GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
30 Haziran 2015 Salı

İşgaller için başkanlar ne diyor, ne yapıyor?

Kaldırımların araçlar tarafından ‘otopark’, esnaf tarafından ‘lokanta, bar, kafe, manav, butik vs.’ olarak kullanıldığını, yayalar için ayrılan kaldırımların ‘yayalar dışında’ herkes tarafından işgale uğradığını…
 
Arsız yayılmanın yer yer yayaların can güvenliğini tehdit eder hale ulaştığını… Bu sorunun tek başına ne belediyeler, ne esnaf, ne emniyet güçleri tarafından çözülebileceğini, ortada ‘organize suç’ olduğunu, dolayısıyla kenti çıfıt çarşısına çeviren bu işgalin ancak topyekün seferberlikle/elbirliğiyle aşılabileceğini yazdım geçen hafta. Cümlelerimi… Hızını alamayıp masalarını Buca’nın tek ana arteri olan Menderes Caddesi’ne kadar taşıyan bir lokanta örneğiyle taçlandırsam da yazının ta başından dibine kadar ‘kaldırım işgallerinin tüm kentin sorunu olduğu’nun altını çizdim. Anlayan anladı, anlamayan (her zamanki gibi) anlamak istediğini anladı; bu sorunun sadece Buca değil, tüm kentin (hatta tüm ülkenin) derdi olduğunu bir daha yazmak yerine anlaşılmayanı ‘anlayanlar anlamayanlara anlatsın’ klasiği ile karşılayıp bu noktada sözü belediye başkanlarımıza bırakıyorum.

İzmir’in tüm ilçelerinde kaldırımların araçlar ve dükkan sahiplerince parsellenmesi sorunu yaşansa da tüm ilçelerin belediye başkanlarından görüş alma yoluna gitmedim. Bu konuda en dertli üç ilçemizi ‘örnek’ alıp, Buca Belediye Başkanı Levent Piriştina’ya, Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar’a ve Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’a, aynı soruyu yönelttim:
Kentin kaldırımları ne zaman yayaların olacak? Bu sorunun giderek devasa boyutlara ulaşmasının önü nasıl kesilecek? Çözüm önerileriniz nedir? Ne yapmayı planlıyorsunuz?

İşte yanıtları ve ilk söz Buca Belediye Başkanı Levent Piriştina’nın…



“ÖNÜMÜZDE İKİ CİDDİ SORUN VAR”
“Kentlileşme ve kent kültürü kavramlarıyla ülkemizin tanışması henüz çok yenidir. El yordamıyla kurulan kentlerimizi, bugün modern kentlere dönüştürebilmenin sancılarını yaşıyoruz.
Bu dönüşümde önümüzde iki ciddi sorun duruyor. Bunların ilki ve bizce en önemlisi kent kültürü kavramının henüz kentlerde yaşayanlar tarafından içselleştirilememesidir. İkincisi de, yerel yönetimlerin bir türlü “yerelleştirilememesi”dir. Merkezi iktidarların kısa vadeli yaklaşımlarla ve günlük politik kaygılarla hazırladığı yasalar, kentlerin gerçek sorunlarına çözüm yaratmanın çok uzağındadır.
Köşe yazınızda belirttiğiniz ve günümüzde tüm kentlerde ciddi anlamda sorunlara yol açan kaldırım işgalleri de bu kısırdöngü içinde giderek artmaktadır.
Şunun altını özellikle çizmek isterim ki; burada en önemli nokta, bilinçli olma ve empati kurabilmektir. Esnaf o kaldırıma taştığında, başkalarının da o kaldırımı kullanma hakkın sahip olduğunun bilincinde olması; örneğin engelli bir vatandaşın oradan nasıl geçeceğini düşünmesi gerekir.
Esnaf kaldırıma bir tane daha fazla atayım, üç kuruş daha kazanayım derken, ekonomik kaygılar taşıyor. Bunu bir noktaya kadar anlayabiliriz. Ancak, başkalarının özgürlüklerini ve haklarını engellediğini de bilmeli, o kaldırımı kullanan diğer vatandaşlarla empati kurabilmelidir.
Esnafımız bu duyarlılığı göstermediği zaman yerel yönetimler olarak cezai yatırımlar uygulamak zorunda kalıyoruz. Bu yaptırımların çözüm noktasında olumlu sonuçlar doğurmadığı ortadadır.
Bu nedenledir ki; bu sorunun çözümünde öncelik, kentli olma bilinç düzeyinin arttırılmasındadır.
Bu noktada; yerel yönetimlerin, emniyet ve esnaf odalarıyla birlikte hareket ederek, herkesin ortak mutluluğunun sağlanacağı bir yöntem geliştirmesi gerekmektedir.”
 
Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar:
 

“CEZALAR MAALESEF CAYDIRICI DEĞİL”
“Seyyar satıcılar ile mücadele etmek yerel yöneticilerin ön büyük sorunları arasında yer alıyor. Biz gece gündüz demeden bu sorunu en aza indirmek için çalışıyoruz ancak tek başına zabıta tarafından çözülecek bir sorun değil bu. Toplumsal olarak mücadele edilmeli diye düşünüyorum. Bunun için hem fiziki çalışmalar yürütüyoruz hem de eğitim çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Yaşanan olumsuzluklarda ve işgal durumlarının tespiti halinde Zabıta ekiplerini haklı gösteren bir yasa maddesinin olmaması elimizi kolumuzu bağlıyor. Çünkü seyyar satıcılık kamu suçu gibi gözükmüyor. Aslında ortada vergi kaçakçılığı da var, sağlıksız gıda tüketimi de var, emniyet sorunu da var. Bu yüzden bakanlıklar da devreye girmeli ve topyekûn bir mücadele başlatılmalı. Caydırıcı bir ceza yok. Biz elimizden geleni yapıyoruz ama sadece bizim mücadelemiz yeterli değil. Sivil toplum ayağını da kullanarak gönüllüleri devreye sokmayı ve toplumsal bilinci artırmayı da hedefliyoruz.
Kaldırım işgallerine gelince…
Belediyelerin en çok mücadele ettiği alanlardan biri de işgaliyedir. Kentin en merkezi noktalarında ne yazık ki izinsiz satışlar ve işgallerle karşılaşabiliyoruz. Kabahatler Kanunu'na göre verilen ceza maksimum 100 lira ve bu da caydırıcı olmuyor. Ruhsat iptali de çok kolay bir şey değil. Bu noktada ceza yazmak da çok kesin bir çözüm değil, ilk tercihimiz de değil. Toplumsal bilinci artırmalı, belediyenin elini de rahatlatmak lazım. Bu konuda Bostanlı’da örnek bir çalışma yaptık. İşgal sınırlarını belirledik. Esnaf da buna uyum gösterdi. İstasyon üzerindeki kaçak ve sağlıksız seyyar tezgahlarını kaldırarak bölgeye nefes aldırdık. Kilise Sokağı’ndaki spotçular için ayrı bir çalışmamız var. Esnaf da sorumluluk bilinci ile hareket etmeli ve vatandaşı düşünmeli.”
 
Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş:
Kaldırım işgalleri ile ilgili olarak en kapsamlı açıklama Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’tan geldi. Bu cevapla… Kentin merkezi olan ilçede, işgallerin tahammül sınırlarını zorladığının farkında olan Başkan Pekdaş’ın bu konuyu en azından insaf sınırlarına çekmek için kapsamlı bir çalışma hazırlığı içinde olduğunu da öğrenmiş olduk.


