GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
25 Ocak 2014 Cumartesi

Bergama notları…

Artık nefesler tutuldu. AK Parti tüm ilçelerde sahaya çıkarken CHP’de nefes nefese bir bekleyiş hakim... Hemen her ilçede… Son iki günde ilçe senaryolarına ilişkin fikir sahibi olacak çok kişiyle görüştüm.
Genel beklenti değişim… Önemli ölçüde değişim hem de…
Rakiplerin hesaplarını alt üst edecek bir değişim.
Peki, bu mümkün mü? Mümkünse kimler gidecek kimler kalacak? Senaryolar o denli muhtelif ki…
Liste yapmak istemiyorum. Ve yapılan listelere de inanmıyorum.
Bana göre gidecekler belli. Bazılarında gelecekler belirsiz hala…
Ve asıl belirsizlik Ankara’da... Kimin kimi desteklediği tam olarak bilinmiyor.
İzmir uçağından dönüş bileti alan aday adaylarının tamamı mutlu çünkü. 
Herkes ‘işi bitirdik, tamam’ diye iniyorsa Andan Menderes’e. Her işi bitirdiyse ortada ciddi bir sorun var demektir. Milletvekilleri birkaç parça... Aziz Başkan’ın da kafası karışık… Neden mi? Çünkü her hâlükârda İzmir’in listesinden o sorumlu tutulacak.
Listesinden de seçiminden de… O nedenle kılı kırk yarıyor desek yeri…
Olmazları belli aslında... Yani yangında ilk kurtarılacakları…
Kocaoğlu’nun olmazları kadar ‘kazanamazları, başaramazları’ listesi de var gördüğüm kadarıyla.
Laf kalabalığının anlamı yok. Gelelim benim Bergama notlarıma…
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun önceki gün gerçekleştirdiği Bergama çıkarmasını baştan sona izledim. Aynı şekilde ilerleyen günlerde Binali Yıldırım ve Murat Taşer’i de sahada izlemeyi düşünüyorum.
Aziz Başkan’ın performansı, sahada halkın ilgisi, eksikleri, fazlasını not ettim kendimce…
İlk olarak Aziz Başkan’ı ‘adaydan’ ziyade seçim sonunda teşekkür konuşmasına gelmiş bir başkan gibi gördüğümü söyleyebilirim. İzmir’in 10 yıllık başkanı gelinen noktada fevkalade bir özgüvene sahip… Tabi ki siyasi açıdan yaşadığımız depremler, rakibin elinin her geçen gün zayıflaması da onu rahatlatan etmenlerin başında geliyor.
Peki, bu özgüven en fazla nereye yansıyor dersiniz? Tabi ki sözlerine…
Nerede ne konuşacağını çok iyi biliyor. Aziz Başkan, zaman zaman o kadar rahat cümleler kuruyor ki, seçim kaygısı taşıyan bir aday olmaktan çok uzaklaşabiliyor. Oy almak için olmadık sözler vermek gibi tipik aday davranışları yerine rasyonel çizginin ötesine geçmiyor. Rakibi Binali Yıldırım’a göre avantajları saymakla bitmez.
40 yıllık İzmirliliğinin de 10 yıllık başkanlığının da avantajları anında sahaya yansıyor. Yıldırım’ın muhtemelen bilgilendirme notlarıyla, yakın suflelerle öğrenmeye, tanımaya çalıştığı İzmir’in tüm ilçelerini karış karış bilen Aziz Başkan, ‘evinde oynayan bir takım kadar’ rahat.
Ama esnaf ziyaretlerinde mesela… Elini sıkmadık, selam vermedik tek bir kişi kalmamasına özen gösterecek kadar da dikkatli…
Bergama programı biraz spontaneydi... Bu nedenle bazı eksikleri de vardı elbette…
Organizasyona dair eksikler… Bana göre ‘öncü kuvvetlere’ ihtiyacı var Kocaoğlu’nun…
Kendisinden önce alana gidip, alanı tüm detaylarıyla hazırlayacak. En küçük detayı büyük bir dikkatle not edecek. Bergama programında benim hissettiğim özetle şuydu.
Aziz Kocaoğlu’nun rakibi Binali Yıldırım da değil Murat Taşer de…
Kocaoğlu’nun tek bir rakibi var. 2009 Mart’ındaki Aziz Kocaoğlu…
Sadece oranlar üzerinden değil bu rekabet. Yani mesele tek başına yüzde 56,7’yi geçmek değil. Her açıdan İzmir’de daha sağlıklı bir kadroyla daha başarılı bir beş yıla yelken açmak.
İlk olarak ilçe belediye başkanlarıyla başlayacak.
Ardından sağlıklı bir meclis yapısı… Sonrasında sıra bürokrasisine gelecek…
Ve programın ardından biraz sohbet şansı bulduğum Aziz Başkan’dan ‘ustalık döneminin’ şifrelerini almaya çalıştım. Şu kadarını söyleyebilirim. Oldukça ‘radikal’ kararlar, iz bırakacak bir beş yıl bekliyor kenti. Tabi ki her şey Kocaoğlu’nun istediği gibi giderse…
Son süreçte istifalarla zor günler yaşayan Bergama’ya ‘ben buradayım’ demek için geldiği belli olan Kocaoğlu’nun partinin balkonundan yaptığı konuşmada da tarihi mesajlar vardı.
Bütünşehir Yasası ile ‘köy tüzel kişiliği’ kaldırılan ‘mahalleye dönüştürülen’ yerleri yakından ilgilendiren bir çıkışa imza atarken 70’li yılların efsane çıkışına atıfta bulunuyordu adeta.
Bilindiği gibi yasa ile köy tüzel kişiliğinin malları hazineye devredildi. Köylerin malları deyip geçmeyin.
Çok sayıda bina, araç, ekipman var. Ama daha da önemlisi binlerce dönüm arazi var.
Çoğu köylülerce ekilen, biçilen kiminde zeytin kiminde meyve-sebze tarımı yapılan kimi mera olarak kullanılan binlerce dönüm verimli arazi…
Belki birilerinin iştahını çoktan kabartan o araziler için Kocaoğlu’nun Bergama’dan çıkışı çok anlamlıydı. 
- Biz zaten karşı olduğumuz bu yasanın köye, köylüye zarar verecek hiçbir maddesini uygulamaya koymayacağız. Atalarınızdan, dedelerinizden bu yana ektiğiniz biçtiğiniz arazilerinizi alıp başka bir amaçla kullanmayacağız. O arazileri dün ne için kullanıyorsanız yarın da aynı amaç için kullanacaksınız. Hatta bunu tüm adaylarımızın açıklanmasından sonra teminat altına alacağız.

Kocaoğlu’nun bu sözleri beni Merhum Ecevit’in 70’li yıllarda Türkiye’nin feodal yapısına başkaldıran o meşhur çıkışına götürdü. Toprak işleyenin, su kullananın çıkışına… Türkiye’nin zihinsel dönüşümünde çok önemli bir yeri olan bu çıkış ‘bir toprak reformuna’ dönüşmese de görüldüğü gibi sosyal demokratların genlerine yazılmış. Belki de ‘köylü ve solcu’ genlere sahip Aziz Başkan’ı Bergama’da böyle konuşturan Mehrum Ecevit’in bu çıkışıydı.
Ne dersiniz?