GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
8 Mart 2011 Salı

Her ülke layık olduğu sirki bulur’…

Cemrelerin üçü düşse de havaya, insanın içine gelmediyse bahar, ne yazar?
Canın fazlasıyla sıkkınken, ’‘kendimi sokaklara atayım’’ moduna geçemiyorsan, takvimler Mart’’ı gösterse ne olur?
Neden mütemadiyen aklıma geliveriyor "Her ülke layık olduğu sirki bulur" diyen Erica Jong sözü? Birileri eğlenirken, perdenin arkasındaki birilerinin çok acı çektiği sirkleri; o iki yüzü/iki yüzlülüğü düşünüyorum durup durup’… Bahardan olmadığı kesin de, neden?
*
Yastıklara can dost, battaniyelere sevgili muamelesi yapmak, yatağa gömülüp gökyüzüne dikip gözleri saatlerce, sadece hızla akan bulutları izlemek isterken can’…
Yine de attım kendimi sokaklara.
Konak Hasan Tahsin Anıtı’’nın önüne.
İzmirli gazeteciler olarak, İzmir Gazeteciler Cemiyeti’’nin çağrısıyla basın üzerindeki karabulutlara karşı kümelendik anıt önünde.
’‘Gazeteciler ve aydınlar üzerindeki baskı ve korku ortamının artık dayanılmaz boyutlara gelmesinde tüm sorumluğun mevcut siyasi iktidara ait’’ olduğunu söylüyordu Cemiyet Başkanı Atilla Sertel.
’“Mevcut iktidar 8 yıldır basın özgürlüğü konusunda tek bir yasa çıkarmamıştır. Bu iktidar döneminde basın özgürlüğü konusunda muhalif bütün seslerin üzerine yıldırma politikası ile gidildiyse, gazetecilerin işlerine son verildiyse, gazetecilerin evleri basıldıysa, tutuklandılarsa o ülkede özgür basından asla söz edilemez. Basın özgürlüğünün tek sorumlusu iktidardır’” diyordu bağıra bağıra.
Dinledik.
Alkışladık.
Ve yürüdük gittik.
Ne bir slogan, ne bir ses.
Birer ikişer gelip toplaştığımız meydandan, birer ikişer dağıldık.
Görünmez bir el mi vardı orada, ağızlarımızı kapatan?
İçimizde asılı duran korku/tedirginlik/güvensizlik miydi bizi hem oraya çekip, hem de susturan?
Temsili kırılan kalemlerin asılları, neden içimizde de kırılıyordu sessizce?
Ben miydim böyle hisseden?
O zaman neydi o kalabalıkta ayakları sürüyen?
*
Sorularla/duygularla/öfkeyle/bıkkınlıkla yürüdüm uzun uzun.
Ama içimdeki isyankar sesi, bir türlü yazıya da dönüştüremedim.
Öylesine bezgindim’… Yazıyla da bağıramadım.
*
Gazete köşelerine sarıldım sonra.
Beynimdeki bütün nedenlerin bütün yanıtlarını aradım yazılarda.
Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş’’ta durdum. Köşesinde sorular ve cevaplar vardı çünkü.
Muhatabı, Gareth Jenkins’’di. Sunday Times gazetesinin 20 yıldır Türkiye’’de yaşayan muhabiri Jenkins, Aslı’’nın ifadesiyle, Ergenekon uzmanı.
Nedim Şener ve Ahmet Şık’’ın tutuklanmaları üzerinden soruyordu Aydıntaşbaş Jenkins’’e;
-’‘Ne diyorsunuz?’”
’“Günaydın’” diyorum. ’“Ben de dava ilk başladığında Şubat 2008’’de yazdığım bir yazıda Ergenekon’’u ’‘Türkiye’’nin kirli geçmişiyle yüzleşme’’ olarak tanımlamıştım. Gerçekten karanlık bazı kişiler gözaltına alınmıştı. Ama şeytan ayrıntıda. Bu dava hiçbir zaman ’‘geçmişte yüzleşme’’ amacını taşımadı. Şu zamana kadar 300’’e yakın insan bu örgüte üye olmakla suçlanıyor ve bana göre aralarında illegal faaliyette bulunduğu kanıtlanan 15-20 kişi var. Onlar bile olması gerektiği gibi ölüm mangaları, uyuşturucu, çek senet gibi faaliyetlerden değil ’‘Ergenekon üyeliğinden’’ yargılanıyor. Yani neredeyse Türkiye’’nin son 20 yılındaki tüm siyasi şiddet ve terör örgütünü kontrol eden geniş bir örgüte üye olmaktan. Her 3 iddianameyi de okumuş biri olarak, bu örgütün varlığına yönelik bir kanıt bulamadım. Ama insanlar üyelikten yargılanıyor.
- ’“Eyvah bir dakika... Nedim ve diğerlerine yönelik iddialardan biliyoruz ki, örgütün var olmadığını iddia etmek bizzat örgüt faaliyeti olabiliyor...
’“Tamamen öyle. Zaten Taraf ve Zaman beni Ergenekon üyesi olmakla suçladı. Yaşananlar biraz 1930’’larda Stalin Rusya’’sında Troçkist’’lere yönelik kampanyaya benziyor. O zaman Stalin herkesi büyük bir Troçkist komplo olduğuna inandırmış, bütün sabotajları Troçkistlere yıkmıştı.