İşte Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’ın açıklamaları:

İŞGAL BİR HAK DEĞİL, BİR ZORUNLULUKTUR…

“Şehirler, yollar, kaldırımlar, binalar insanlar içindir ve her şey insanların yaşamını kolaylaştırmak amacını taşır. Elbette estetik bir şehirde yaşarken, kent yaşamının gerektirdiği ihtiyaçların da karşılanması gerekiyor. Bir yandan ekonomik faaliyetleri sürdürmek, yerel kalkınmayı sağlamak zorundayız. Bunları yaparken de mutlaka bir denge kurmamız gerekiyor. Yerel yönetimler olarak her yurttaşımıza eşit davranma yükümlülüğümüz var. Biz hemşerimizin tamamının haklarını korumak zorundayız. Kamunun kullanımına açılmış alanlar, bütün hemşerilerimizin kullanımına açıktır. Elbette çeşitli ticari faaliyetlerin sürmesi için işgaliye yerleri olmak zorundadır. Ancak işgalin bir hak olmadığını herkes bilmelidir. Şehirdeki ekonomiye katkı sağlıyor diye, şehirde yaşayan bizler bir kısım işgallere tahammül gösterebiliriz. Önemli olan bu tahammül sınırının doğru tespit edilmesidir. Yerel yönetimler olarak bizlere düşen görev bu ortalamayı bularak, tahammül sınırını makul bir noktada uygulamaktır.
 
Ben Konak için şunu söyleyebilirim ki, kentin merkezi olmamızdan kaynaklanan ciddi zorluklarla karşı karşıyayız. Konak ticari aktivitelerin yoğunlaştığı, eğlence ve kent yaşamının aktığı bir merkez. Böyle olmasından kaynaklanan pek çok sorunu var. Konak’ta öyle bölgeler var ki, hiç konut yok ve sadece ticaret alanı. Buralar da pek sorunumuz yok ama yine de orada yürüyen, alışveriş yapan, diğer ihtiyaçlarını karşılamak için bulunan vatandaşlar için de kolaylıklar sağlamamız gerekiyor. Karma kullanım alanının olduğu bölgelerde ise durum daha karışık. Orada yaşamını devam ettiren insanların, ailelerin, konutların ihtiyaçlarına öncelik sağlamak zorundayız. Eğer bir bölgeden aileleri, konutta yaşayanları çekerseniz o bölge ölü bir bölge oluyor. Bizim açımızdan da Alsancak önemli bir bölge. Ancak burada eski şehir yapılanmasından kaynaklanan zorluklar da var. 150 yıllık bir geçmişe sahip bir yerleşim bölgesi ve çok sayıda tescilli yapı var. Tescilli binalar, hatta sokaklar mevcut. Bu bizim işlerimizi zorlaştırıyor.

ALSANCAK’A KAPSAMLI BİR SOKAK DÜZENLEMESİ GELİYOR

Alsancak bir taraftan kente gelen turistlerin, kentte yaşayan diğer insanların, kentlilik yaşamını sürdürdükleri yer. Eğlence hayatı burada, kente gelenlerin gezip gördüğü yerler de burada. Dolayısıyla biz Alsancak’ta ciddi bir çalışma başlatıyoruz. Öncelikle planlama alanında adımlar atalım istedik. Haritaları, paftaları ilgili teknik birim çalışanlarımızla birlikte önümüze koyduk. Öyle ki bazı sokaklar trafiğe kapalı, bazı sokaklar trafiğe açık. UKOME’den geçmiş bu kararlar bunlar. Ancak UKOME’nin trafiğe kapalı dediği sokakta, trafik akışı var ve eşyanın tabiatı gereği trafiğin buradan akması gerekiyor. UKOME’nin trafiğin aktığını söylediği sokaklar ise fiilen trafiğe kapanmış durumda. Biz gerçekçi bir çalışmayla planlara bunları yansıtalım istedik ve bu konuyu önümüze aldık. Buna göre Alsancak’ta kapsamlı bir sokak düzenlemesi yapacağız. Şuanda İZSU, İZMİRGAZ VE Türk Telekom Alsancak sokaklarında kapsamlı bir altyapı çalışması yapıyor. Doğalgaz çalışmaları bitmek üzerinde, arkasından İZSU pis ve temiz su kanalları döşenecek, arkasından fiber optik iletişim kabloları ve son olarak da yağmur suyu taşıma kanalları yapılacak. Alsancaklı hemşerilerimize biraz sabır diyorum. Çok eziyet çektiler ama biraz daha sabırlı olmalarını bekliyorum. Bu altyapı çalışmaların ardından biz sokakların nasıl olacağı konusunda çalışmalarımızı uygulamaya geçireceğiz. “Ne kadar bir işgale tahammül gösteririz”, bunun çalışmalarını yapacağız. Sokak genişlikleri ve sokakların fonksiyonlarına göre belirlemeler yapacağız. Çünkü sokakların her biri farklı ve farklı olduğu için de her sokağı özel karar alalım dedik.
‘Sokaklarda bir metre işgal yapılabilir’ gibi bir genel karar yerine, o sokağın genişliğine, dokusuna uygun kararlar alalım istiyoruz. Bu zor bir iş ancak mutlaka yapılması gereken bir iş. Önümüze koyduk. Alsancak için o sokakların ortaya çıkması, belki bir iki yıllık bir süreçte olacak. Ama sonuçta işgaller konusunda da ne kadar bir alana tahammül edebiliriz onu belirlemiş olacağız. 

