GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
8 Eylül 2016 Perşembe

At izi, it izi ve Erdoğan’ın piramidi!

Darbe girişiminin ardından herkesin şapkasını önüne koyacağı bir süreç başladı. İktidarından muhalefetine, devletin en tepe noktasındaki yöneticiden sıradan vatandaşa kadar…
Elbette biz gazeteciler…
Meclisin bombalandığı, ‘Türk askerinin’ Türk polisini şehit ettiği, Türk vatandaşlarının üzerinden tanklarla geçtiği bir sürece şahit olduktan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olması mümkün olmazdı.
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere herkes için özeleştiri süreci işliyor.
Şu sıralar Erdoğan’ın sık sık ‘özeleştiri’ cümleleri kurduğuna şahit oluyoruz.
Ve doğrusu 15 Temmuz öncesi gerginliklerin, siyasal-toplumsal kutuplaşmaların mimarı olarak kabul ettiğimiz bu nedenle de eleştirdiğimiz Erdoğan’ın bugün ‘herkesin cumhurbaşkanı’ olmaya çalışmasını memnuniyetle karşılıyoruz.
Bir ayağı eksik de olsa yakalanan ‘demokrasi’ atmosferi çoğumuza iyi geldi, geliyor. Her ne kadar son günlerde samimiyeti sorgulanmaya başlansa da yaşadığımız darbe travmasının iyi tarafı bu. Demokrasi, hukuk devleti hatta laiklik ihtiyacının şiddetli bir şekilde hâsıl olması…

Tabi ki 15 Temmuz’un hemen ardından şiddetin dozunu ve şeklini arttıran PKK’ya yönelik kaleme aldığım ‘İkimiz bir fidanın zehir saçan dalıyız: APO-FETÖ (2)! yazısının ışığında düşünmeye devam ediyorum. Türkiye’nin Rusya ile ABD arasında bir süredir devam eden ve artık gözle görünür bir hal alan soğuk savaş provasının yapıldığı ülkelerden biri olduğu da aşikâr…
Böylesine zor bir süreci yaşarken devletimizin gerçek manada ‘kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş kanserli FETÖ hücrelerinden’ arınmak için yaptığı girişimleri bazen sevinçle bazen de endişeyle karşılıyorum.
Sevinçle karşılıyorum çünkü devletin er ya da geç bu temizliği yapması gerekiyordu.
Bir zamanlar Arınç’ın söylediği o meşhur söz geliyor insanın aklına…
Devletimiz bağırsaklarını temizliyor!
İşte gerçek manada bağırsak temizliği budur. Hatta devlet bağırsakların da ötesinde vücudu tepeden tırnağa saran o habis urdan kurtulmaya çalışıyor.
Endişeleniyorum çünkü FETÖ temizliğini halen birçok kurumda FETÖ’cülerin yaptığını görüyorum.
Kurumsal olarak bizim başımıza gelen tirajikomik vakadan söz etmiyorum.

Fetö’nün başı Gülen’in kendisi ve adamlarıyla defalarca davalık olmuş yayın hayatı boyunca Fetö gibi habis urlarla mücadele etmiş bir yayın kuruluşu olarak bizim başımıza gelen Sayın Başbakan Binali Yıldırım’ın da ifadesiyle doğrudan bir karşı operasyondu. Bizim başımıza gelenler üzerinden ‘at iziyle it izinin karıştığını ya da karıştırıldığını’ kaleme almıştım o tarihlerde…
Bugün aynı sözü devletin en tepesinde oturanlar söylüyor. Çünkü durum vahim!
Cumhurbaşkanı’nın danışmanı Mücahit Küçükyılmaz diyor ki: "15 yıldır tanıdığım, 'o gece' tankın önüne yatan, FETÖ düşmanı Oktay Kılıç'ın evi FETÖ'den aranıyorsa, bu operasyon 'bize' dönmüş demektir. Namaz kılanı Fetullahçı sanan, Meşveretçi, Yazıcı, Okuyucu, Nakşi, Kadiri arasındaki farkı bilmeyen 28 Şubatçılarla FETÖ temizliği yapılamaz"

Danışman bey eksik konuşuyor. Mesele operasyonun yön değiştirmesi yahut danışman beyin ifadesindeki gibi Nakşilere, yazıcılara dönmesi değildir.
Keşke Sayın Cumhurbaşkanı danışman beyin meşhur tweetinden önce verseydi o at izi it izi beyanatını…
Yani mesele sadece FETÖ operasyonlarının öteki mütedeyyin kesime sirayet etmesi değildir.

