GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
29 Ağustos 2016 Pazartesi

Kılıçdaroğlu'na kurşun...

Günlerdir kafamda aynı sorular.
Türkiye gibi bir ülkede muhalefet lideri neden hedef alınır?
Neden protesto edilir, tehdit edilir ve neden suikast girişimine maruz kalır?

Suikasttan çok önce başlayan bir sorgulama benimkisi…
Nisan 2014’te TBMM’de grup odasına giderken yaşanan yumruklu saldırıyla başlayan son aylarda şehit cenazelerinde yumurtalı saldırılarla devam eden ve İstanbul’daki bir başka şehit cenazesinde önüne ‘boş mermi kovanı’ atılmasıyla tırmanan bir tehdit silsilesini önceleyerek sorguluyorum.
Roketatarlı suikast girişimi tabi ki iki yıllık sürecin zirvesidir.

Peki neden?
15 yıldır bu ülkeyi yönetenler belli…
Kemal Bey’in partisi (7 Haziran hariç) neredeyse tüm seçimlerde iktidarın ancak yarısı kadar oy alabildi. Kutuplaşmanın zirvesini gördüğümüz bu yıllarda Kemal Bey’in partisi bırakın ülke yönetmeyi yönetime katkı bile koyamadı.
Restleşmelerle dolu bu yıllar iktidarın ‘ak’ dediğine ‘kara’ demekle geçti, gitti.

Terörle mücadeleden, ekonomiye, açılım politikalarına kadar hemen her konuda iktidar sayısal çoğunluğu üzerinden hareket etti. Muhalefete ihtiyaç duyulmadı. Yeni Anayasa gibi bazı hususlarda muhalefetin desteği istenmişse de bu kez de muhalefet ipe un serdi.

Hepimizin gözü önünde yaşanan yıllardı.
Memlekette onca olumsuzluk varken ve bu olumsuzlukların sorumlusu da belliyken neden fatura sürecin en etkisiz elemanına kesilir? 2001 krizini hatırlayalım mesela… Ekonomi politikalarından canı yanan esnaf bir yolunu bulup yazar kasayı başbakanın önüne atabilmişti.
Bugün kimin hangi mesajı varsa muhalefet liderleri üzerinden veriyor.
Ne değişti?
Neden muhalefet hedef alınıyor?

Hem de siyaseten vasat bir muhalefet! Vasattan kastı anladınız.
İktidara alternatif olmak bir yana adeta iktidarın sigortası haline gelmiş bir muhalefet…
Acı ama gerçek bu…
Neden?
-Efendim iktidar sahipleri çok iyi korunuyor da ondan…
Geçiniz…
Tepki gösterecek olan bir yolunu bulur.
Cumhurbaşkanını bulamazsa başbakanı bulur… Bakanı, vekili, il, ilçe başkanını…
-Korkuyorlar.

Bence bu soruya doğru yanıtlar aramak ve de bulmak zorundayız.

Tabi ki son dönemde kıymete binen ‘demokrasi’ için muhalefet olmazsa olmazdır.
Tabi ki sağlıklı demokrasilerde muhalefet iktidara da iyi gelir. Vahim hatalar yapmasını önler en azından… Hatta iktidarın normal yollardan değişebilmesinin garantisidir. Bu açıdan darbe düşüncesinin bile karşısında muhalefet vardır. Sağlıklı demokrasilerin işlediği ülkelerde darbe ya da darbe girişimleri olmaz.
Çünkü iktidar ya hata yapmaz, yapamaz. Ya da sistem iktidara yaptığı hataların bedelini ödetir.

Mesele bu kadar basit değil bence…
Hele ki Türkiye gibi yabancı misyonların cirit attığı, her türlü gizli servisin antrenman sahasına dönen, bin bir türlü hesabın yapıldığı, gündemin ışık hızında değiştiği, at iziyle it izinin sürekli karıştığı bir ülkede…
2014 yerel seçimlerinden sonra yaşanan yumruklu saldırıyı ayrı not edelim.
Erzurum nüfusuna kayıtlı bir sabıkalı berduşun TBMM’ye girip CHP grup odasının önüne kadar gelerek yahut getirilerek ana muhalefet liderini tokatlamasını…

Diyelim ki bu olay cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi (8 Nisan 2014) bir nevi itibar operasyonuydu.
Peki, 1 Kasım seçimlerinden sonraki iklimde yaşananlara ne demeli?
Şehit cenazelerinde atılan yumurtaları, sloganları…
Başka bir şehit cenazesinde başbakanın gözleri önünde cereyan eden boş mermi kovanını…

Bu olayların her birinin birbirinden bağımsız olma ihtimali tabi ki var.
Baştan da söylediğimiz gibi gizli servislerin antrenman sahasına dönmüşseniz her bir vakanın başka bir senaristinin olma ihtimali vardır. Ama roketatarlı suikast girişimi dâhil tümünün büyük bir planın parçası olma ihtimali de göz ardı edilemez.