ÖLÇÜYÜ SOKAK SOKAK BELİRLEYECEĞİZ
En başta da söyledim bir kez daha söylüyorum, işgal bir hak değildir. İşgal bir zorunluluktur ve ‘ne kadarlık bir işgal kabul edilebilir bir işgal olabilir, ne kadarı zorunludur’ bunu bu çalışmamız ortaya koyacak… Bunun ölçüsünü sokak sokak tespit ederek belirleyeceğiz. Tahammül sınırı olan işgalin çok doğru şekilde belirlenmesi için çalışacağız. Çünkü işgale göz yumulan alanda çok hakkaniyetli bir şekilde tespitin yapılması gerekiyor. Bölge ticaretin yoğun olduğu bir bölge olması dolayısıyla, pek çok sıkıntısı olan bir yer. Biz kaldırıyoruz, koyuyorlar, biz kaldırıyoruz yine koyuyorlar. Bir defaya mahsus bir çalışmayla ortadan kalkması mümkün değil. Sürekli denetim halinde tutuyoruz ama yurttaşlık bilincinin, kentlilik bilincinin, hemşericilik bilincinin mutlaka gelişmesi gerekiyor. Kamuoyunun bu konuda
gerçekten belediyenin arkasında olması lazım. “Esnafa iş yaptırmıyorsunuz” diyerek belediyenin üzerinde de baskı olmaması gerekiyor. Biz kamusal alanın sahibi olan tüm hemşerilerimiz adına tahammül sınırları ölçüsünde işgal olabilir diyoruz, bunu bir hak olarak görmelerini istemiyoruz. Çünkü işgal bir hak değildir, bir zorunluluktur.”
 
* * *

Konunun diğer muhataplarıyla/yetkililirle görüşüp kentli olarak sıkıntı yaşadığımız işgallerle ilgili yazılarıma devam edeceğim. Bu kentte yaşayan ve bu kentin daha yaşanası bir yer olması adına bir gazeteci olarak ‘karınca misali’ üzerime düşen görevi sürdürmeye gayret edeceğim. Ama bir önceki yazıma son derece rasyonel bir yorum yazan ‘Zafer’ isimli okurun dediği gibi olursa… ‘E tamam yazılanlar doğru, ama bu kültürle ilgili olan bir şey, alan-satan memnun durumu var. Neticede "yayalar" dediğimiz kavram buranın ahalisi, ama kafelerde oturanlar uzaylı diye bir şey yok ki. X kişisi oradan kendi geçerken rahatsız olsa bile ertesi gün o masaya oturan da gene kendisi oluyor. Yola taşmak evet çok fazla olmuş, ama kaldırımda masa olur. Bugün o masadan şikayetçi olan adam yarın restorana gidip "ben dışarda masa istiyorum" dediği sürece kaldırımda masa olur. Yalana gerek yok, şahsen ben de dışarıda masa istiyorum. Geçerken biraz zorlanırım tamam, ama oturmak istediğim zaman da orada oturmak isterim. Tercih meselesi” denirse… ‘Layık olduğumuz gibi yönetiliyoruz’ demekten başka çaremiz kalmaz, ne söylesen hoş, ne yazsan boş olur işte o zaman…