GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
20 Nisan 2010 Salı

Çalışan kazanır, elması (nah) kızarır!

Türkiye İstatistik Kurumu TUİK, Aralık-Ocak-Şubat aylarını kapsayan ’‘Hane Halkı İşgücü Araştırması’’ sonuçlarını duyurdu geçtiğimiz günlerde.’¶
Mevcutlara yenilerin eklendiğini, son üç ayda, 1 milyon 484 bin kişinin daha işsiz kaldığını, böylece işsiz sayısının 3.6 milyon olduğunu, verilere göre her dört gençten birinin yanına ’‘işsiz’’ notu düşüldüğünü, 2.2 milyon kişinin ise ’‘iş bulma umudunun kalmadığını’’ öğrendik açıkladıkları rakamlardan.

Rakamlar, o soğuk yan yana gelmiş dizimler bile, insanın içini titretirken biliyoruz ki’… TUİK’’in rakamlara dönüştüremeyeceği yaralar yaşandı Türkiye’’de; hala da yaşanıyor. Ve bu yaralar, ancak sözcüklerle anlatılabiliyor.

TUİK’’in rakamları, iyi bir işe sahipken; hayatı, değerleri, inançları bir günde alt üst oluveren, yıllarca ’“biz bir aileyiz’” diyen şirketi için bir anda sadece ’“fazladan bir maliyet’” oluveren, kendisini bir anda kapının önünde, ’“işe yaramaz bir böcek’” gibi buluveren insanların hissiyatlarını dile getirmiyor sözgelimi’…

Rakamlarla bile ifade edilemeyen başka gerçekler de var yani’…

İyi para kazanmayı, iyi hayat yaşamayı vaat eden eğitimleri ve donanımlarıyla doğru orantılı bir hayat yaşayamayanların;

Eskisine oranla daha aşağı bir düzeyde hayatı kabullenip o manevi sarsıntının kederi yüzlerine kazınanların yaşadıkları sözgelimi’…

Belki işsizlik kadar acıklı  bir sonuç olan bu durum, rakamlara hiçbir zaman yansımıyor, anlıyor musunuz? 

Maaşları düşürülenler, birkaç yıldır komik oranlarda zam alanlar (hatta hiç almayanlar), yaşam kalitesi ciddi biçimde düşmesine rağmen, hiç değilse bir işi olduğuna şükredip işten atılma korkusuyla zam istemeyenler’…

Daha düşük maaşlı  işlerde, ’“Ben hiç değilse sabahları işe gidiyorum’” deyip sinenler, donanımlarının çok altında işlerde çalışırken, ruh halini ayakta tutmaya çalışanlar’…

’“Niye eskisi gibi giyinemiyorum, harcayamıyorum, sinemaya/tiyatroya/tatile gidemiyorum’”un hesabını sormak yerine, daha ucuz satan marketleri/dükkanları aramaya girişenler’… 

Ve bütün bunları yaparken insanca yaşamaya/insanlığını korumaya gayret edenler’…
TUİK’’in rakamlarında yer almayan bu insanlar, önlerindeki ekmeği dişlemeye çalışıyorlar uzunca bir süredir.

Uzunca bir süredir, hayatı tadıyla yaşamak için değil de hayatta kalmak için çabalıyorlar’… 

Rakamların ortaya saçamadığı bir başka gerçek daha var.

Krizden önce üç kişinin yaptığı işi, krizden sonra bir kişinin de yapabildiğini, daha önce 10 liraya yaptırdığı işi, krizden sonra üç liraya yaptırabildiğini gören işverenler, artık o işi bir kişiye yaptırıyorlar, zam zamanı geldiğinde de çalışanına 3 kuruş veriyorlar.
İşsizliğin normalleşmesinden, kriz koşullarından alabildiğine yararlanıyorlar; çünkü onlar, krizin ’‘sadece onlar’’ için ’‘fırsat’’ anlamına geldiğini gayet iyi biliyorlar’…
Ama daha da acıklısının, normalleştirilen kriz koşullarının, artık çalışanlar tarafından da normal karşılanıp kabullenilmesi olduğunu düşünüyorum. O kabulleniş yüzünden değil mi TEKEL işçilerini şımarıklık etmekle suçlayıp, onlara verilen parayı üniversite mezunlarının bile bulamadığını nobran bir hınçla söyleyen bir dolu insan?

Tıpkı işverenler gibi parmaklarını sallayarak, ’“işsizleri, üç kuruşa çalışan üniversite mezunlarını düşünün, şükredin halinize’” demeleri, bir kabullenişin ifadesi değil mi sizce de? 

İşsizlik yaşayanların, yüzlerine şimdiden ağır/yaşlı ifade inmiş genç insanların durumu kadar; hakkını aramaya çalışan insanlara yöneltilen nefret/öfke de inanılmaz kederlendiriyor beni. Ve kederimi yazarak paylaşmak dışında elimden gelen yok ne yazık ki’…