- ’“Ama bazi deliller de var...’” diyor Aslı.
’“Delillerin bir bölümü absürd. Bir grup gerçekten kirli insanı alıp, kamuoyunun desteğini kazanıp, sonra da 260’’ın üzerinde hükümet ya da Fethullah Gülen hareketi karşıtıyla aynı kefene soktular. Çok akıllıca. Daha da güzeli, delillerin ikna edici olmadığını ya da üretildiğini söylediğinizde, siz de örgüte üye sayılıyorsunuz.’”
- ’“Evet şimdi ben bu konuşmanın da ’“bilerek ya da bilmeyerek destek’” vermekten Ergenekon kapsamına sokulabileceğinden endişeliyim...’”
’“Varolan tanıma göre olabilir. Ahmet Şık gibi bir militarizm düşmanı rahatlıkla Ergenekoncu, Hanefi Avcı gibi yıllarca solcularla mücadele etmiş, işkence bile yapmış bir polis sol örgüt üyesiyse... Bu suçlamalar sadece temel hukuk kuralları değil, gerçeklik kurallarına da aykırı.’”
- ’“Paralel bir gerçek mi yarattık?’”
’“Gerçekten derin devlerin peşinden gitsek, destekleyeceğim. Ama sanal bir örgütle savaşılıyor. Önemli olan bu insanların düşüncelerine katılıp katılmamanız değil, onların suçlu olup olmadığını kanıtlayabilmeniz. Balyoz’’da tutuklanan biri var, 2003’’de darbede görevlendirmek için bazı insanlarla konuşmuş. Ama görevlendireceği insanlardan biri 1999’’da, bir başkası 2000’’de ölmüş. Yani geriye dönüp ölülerle konuşulan bir sanal gerçeklik dünyası var.’”
- ’“Gazetecilere ne diyorsunuz?’”
’“Tuncay Özkan’’dan  Nedim Şener’’e, gözaltına alınan gazetecilerin ortak noktası, bir şekilde hükümet ve Fethullah Gülen hareketine karşı olmaları. Ama bu, bir demokraside suç olmamalı.’”
- Batı’’daki Ergenekon algısı hızla değişiyor.’”
’“Evet giderek değişti. İlk çıktığında doğruluğu kabul diliyordu. Ama son 2 yılda yaşananlarla giderek sorgulanıyor. Şimdilerde Avrupa ya da ABD’’de Ergenekon’’a inanan birini bulmak zor. Daha da kötüsü, Türkiye’’ye güler oldular. Artık açıkça söylüyorlar.’”
- Hükümet açısından Batı’’nın desteği önemli.
’“Evet, bu AK Parti için büyük sorun. Bu davayla ilgili ’‘Bizimle ilgili değil yargı bağımsız’’ demek yetmez. Dünyanın AK Parti’’yi Orta Doğu’’da bir model olarak görmek istediği bir dönemd,e bu tutuklamalar imajına zarar veriyor.’”
- Son tutuklamalarla ilgili yeni bir raporunuz olacak mı?
(Gülerek) Herhalde artık hapisten yazarım. Şaka bir yana.. gerçek şu ki, Nedim’’i alırlarsa herkesi alabilirler...
*
Benzer bir ifadeyi de İzmir Barosu Başkanı Sema Pektaş söylüyor açıklamasında:
 ’“Görünen odur ki Anayasa değişikliği sürecinde olduğu gibi ’‘TORBACI’’ yaklaşım ile muhalifler derdest edilmekte, Ergenekon soruşturması ’‘TORBA’’ya çevrilip içine ne bulunursa atılmaktadır.
Yine görünen odur ki ’‘CEMAATE’’ dokunmak isteyen herkes, ’‘TORBA’’da kendisine bir yer bulacaktır. Bu torba, döneme göre değişen herhangi bir örgüt olabilmektedir. Tıpkı ’“Devrimci Karargah’” olarak adlandırılan örgüt davasına/TORBASINA, işkenceci olduğu söylenen Hanefi Avcı ile işkence mağdurlarının sığdırıldığı gibi.
Yaşanan süreç göstermektedir ki, Türkiye'de muhalif olan hiç kimsenin, kişi güvenliği hakkı bulunmamaktadır. Tüm toplum, biat etmemesi halinde, tehdit ve tehlike altındadır. Bu tehlikenin esaslı-yasal kaynağı ise CMK 250 maddesi ile yaratılan özel soruşturma ve yargılama usulüdür.
Türkiye'de, insanlığın binlerce yıllık mücadelesinin ürünü temel hakların ve kazanımların savunucusu olan herkesin, mağduriyetin kendisine yönelip yönelmemesinden bağımsız olarak CMK 250 maddesinin kaldırılması için mücadele etmesi gerekliliği, bir kez daha kendisini yakıcı olarak göstermiştir.’”
*
"Her ülke layık olduğu sirki bulur" diyen Erica Jong’’u hatırlıyorum yeniden. Birileri eğlenirken, perdenin arkasındaki birilerinin çok acı çektiği sirkleri. O iki yüzü’… Yaşananları ve seyrettiklerimizi’…