le bir ilgisi yoktur. Hz.Ali’den sonra kesintiye uğrayan “seçilen başkan” modelini tekrar ihya eden ise Mustafa Kemal Paşa’dır. Seçim sistemini TBMM’de ayet, hadis, icma, kıyas ve tarihi belgelerle açıklamıştır. Saltanatı savunanların argümanı ise “Kursağımızdaki lokma Padişaha aittir, ona ihanet edemeyiz!” olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa; saltanatı kaldırırken Batılı bir devlet modelini veya bir filozofu kaynak göstermemiştir. Bu da unutulmamalıdır!

2-Mustafa Kemal Paşa, hilafeti kaldırmamıştır! Bunu anlamak için filozof olmaya gerek yoktur. Osmanlı hanedanının temsil ettiği hilafet “Hükümetin ve Cumhuriyetin mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır” denmiştir.

Okuduğunu anlayan bir tarihçi, bu kanunda hilafetin kaldırıldığına ilişkin bir ipucu bulmuşsa göstermelidir. Paşa hazretleri, ikinci bir kanunla “hilafeti, hükümetin ve cumhuriyetin mana ve mefhumunda mündemiç olmaktan çıkarabilirdi.” Ama bunu yapmamıştır.

Paşa’nın bunu yapacak gücü mü yoktu yoksa “hilafet” kavramının içi mi boştu? Bu konular Nutuk’ta detayları ile anlatılmış ve kavramın içinin ileride nasıl doldurulabileceğine detaylarıyla değinilmiştir.

Nutuk’taki uzun açıklamaları göz ardı ederek, Devrimlerin İslâm’dan uzaklaştırma amaçlı olduğunu iddia etmek doğru değildir!

3-03 Mart 1924’te kurulan Diyanet İşleri Teşkilatı’nın Sünni, Maturidi ve Hanefi mezheplerine göre inanç, ibadet ve ahlâk eğitimi vermesi Müslümanları dinden uzaklaştırmak amacına matuftur, diyorsanız sizi “derin tarih ve analiz”lerinizle baş başa bırakıyorum!

“İslâm’dan uzaklaştırma” ile ilgili eleştirinizin amacı, 1925’te yasadışı ilan edilen bütün tarikatlar ve Alevi İslâm ise bunu da açıkça belirtmeniz gerekir.

4-Yine 3 Mart 1924’te çıkarılan “Tevhîd- Tedrisat” kanununa göre Kur’an Kursları, İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesi özel statü ile mevzuattaki yerlerini almıştır. Farklı bir müfredatla eğitime başlayan İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesi “öğrencisizlikten” kapanmıştır. Bu okullar “kanunla kapatılmamıştır; öğrencisizlikten kapanmıştır!” 

Cumhuriyetin yeni din politikası “dinsizlik” olsaydı öğrencisiz okullar yasal olarak da kapatılırdı.

İnsafı elden bırakmadan şu eleştiriyi yapabiliriz:

Medreselerde matematik, fen bilimleri ve felsefe Kanunî’den bu yana “zorunlu” ders olmaktan çıkarılmıştı. Bu yanlış Cumhuriyet’e kadar devam etti. Cumhuriyet İmam Hatip Okulları’nın müfredatına matematik, fen bilimleri ve felsefe derslerini de ekledi. İHO’da matematik ve fen bilimlerinde çok başarılı öğrenciler yetişti ama İlahiyat Fakültelerinde bu ilimler okutulmadığından İslâmî ilimlerde hiçbir gelişme olmadı. Hatta seviye Osmanlı’daki düzeyinin de gerisinde kaldı!

Şunu da söylemeliyim:

İslâm ülkelerindeki dinsizliğin ana nedeni; siyaset değildir! Bir Mümin doğruyu öğrenmek için talimatı sadece Allah’tan alır. Siyaset ve dünya sisteminin Allah’ın yanında sözü mü olur!  Kâfirler Müminlere “Size akılsız olmayı emrediyorum!” demiş olsalar bile bir Mümin yemez, içmez, gecesini gündüzüne katar aklını kullanarak, yüksek matematiğin ve fen bilimlerin en iyisini öğrenir!