Asıl mesele FETÖ sürecinin sulandırılmasıdır. Ya da FETÖ sürecinin Ergenekonlaştırılmasıdır asıl mesele… Ve sürecin sulandırılması faslında başrolde bizzat FETÖ’cüler var.
Ateisti, Alevisi, solcusu, sosyal demokratı, muhalifi, Nakşibendisi, Süleymancısı aynı torbaya dolduruluyor şu anda…
Tıpkı Ergenekon, Balyoz süreçleri gibi! Hayatı boyunca birbiriyle mücadele etmiş insanlar aynı örgütün üyesi ilan ediliyor.
Çünkü FETÖ’ye karşı topyekûn temizlik harekâtı başlatan bir nevi seferberlik ilan eden devlet halen birçok kurumda bu operasyonu FETÖ’cüler eliyle yürütüyor.
Amaç FETÖ sürecini Ergenekonlaştırmak… Yani kimsenin inanmadığı mahkemelerde verilen ağırlaştırılmış müebbetlere rağmen halkın vicdanında yıllar öncesinden beraat etmiş bir davaya dönüştürmek. Uzağa gitmeyelim… İzmir’i ele alalım. FETÖ’nün başkenti kabul edilen İzmir’de polis her gün düzinelerce insanı gözaltına alıyor. Ama bir yandan da polisten açığa almalar hatta gözaltına alınanlar var. Yani dün operasyon yapan polis yarın gözaltında… Birçok devlet kurumunda FETÖ’cü listelerini FETÖ’cüler hazırlıyor. İşimiz muhbirlik değil tabi ki…
Ama FETÖ’cü olduğu ya da FETÖ’cülerle işbirliği halinde olduğunu herkesin bildiği yöneticiler FETÖ’cü listeleri hazırlıyor. Birçok masum insanın hayatı kararıyor. Tıpkı Ergenekon, Balyoz süreçlerindeki gibi derin mağduriyetler yaşanıyor.
Amaç ne mi?
Bence amaç süreci sulandırmak! FETÖ temizliğine dair toplumsal desteği azaltmak, bitirmek…
Birçoğumuzun tanıdığı, bildiği akademisyen, memur hatta işadamları FETÖ’den tutuklu…
Hâkimler, savcılar baskı altında! Tutuklama kararı vermese FETÖ’cü damgası yemesi olası! O nedenle kurunun yanında yaşın da çatır çatır yandığı hatta yaşın daha fazla yandığı bir sürece şahit oluyoruz.
Ege’de Sonsöz’ün başına örülen çorabın ardından yüksek sesle gürültü koparmamamızın sebebi de buydu. Biliyorduk ki KHK’ya bizim adımızı yazanların kastı aynıydı. Süreci sulandırmak istiyorlardı.
Yarın öbür gün savunmalarında, “Bakın Fethullah Gülen’in kendisinin ve de Türkiye İmamı’nın dava açtığı kurumu bile FETÖ’den kapattılar” diyeceklerdi. Ki muhtemelen diyecekler de.

Çözüm mü?
Aslında çözüm belli…
Reçeteyi iki yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan yazmıştı. 17-25 Aralık sürecinde ortaya koyduğu bir FETÖ piramidi vardı Erdoğan’ın…
Tepesi ihanet…
Ortası ticaret…
Aşağısı ibadet…

**
Bence çözüm bu piramitte saklı. İhanetçiler verilecek her türlü cezayı tabi ki hak etmiştir. Gözlerinin yaşına bakılmasın…
Ama piramidin diğer iki tabakası için iyi düşünülmeli…
Erdoğan bu piramidi anlattığı sırada Türkiye 17-25 Aralık fırtınasının etkisi altındaydı. Hâkim, savcı kararıyla kaydedilmiş tapeler, dolar-avro dolu ayakkabı kutuları, 750 bin liralık kol saatleri vs…  Ve en önemlisi de 15 Temmuz’u yaşamamıştık. Yani ihanetin boyutunu tam olarak görebilmiş değildik.
İşte o piramidi uygulamanın bugün vaktidir.
Sürecin sulandırılmasına daha fazla müsaade etmeden, meselesi ibadet-ticaret olanlara dokunmadan ihanet şebekesinin kökünü kazımaktır çözüm…