GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
6 Temmuz 2015 Pazartesi

Gel de ‘kaht-ı rical’ deme…

‘EgedeSonsöz Sohbetleri’nin birinde, eski Kültür ve Turizm Bakanı, İzmir Milletvekili Ertuğrul Günay’ı ağırlamıştık sekiz ay kadar önce.
Tadı tuzu yerinde olgun bir sohbetti, siyasi gündeme bağımsız bir bakıştı ama o gün de azgın bir nehir gibi akan siyaset gündeminden… O güne bakıştan aklımda kalan, yaşananlar nedeniyle belki de bana her gün kendini hatırlatan bir sözü olmuştu sayın Günay’ın.
Bir soru üzerine ‘Bugün sizin Osmanlıcanızı biraz ilerleteyim...’ diye başladığı cümlesini ‘Buna Osmanlıca’da kaht-ı rical diyorlar, adam kıtlığı. Türkiye siyasetinde kaht-ı rical var. Adam kıtlığı var. İktidara da bak, muhalefete de bak, kimse alınmasın. Ama gerçekten böyle. Siyaset felsefe üzerinden tartışılmıyor, sosyolojik tahliller yapılmıyor. Televizyonlara çıkan tartışmacılara bakın, son derece sıradan. Felsefesiz, sosyolojisiz siyaset olmaz. O öyle demiş, bu böyle demiş üzerinden siyaset yapılıyor’ diye tamamlamıştı.
 
Kısa sürede üç seçim yaşamış, hem cumhurbaşkanını, hem yerel yöneticilerini, hem meclisini yenilemiş bir ülkede… Seçim sonuçlarının keyfini (bir grup için üzüntüsünü/şokunu) yaşamak bir yana, 7 Haziran sonrası yaşananlara bakınca insan…
Günay’ın sözlerini hatırlamadan, memlekette adam kıtlığı olduğunu –bir kez daha- kafayı acı acı sallayıp sessizce onaylamadan edemiyor haliyle.
Siyasetin diktatör üreten hamurunun, çapsızlar ordusuna ha bire/de bire yeni neferler de yetiştiriyor olmasını nasıl aşacak bu ülke sahiden, siz de için için dertlenmiyor musunuz?
 
Ortada denge-denetim adına, kanun ve kurallara uymayı sağlama konusunda Anayasa Mahkemesi de dahil kullanılmadık, hiçe sayılmadık, aşağılanmadık, itilip kakılmadık kurum kalmadı. Kim toparlayacak bu garabeti?
Bir ayağımızın içine girdiği Ortadoğu bataklığına komple sokulmaktan bizi kim kurtaracak/koruyacak? Savaş tamtamlarını kim susturacak?
Yazın ortasına geldik, pahalılık ensemizde, marketlerde etiketler her gün yükselerek değişiyor, kursağımızdaki ekmek sürekli küçülmekte, kim dur diyecek?
Eğitim her kademede ‘çek sifonu gitsin’ halde; geleceğimizi/onlarca yılımızı etkileyecek çapsız nesilin büyümesine kim karşı çıkacak?
Piyasalar gebermiş, esnaf indirimlerle/promosyonlu satışlarla son nefesini geciktirmeye çalışıyor; bu can çekişmeyi durduracak hayat öpücüğünü kim verecek? 
 
Tümüyle umutsuz olmak, çıkış tüneli olmadığını görmek değil elbet ama şu son Meclis Başkanı seçimlerinde siyasetin nasıl çamurlu bir yol olduğunu, adam kıtlığının göze iyiden iyiye battığını bir kez daha görmek karamsarlaştırıyor haliyle insanı.
Pek çok kişi, ilk ‘elimiz kırılsın’ feryatlarının HDP’ye oy verenlerden geleceğini öngörürken/zannederken, ilk ‘yandım Allah’ın MHP’lilerden gelmiş olmasına, konuyla ilgili sosyal medyadaki yaratıcı capslere gül gül ölsek de… Ülkece halimiz, ‘ağlanacak duruma’ gülmekten ibaret bugünlerde. Ama yine de kalp “Duvarda bir gedik açmak için duvarda bir taşın eksilmesi yeter” sözüne inanmaya teşne…