GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Teodora HACUDİ
YAZARLAR
19 Aralık 2014 Cuma

Karmakarışık bir yazı

Google, Türkiye’de ve dünyada “2014 Arama Trendleri” listesini açıklamış.


Ülkemizde kişiler kategorisinde;
Nejat İşler
Berkin Elvan
Ekmeleddin İhsanoğlu
ilk üç sırada yer almışlar.
Trajedilerle beslenen bir toplum olduğumuzu düşünecek olursak,
Nejat İşler’in birinci sırayı alması çok normal,
bayılıyoruz başkalarının mutsuzluklarıyla beslenmeye.
Meleğim,
Berkin Elvan,
benim hafızamda birinci sırada,
muhtemelen uzun yıllar boyunca da birinci sırada kalacak.
Ekmeleddin İhsanoğlu ismi ise
bence arama motorlarında ilk sırada yer almalıydı,
malum, çatı adayı açıklandığında,
birçoğumuz basına yanlış bülten verildiği kanaatindeydik…

Benim listeme gelince;

Birinci sırasında Berkin Elvan var,
ne yalan söyleyeyim Berkin beni çok acıttı,
o zaman da yazmıştım,
“bir çocuk öldüğünde tüm anneler ağlar” diye…

Sonrasında Soma
ateş gibi düştü içimize,
hem de ne ateş,
küllense bile sönmesi mümkün değildi.
Soma küllenemeden Ermenek geldi,
Ayşe Anne’nin sözleri,
Recep Baba’nın yırtık ayakkabıları
kimilerine insanlıklarını hatırlatırken,
kimilerine de unutturdu...

Yırca’daki ağaç katliamının şokunu atlatamadan,
Yalova’dan çınarların çığlıkları duyuldu
ve anladım ki nakarat aynı nakarat...

Yazarken bile daraldım,
bu kadar mı kötüydü 2014,
değildi ama,
ama işte…

Biraz da trendlerimi paylaşayım bari:

En güzel sahne gösterisi
Martha Graham Dance Company’nin şovuydu.
Konserlere gelince,
Efes Antik Tiyatro’da Mario Frangoulis,
Selçuk Pazar Yerinde Çoşkun Sabah.
Bayılıyorum ben bu şehre,
binlerce yıllık antik tiyatronun mermer sıralarında
dünyaca ünlü bir tenoru dinleyebilir,
birkaç gün sonra da
 Selçuk Pazar Yerinde kurulan sahnenin merdivenlerine oturmuş,
çiğdem çitleterek,
sözlerini bildiğinin farkında bile olmadığın şarkılara eşlik edebilirsin…

Utanarak itiraf etmeliyim ki
bu sene de iyi bir sinema izleyicisi olamadım,
yine de uçakta izleyebildiğim
Yerçekimi / Gravity en iyi yabancı film,
Sevgili Erhan Gölbey’in zoruyla ve ısrarlarıyla galasına gittiğim
Deliha da en iyi yerli komedi film kategorilerinde benim favorilerim…
Tiyatroda da sınıfta kaldım,
amma velâkin
John Osborne Öfke’sini,
Neil Simon’un Aşk Kokusu’nu kuzen torpiliyle severek izledim.

Kitap okuma konusuna gelince oldukça şanslıydım,
ne de olsa işe trenle gidip geldiğimden,
bol bol kitap okuyabilme lüksüne sahibim.
Favorim Herman Hesse’nin Siddartha’sı oldu.
Okudum, tekrar tekrar okudum.
Bu kitap sayesinde hayatımda puzzle’nin parçaları yavaş yavaş yerine oturmaya başladı…

Kızımın liseye başlamasıyla
benim ergen annesi olma dönemim de açılmış oldu.
En büyük korkum
ergenlikle menopozun çakışıp
bizim evde kan çıkmasıydı.
Şükür korktuğum başıma gelmedi,
aksine bizim evlerin halleri başka bir keyifli oldu.
“Cezalısın” sözünü sık sık kullanmama rağmen,
uygulamasına geçebilmem yine mümkün olamadı.
Galiba bilinçaltımı biraz kurcalamam, kurcalatmam lazım.
Kısıtlama, yasaklama gibi kavramlara bu kadar karşıyken,
kendi otoritem altındaki bir bireye nasıl ceza uygulayabilirim ki…

Otorite
sevmedim ben bu kelimeyi
ne yazması güzel
ne telaffuzu
ne de anlamı…

Hayatımda bu kadar sevgi ve hoşgörü varken,
ben başkalarına sevgisiz, katı, hoşgörüsüz yaklaşamam.

Geçenlerde bizim Peder’le konuşuyoruz,
organ bağışının bizde caiz olmadığını öğrendim.
Daha doğrusu beyin ölümü ölümden sayılmıyormuş.
Yoksa kendi isteğinle
kan,
 tek böbrek,
 tek kornea,
karaciğer parçası vermende sakınca yokmuş…
Cüzdanımdan “organ bağışı” kartımı çıkarıp,
“peki şimdi n’olcak” diye sorduğumda ise,
yüzünde o çok sevdiğim tebessümüyle;
“senin normal bir şekilde, ecelinle ölmen için dua edeceğim” dedi…
Seviyorum ben bu adamı,
yargılama,
eleştiri ,
kınama yok…
Sevgi,
hoşgörü,
huzursa
bolca var…

Farkındayım,
karmakarışık bir yazı oldu.
Ama 2014 de öyle değil miydi?
Tıpkı hayatlarımız gibi…