GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
23 Temmuz 2015 Perşembe

Belki veda, belki izin…

‘Kalbimiz kurusun unutursak’ diye diye geldik bugünlere…
Belki de sahiden kurudu kalbim…
Belki bu yüzden bir satır yazamadı elim.
Yazabilenlerin yazdıklarını kırık dökük paylaşabildi, ki bazen onu dahi yapamadı,
o gül yüzlü çocukların içlerinin/düşlerinin güzelliği vurmuş yüzlerine bakmaktan da kaçtı gözlerim. ‘Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım’ diyemedi parmaklarım.
Dilim lâl oldu…
Bedenimde/ruhumda/aklımda taşıdığım her ne varsa, çok eskilere, çok gerilere…
Neşeyle, kol kola, el ele, hayatı daha anlamlı kılacak yardım için yola çıkmış gençlerin coşkusuna… Dünyayı yeniden kurma, daha yaşanılası bir yeryüzü yaratmanın öznesi olabilme hayallerini tüm hücrelerimde hissettiğim yaşlarına… Her yapıştırdığımız afişte duvara bir tuğla koyduğuma inandığım,
her coşkulu sloganda dünyayı kurtarmaya bir adım daha yaklaştığım,
her protestoda zalimlerden bir kıl daha koparttığım inancıyla tepeden tırnağa insan kesildiğim yaşlara/yıllara gitti…
Barış istiyorduk, her insan eşit olsun, kimse aç açıkta kalmasın diyorduk, ne ezen olsun, ne ezilen, her üretilen adil paylaşılsın, çocuklar yoksulluktan ölmesin, gençler yoksulluktan ötürü okulundan vazgeçmesin istiyorduk. Basitçesi buydu; ‘insan, insan gibi olmalı, insan gibi yaşamalı/yaşatmalı’ yolunun sevdalılarıydık.
Kimilerimiz bu yolda/bu uğurda can verdi, işkence tezgahlarında hem ruhu hem vücudu parçalandı, kimimiz gurbet illere savruldu, kimimiz kendi yurdunda kendi ördüğü F tiplerinin tutsağı oldu. Kayboldu. Zenginliği malda mülkte değil insanca yaşamda arayanların mücadelesi, bulundukları her alanda güçleri yettiğince sürdü ama geldiğimiz yer işte burası.
Bir arpa boyu yol.
Ve o yol boyunca sıralı ölülerimiz…
Kimi kahpe kurşunla, kimi mayınla, kimi korkak bir bombayla yok edilmiş gençlerimiz/gençliğimiz/geleceğimiz…
 
Daha iyi bir dünya, daha insanca bir yaşam için çıktığımız, binlerce engel ve engerekle karşılaştığımız şu yolda, vara vara vardığımız yere bakıp isyan ediyor kalbim.
Gencecik güzelim çocukların parça parça edilişinden, bu katliamlardan hiçbir sorumluluk duymayanların varlığından benim yüzüm kızarıyor.
Çaresizlik duygusunun yarattığı öfkeden dilim/elim tutuluyor.
Hansel ve Gretel misali geçtiğimiz yollara çakıl taşı değil, ekmek kırıkları attığımızı, kırıkların alıcı kuşlarca yenildiğini, o çocuklar için hiçbir şey yapamadığımızı (bir kez daha) görüp…  
Her yanımızı sarmış, bataklık gibi kımıldadıkça bizi daha da içine/derine çeken ülkenin her karesine dağılmış nefret ikliminden, sadece kendi cenazesine (üstelik sahte) gözyaşları döken insanların varlığından yorulmuş biri olarak üzgünüm çok.
“Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol’
diyen şairin mısralarını mırıldanarak umutsuzluğumu yenmeye, yazabilmek için yeniden güç toplamaya çalışıyorum.
Yazmak için umut gerekiyor, ben şimdi umut biriktirmeye çekiliyorum… Biriktirebilirsem ‘izin’ olur, biriktiremezsem ‘veda’ diyerek.