GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
26 Ağustos 2016 Cuma

İkimiz bir fidanın zehir saçan dalıyız: APO-FETÖ (2)

Devletin, FETÖ denilen alçak yapıya karşı her kulvarda teyakkuza geçtiği şu günlerde şiddetini son yıllarda hiç olmadığı kadar arttıran PKK terörünün niyetini geçen haftaki yazımda bir dönem aynı çatıda kalem oynattığımız Rıfat Serdaroğlu’nun 7 sene önceki bir makalesine atıfta bulunarak anlatmaya çalışmıştım.
Ne denli haklı olduğumu yahut “İkimiz bir fidanın zehir saçan dalıyız: APO-FETO” başlığıyla kaleme aldığı yazısında Serdaroğlu’nun 7 yıl önceden ne denli doğru tespitler yaptığını her geçen gün biraz daha anlıyorum.
Türkiye’de 40 yıldır kan döken PKK, 15 Temmuz’dan sonra şiddetin dozunu, şeklini arttırarak adeta kendisiyle akran olan FETÖ’yü kurtarmaya, unutturmaya çalışıyor.
Şehirlere bomba yüklü kamyonlarla girip, emniyet binalarını hedef almanın, ana muhalefet liderine roketatarlı suikast tertiplemenin görünenin ötesinde gerekçeleri olmalı.

Gelinen noktada FETÖ’nün CIA kontrolünde, ABD’ye hizmet eden bir örgüt olduğundan zerre şüphemiz kalmadı. PKK’nın da (kardeşi PYD’nın müttefiki ABD’nin) dolayısıyla CIA’nın kontrolünde olduğundan benim zerre şüphem yok. Dün de yoktu bugün de yok.
PKK’nın dönemsel açıdan başka patronları da olmuştur.
Almanya, İngiltere, İsrail, Rusya hatta Fransa…
Ama FETÖ’nün ABD’ye itaati kesindir.

Son süreç düşünüldüğünde aynı bağın bağbanı/gülü oldukları hususunda fikir birliği oluşan PKK ve FETÖ’nün dayanışması 15 Temmuz’dan sonra daha bir görünür hale gelmiştir.
Bu açıdan 15 Temmuz gecesi TBMM’yi ve halkını bombalayan üniformalı teröristlerin yıllarca Kandil’de boş arazileri bombala ihtimali dahil pek çok operasyonun önceden haber verilmesi olasılığı bile akla gelmektedir.

Yok, efendim Türkiye Suriye’ye girmiş, PYD’yi hedef almış da yok efendim PKK darbe sonrası ülkede oluşan güvenlik boşluğundan yararlanıyormuş…
Geçiniz!
PKK, FETÖ gündemini değiştirmeye çalışıyor.
FETÖ karşısında oluşan toplumsal, siyasi birliği dağıtmaya çalışıyor.
Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nu hedef alıyor.
Bu yüzden bomba yüklü kamyonlarla şehirlere saldırıyor.

O bomba yüklü kamyonların hedefi oradaki polis, asker değildir. Hedef siyasi iradenin arkasında oluşan toplumsal destektir. O desteği çökertmek istiyorlar.
-İşte bakın… Darbe girişiminden sonra binlerce asker-polis açığa alındı, tutuklandı. Bomba yüklü kamyonlar şehirlere bu yüzden giriyor. Dedirtmek istiyorlar.
Darbe girişiminde bulunan örgüt sıradan bir örgüt değil çünkü…
200’den fazla ülkede örgütlü ekonomik olarak 200 milyar doların üzerinde bir büyüklükten söz ediyorum.
Yani...
Gerektiğinde irili-ufaklı pek çok silahlı yapıyı finanse edebilecek, yönlendirebilecek bir güçten…

Bize düşen uyanık olmaktır…
Her saldırıda her provokasyonda birbirimize biraz daha sarılmak zorundayız.
Safları sıklaştırmak, inadına bir inadına bütün olmak…
Paranoyalarımızdan, ideolojik açmazlarımızdan, kutuplaşma döneminden baki takıntılarımızdan sıyrılmak kurtulmak zorundayız.
Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi;
Bir olmalıyız.
Diri olmalıyız. 
İri olmalıyız.

*
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan suikast girişimi son süreçte yaşadığımız en ciddi olaylardan biridir. Son bir yıldır şehit cenazelerinde uğradığı yumurtalı saldırıdan itibaren, boş mermi kovanı olayı da dahil olmak üzere ‘hedefte’ olduğu bilinen ana muhalefet liderinin roketatarlı suikast girişimiyle yüz yüze kalması bir çok açıdan sorguya muhtaçtır.
Türkiye’nin siyasi geçmişine bakıldığında suikast girişimlerinin hep yaşanageldiğini biliyoruz.
Merhum Başbakan Ecevit’e 1973 ile 1980 arasında tam 8 kez suikast girişiminde bulunulmuştur mesela. Bunların birçoğu silahlıdır.
Merhum Cumhurbaşkanı Özal’ın canlı yayında maruz kaldığı ve hala aydınlatılamayan vakası akıllardaki tazeliğini korumaktadır.
Ecevit’in maruz kaldıklarını ‘darbeye hazırlık’ çerçevesinde okumak mümkündür belki. Özal’ın yaşadığı sürecin de kendi içinde bir açıklaması vardır.
Kılıçdaroğlu’na dönük son bir yılda artan eylemlerin de ‘suikast girişimi hariç’ ’15 Temmuz’a hazırlık’ çerçevesinde ele alınması mümkündür.
Ama roketatarlı suikast girişimi başka türlü bir şeydir.

Tabi ki akıllara gelen ilk şey Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz sonrası durduğu nokta olmuştur.
Darbecilere karşı demokrasinin yanında duran tavrı olmuştur.
Hükümete, cumhurbaşkanına tam destek veren Yenikapı’da, Taksim’de, Gündoğdu’da iktidarla kol kola görüntü veren Kılıçdaroğlu birilerini fena halde rahatsız etmiş görünüyor.
15 Temmuz’u bir an bile olsun desteklemeyen dolayısıyla da FETÖ örgütüne karşı net bir karşı duruş sergileyen Kılıçdaroğlu’nun konvoyuna PKK’nın suikast düzenlemesini nasıl yorumlayacağız o zaman?
Yine 7 yıl geriye dönüp Rıfat Serdaroğlu’nun Ege’de Sonsöz’de yayınlanan ve FETÖ elebaşısı Gülen’le 4 yıl boyunca mahkemeleşmemizi gerektiren o yazı başlığını hatırlayarak tabi ki.
“İkimiz bir fidanın zehir saçan dalıyız: APO-FETÖ!

Efendim APO ile FETÖ aynı kaba konur aynı terazide tartılır mı?
O gün bana bile ağır gelen bu benzetme bugün hala birilerine ağır gelebilir. Ama patronu aynı olan, aynı noktadan emir ve talimat alan, hedefi aynı olan, birbirini koruyup kollayan iki kardeş örgütle karşı karşıya olduğumuzun artık anlaşılması gerekiyor.
İnsanların ırksal ve dini duygularını sömürerek sinsice yol kat eden ve daima büyük patronlara hizmet eden iki örgütten söz ediyorum.
Anlayan anlamıştır.
Anlayanlar, anlamayanlara anlatsın artık.