GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
11 Aralık 2017 Pazartesi

Mecbur muyuz İzmir’de Arapça tabelalar görmeye?

Altı yıldan beri akın akın geliyorlar…

Türkiye’deki sayıları neredeyse dört milyonu buldu…

Kimi transit yolcu, kimisi kalıcı…

Ülkelerindeki kanlı savaştan kaçıyorlar…

Türkiye’nin şefkatli kollarında “hayata dönüş”ü yaşıyorlar…

Kimisi mülteci çadır kentlerde sürdürüyor hayatını…

Kimileri, başta İzmir olmak üzere “kalıcı misafir” oluyor…

Kimileri Avrupa hayalleriyle Ege Denizi’nin sularında bu dünyaya veda ediyor…

Türkiye “pamuk kalpli”

Yaşatıyoruz Suriyeliler’i…

Belli ki…

Yaşatmaya, bir kap sıcak çorbayı paylaşmaya devam edeceğiz…

***

Onlar da yaşamak istiyorlar İzmir’de…

Kırmızı ışıkta mendil satmaya çalışıyorlar…

Çöp’lerden işe yarar bi’şiler bulmaya çalışıyorlar…

Bazıları mesleklerini sürdürdüyor…

Kimi berber kalfası, bazıları ayakkabı sayacısı…

İnşaatlar ne güne duruyor?

Ve bu çark böyle dönmeye devam ediyor…

***

Bazıları yükte hafif pahada ağır bi’şiler getirmiş…

İş yapmak istiyor, ticarete atılıyor…

İlk iş, bir “Arapça tabela” koyuyor mekanın üstüne…

Tatlıcı, ciğerci, sulu yemekçi…

Kime hizmet ediyor o tabela?

Tabii ki, memleketlisine…

İyi de… Yüzünü asırlar boyu Batı’ya çeviren İzmir’i “Arapça tabelalar”la doldurmak ne kadar doğru?

İlle de “Türkçe” bir ad bulması önemli değil…

“Türkçe Yazılması” önemli…

***

İstanbul’da belediye bu gariplere sözüm ona iyilik olsun diye yol ve yön tabelalarını “Arapça” yazmaya kalktı, yetmedi; bi’de toplu taşıma araçlarındaki bilgilendirme ekranlarında “Arapça haberler”e yer verdi…

Kıyamet koptu…

***

Suriyeliler’in en çok rağbet ettiği Hatay’da n’oldu?

Sığınmacıların açtığı işyerlerindeki “Arapça tabelalar” anında indirildi…

***

Ya İzmir’de?

Otellerin yoğunlukta olduğu Basmane, Fevzipaşa Bulvarı, Anafartalar Caddesi üzerinde lokanta, berber, tatlıcı, dönerci dükkanları, tekstil ürünü satanlar dahil onlarca işyerinin tabela ve vitrinleri son üç yıl içinde “Arapça yazılar”dan geçilmez hale geldi… Bu semtlerden geçerken, “Biz nereye geldik; Şam’da mıyız yahu?” demeye başladık…

***

Şikayetlerin önü alınamaz hale gelince belediyelerin zabıta ekipleri devreye girmeye başladı… Zaten çoğunun ruhsatı yoktu… Kaldi ki, “tabela ruhsatı” diye bi’şi vardı… Yönetmeliğe göre tabelaların “Türkçe harfler” ile yazılması gerekiyordu… Üstelik görüntü kirliliği yaratıyordu… Ama dinleyen kimdi?

***

Çakal Suriyeli mülteciler bunun da kolayını buldu… Ruhsatsız işlerlerinin kapanmasını önlemek için tanıdıkları Türk esnafın üzerine ruhsat çıkarmaya başladılar... Hani, tabelalara Türkçe “Şambaba Tatlısı” yazsa… Kenarına da ufacık, “Arapça” o iki kelimeyi koysa… Belki de kimseler bi’şi demeyecek… Ama yapmıyorlar, direniyorlar… Belki de “milliyetçilik ruhu” ağır basıyor; kimbilir?

***

Tabii ki, başta İtalyanca olmak üzere… İngilizce, Almanca, Fransızca hatta Rusça isimlerle faaliyet gösteren işyerleri de insanın “gönlünü” bulandırıyor… Ama en azından “Türkçe” karakterlerle bu işi yürütüyorlar… Özetle göze yabancı gelmiyor, hiç olmazsa “Türkçe okuyabiliyoruz”… En azından gözümüz, “kargacık-burgacık” Arapça bir kelimeye takılmıyor…

***

Almanya’da bizim gurbetçilerin açtığı döner salonlarının tabelasında da Türkçe “Döner” kelimesi var ama, tabelanın bütünü şöyle: “Türkisch Döner Haus”… Yani; “Türk Döner Evi”

Doğrusu bu değil mi?

Sonsöz: “Bu tabelaları okumak için ille de Arapça mı öğrenelim?”