5-24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nda “Asli unsur Türk/Müslüman, azınlıklar ise Gayrimüslim” şeklinde tanımlanmıştır. Yine Lozan’a göre Türkiye Cumhuriyeti, terk ettiği Fas, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Yemen, Ortadoğu, Balkanlar…. gibi topraklardaki siyasî ve idarî bütün haklarından vazgeçmiş ama “dini makam ve mevkilere” ilişkin haklarını korumuştur.

Bu antlaşmalar ve sahip olunan haklar, 12 devletle birlikte kayıt altına alınmıştır.

Lozan’da “Türk, Müslüman” anlamına gelirken, 1940’dan başlayan yeni dönemde “Türk’ün, İslâmsızlaştırılarak ırk” anlamı kazanması kimin eseridir?

AB uyum yasaları arasında, değiştirilmesi istenen “Türklüğü tahkir” maddesi, “Türk’ün Müslüman” anlamı Ak Parti döneminde değiştirilmiştir. Buna bir tek Mehmet Ali Şahin, o da “imalı” bir açıklama ile itiraz etmiştir. Neden acaba!

Benim naçiz fikirlerim o gün de kimsenin umurunda değildi ama asıl üzücü olan Sevgili Cemil Koçak’ın akademik araştırmalarının dikkate alınmamasıydı!

İslâmcı kardeşlerimin o günlerde başak işleri vardı! Doğrusunu söylemek gerekirse İslâmcılar arasında bu konuları ne bilen vardı ne de önemseyen! Bilenler ise az sayıdaki Türkçü, Solcu ve Masonlardı! İslâmcıların Türkiye gerçeğini hiç bilmedikleri, iktidara geldikten sonra anlaşıldı ki, artık iş işten de geçmişti!

6-Lozan Antlaşması’nın konumuzla ilgili önemli maddelerinden biri de “mübadele” ile ilgili olanıdır. Papa Eftim ve cemaati Türk, Türkçe konuşan ve Milli Mücadeleyi destekleyen Rumlardı. Bu insanlar; Türkiye’den sadece Hıristiyan oldukları için Yunanistan’a ağlaya sızlaya zorla gönderildi. Yerlerine de çoğu Türkçeyi Türkiye’de öğrenen Pomak, Boşnak, Makedon, Arnavut, Çingene (Roman) alındı. Türk ırkından olan 250 bin Rum gönderildi, yerine Türk olduklarına bakılmaksızın sadece Müslüman alındı! Anadolu Türkçesine yakın bir Türkçe konuşan ve ırkı da Türk olan Gagavuzlar ise Hıristiyan oldukları için Türkiye’ye alınmadılar!

Bunlar yaşanırken hiçbir Müslüman topluluk ırkından ve mezhebinden dolayı yurt dışına sürülmedi.

Devrimlerin amacı Müslümanların dinsizleştirilmesi olsaydı “Müslümanlar gönderilir, onların yerine Batı medeniyetini gönülden benimsemiş Hıristiyan, Yahudi ve Ateistler alınırdı!

Böyle bir şey olmadı!

Mübadele dışı bırakılan İstanbul’un Gayrimüslimleri ve tüm Türkiye’nin Yahudi, Ermeni ve Rumları “Vatandaş Türkçe Konuş!” gibi birçok zorlayıcı yasa ve kampanyalarla Türkiye’yi terk etmeye zorlandılar!

Derin tarihin muhterem yazarı, Türkiye’yi dinsizleştirmek isteyen Mustafa Kemal Paşa bunları neden yaptı?!

Sarhoştu ve ne yaptığını bilmiyor muydu?!”

Lozan’ı imzalayan 12 devlet de mi sarhoştu?

Dünya hala mı sarhoş?

Neden hala tek uyanık biz İslâmcılarız sevgili Armağan?!