GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
8 Eylül 2016 Perşembe

Demokratik bilincin neresindeyiz?

Gerçek anlamda demokratik bir toplumun oluşması ancak onunla çelişmeyen 
-Çok dinli ve mezhepli laiklik, 
-Yasaksız bir piyasa ekonomisi, 
-Koşulsuz fikir özgürlüğü ve 
-Akit serbestliğinin olması ile mümkündür. 

Siyasal çoğulculuk; laiklik ve piyasa ekonomisi ile desteklenmiyorsa ve düşünceler özgürce ifade edilemiyorsa çatışma kaçınılmazdır.
Demokrasinin yerleşmesi de hayaldir. 

Sorunlu demokrasilerin tamamında “unsurlar”dan en az biri eksiktir. Böyle olunca da sistem çalışmaz. İç çatışmalardan dolayı demokrasi sık sık kesintiye uğrar. 
Kimin demokrat, kimin demokrasi karşıtı olduğu ise bilinemez. 
Olağanüstü günlerde ithamlar havada uçuşur, bugün kahraman olan bir sonraki gün suçlu ilan edilebilir. 

Yaşamı boyunca bir kez olsun demokrasi için olumlu bir cümlecik kurmayanlar, demokrasi yanlılarını “sistem karşıtı” olmakla da suçlayabilirler. 
Birinin zaafını veya yanlışını “adalet”le ve “ıslah”la giderme yerine, “dava”ya hizmet adına fırsata dönüştürebilirler! Ya da rakiplerden kurtulmak için “ilm-i siyaset” marifetiyle nice ocaklar söndürülebilir. 
Ama er veya geç, gerçekler gün yüzüne çıkar. Bugün kurnazlıkla elde edilen kazanımlar, o gün mahkûmiyete neden olabilir.  

***

Demokrasinin tarihi, sanılandan eskidir. Ben de Mustafa Kemal gibi düşünüyorum. Medeni Bilgiler kitabında belirttiği gibi demokrasi, Yunan sitelerinin icadı değildir; ondan çok daha eskidir. 
Demokrasi yaklaşık sekiz bin yıl önce Ceziretü’l Arabiyye’de uygulanmıştı. Dönem dönem kesintiye uğrayarak Eski Yunan sitelerine, oradan Batı Avrupa’ya ve bugün de bütün dünyaya yayılmıştır. Günümüzde Alem-i İslâm’ın diktatör emirliklerle yönetilmesi ise şaşılacak bir olgudur. 
Tarihte demokrasiye beşik olmuş Mezopotamya’da bir tek demokratik devlet olmaması ne yazık ki gerçektir ve kabul edilemez bir durumdur. 

***

“İnsanlık tarihi” boyunca uygulanan iki önemli demokrasi modeli vardır: 
Doğu demokrasilerinde oy hakkı olanlar, askerlik görevini kabul edenlerdi. Yönetmek de onların hakkıydı. 
Yunan’da ise oy kullanmak sermayenin hakkıydı. Dolayısı ile yönetme hakkı da sermayenindi. 
İki ayrı demokrasi arasındaki temel ayrım bu şekilde özetlenebilir. 
Doğu demokrasilerinde ikili meclis vardı. Biri tecrübeli ve yaşlı generallerden oluşan aksakallılar meclisi. İkinci meclis ise gençlerin yani savaşa katılanların meclisiydi. 
Eski Yunan sitelerinde tek meclis vardı. Başkanlar bazen Otuzaltılar Meclisi’nde olduğu gibi bir haftalığına seçilebilirdi. Bazen de yönetme yetkisi meclis tarafından bir generale veya diktatöre devredilirdi. 
Roma cumhuriyetinde ise yönetme ve senatoda bulunma hakkı, Roma kentinin soylularınındı. Bazı durumlarda senato yönetme yetkisini geçici olarak bir generale verirdi.   
İlk bakıldığında Doğu demokrasileri askeridir. Batı demokrasileri de burjuva niteliklidir. 
Doğu demokrasilerinde siyasal sistem, toplanan “ayni vergiler” ile savunma orduları kurardı. Devletin olmazsa olmaz görevi, vergi toplayıp savaşa hazır asker yetiştirmekti. Dine, ekonomiye, eğitime ve sağlığa karışmazdı. 
Batılı demokrasilerde ise yönetimin amacı sermayenin tekellerde toplanması ve uluslararası büyüklüğe ulaşmasına askeri destek vermekti. 
Devletin ikinci önemli görevi de kölelerin veya işçilerin üretimi aksatacak asayişsizliklerine engel olmaktı.  

*** 

Sizce biz neredeyiz? 
Doğu’da mı, Batı’da mı? 
Doğu’da değiliz; çünkü bugün için Doğu’da sözü edilebilecek bir demokrasi yok!
Batı’da da değiliz! 
1775’ten beri niyetimiz Batılı olmak ama eski huylarımız depreştiğinde Doğulu olup çıkıyoruz! 
İnsan haklarından hemen vazgeçebiliyoruz! 
Alem-i İslâm’da her şeye rastlamak mümkün olsa da hiç olmayacak şey “hukuk” ve “adalet”. 
“Kadının hakkı” yerine, “kadının çiçek olduğu”nda ittifak etmişizdir. 
Bireysel haklardan kolayca vazgeçebildiğimiz için de bir türlü “demokrat” olamıyoruz. 

*** 

Hakikaten çok zor durumdayız. Türk demokrasisi ve yurttaşlık bilinci, komşumuz Yunan demokrasisi ve bireysel bilinci kadar gelişmemiş! 
Çok yakınlarda oldu, Devlet yurttaşına sığındı; önemli bir badireyi de atlattı! 
Ama aynı duyarlı bireyler, sonraki günlerde yüklenen sorumluluğun altından kalkamadı! 
At izi it izine karıştı! 
İş o kadar karıştı ki, at izini it izinden ayırana aşk olsun! 
Hak ve adalete hizmet yerine, rakibi gammazlamak da neyin nesi arkadaş?!    
“Rakip” ile “FETÖ”yü kim ayırt edecek?! 
Peki PKK ne olacak?!