Belki de muhalefet üzerinden Türkiye’nin dizaynına örnek vermek için bandı biraz daha geriye sarmalıyız. Mesela 2010’a… Baykal kasetine… Ya da 2011 seçimleri öncesi 11 MHP Genel Başkan Yardımcısı’na yönelik kasetli şantaja…

Baykal kaseti mesela?
Mesele sadece ABD’nin 1 Mart tezkeresine dönük intikamı olamaz değil mi? ABD gibi bir ülke muhalefet liderinden alacağı intikam için 7 yıl sabretmez.
Öyleyse ortada bir taşla birden fazla kuşun vurulacağı bir mevsim beklenmiş olabilir mi? Mesela bugün inlerine girilen ‘FETÖ’nün yüksek yargıyı ele geçirme planının önemli bir parçası olabilir mi Baykal kaseti?
Ne alakası mı var? Bence var. CHP’de 18 yıllık Baykal döneminin bitirilmesini ve yaşanan ‘değişim atmosferinin’ muhalefette yarattığı umudu bir kenara not edin.
Belki de kaset senaryosunu yazanların, Mayıs 2010’da Gandi Kemal sloganlarıyla karşılanıp ‘Karaoğlan’ sunumuyla CHP’nin yarım asırlık iktidarsızlığını gidermeye talip Kılıçdaroğlu’na yükledikleri misyon belki de 12 Eylül 2010 referandumunda iktidarı biraz zorlamasıydı.
Amiyane tabirle masaya oturtması…
Pensilvanya’daki FETÖ elebaşısının son bir haftaya kadar sessiz kalıp, kamuoyunda referanduma ilişkin yüzde 52-48 gibi kritik rakamların telaffuz edildiği günlerde aniden yaptığı, “İmkan olsa mezardakilere bile ‘evet’ oyu verdirilmeli” mesajını bu çerçevede biraz daha düşünmek lazım.
O günlerde Gülen böyle bir açıklama için neden son haftaya kadar beklemişti?
O günlerde dönemin Cumhurbaşkanı dahil iktidarın kimi ağır topları neden ikircikli mesajlarla sürece gereken desteği vermemişlerdi?
Yoksa CHP’de yakalanan yükseliş ivmesi üzerinden birileri dönemin Başbakanı Erdoğan’ı bir şeylere razı mı etmişti?
Yüzde 38,5 ile biten 2009 seçimlerinden 1,5 yıl sonra kritik 2011 seçimlerinden 9 ay önce…
O referandumda ‘hayır’ blokunun kazandığını düşünün bir kez…
Erdoğan dönemi fiilen bitebilirdi.
Belki de birileri birilerini kasetle alaşağı edip birilerini bir şeylere ‘evet’ demeye mecbur bıraktı.
Baksanıza bugün 2010 referandumundan sonra Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’ya atananların yüzde 99’u meslekten ihraç edildi.
Filmlerden bildiğimiz kadarıyla Amerikan mahkemelerinde sık kullanılan bir söz var.
Başka sorum yok sayın hakim!…

Yanlış anlaşılmasın ‘Kılıçdaroğlu’nun gelişi FETÖ’nün planıdır’ demiyorum. FETÖ’nün planı Baykal’ın gidişidir. 18 yıllık iktidarın ardından yaşanacak ‘değişim’ havasının partiye ivme kazandıracağı, en azından bugünkü ‘sigorta’ konumunun ötesine taşıyacağıdır.
Öte yandan tamamen tahminimi söylüyorum. Bence FETÖ’nün CHP’nin başı için düşündüğü isim Mustafa Sarıgül’dü. 2009’da çıktığı parti kurma sürecini Türkiye Değişim Hareketi ile süsleyen ama ne hikmetse parti kurmak için verdiği tarihi 3 kez erteleyen son olarak Baykal’ın alaşağı edildiği CHP’nin olağan kurultayından 10 gün sonrayı yani Haziran 2010’u işaret eden Sarıgül…
O günlerde Sarıgül’ün Pensilvanya’ya gidip FETÖ elebaşı ile görüşmeler yaptığı da yazılıp çizilenler arasındaydı. Tabi ki o günlerde kimse Gülen için FETÖ elebaşısı demiyordu. ‘Hoceefendi’ demeyeni azarlıyorlardı hatta…
Neyse bugünlük bu kadar diyelim.