GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
22 Temmuz 2012 Pazar

Anayasa Mahkemesi'nde eylül sonrasını beklemek

30.03.2011 kabul tarihli 6126 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45 ve 46. Maddelerinde bireysel başvuru hakkı düzenlendi. 23 Eylül
2012 tarihinden itibaren AİHM’ sine başvurmadan önce Anayasa mahkemesine başvuru
yapmak gerekiyor. En son tüketilmesi gereken yasal yolların sonuncusu Anayasa Mahkemesi
oldu. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin yeni içtüzüğü de 12 Temmuz 2012 günlü ve 28351
sayılı Resmi Gazetede yayımlandı.
 
Türkiye’de kabul edilen yeni sisteme göre artık herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, 4 Kasım 1950 tarihli, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin
Korunmasına İlişkin Sözleşme (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu Protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yapabilir.
 
Neden sadece AİHS? Aslında temel insan hak ve özgürlükleri ile ilgili tüm ulusalüstü
sözleşmeler kararlarda dikkate alınabilir ve buna engel bir yorum da yapılmamalıdır.
 
Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru
yapılamayacak. Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında
bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamayacak. Kamu tüzel kişileri bireysel
başvuru yapamaz. Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir. Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla
ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamayacaklar.
 
Başvuru yapan kişinin ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda
öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan
önce tüketilmiş olması gerekiyor. Dolayısıyla, AİHM öncesi son merci Anayasa Mahkemesi
olmuştur. Eskiden iç hukuk mevzuatının tamamen tüketilmesinden sonra Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine doğrudan doğruya başvuru yapılıyordu. Artık Anayasa Mahkemesine
başvurmadan AİHM’ sine gidilemeyecek.
 
Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar, ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerdir.
 
Anayasa Mahkemesi Başkanı dört ay önce yaptığı bir konuşmada “kamu gücü tarafından
temel hak ve özgürlük ihlallerine karşı Anayasa Mahkemesine yapılacak bireysel başvuru
yolunu açan değişiklikler” için yeni sürecin umut verici olduğunu söylemişti.
 
Adalet Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumunda
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ, konuşmasında yargıda yaşanan en büyük
sorunlardan birisinin de “uygulama sürecinde yaşanan olumsuzluklardan kaynaklandığını”
ifade etmişti (2 Nisan 2012). Bu olumsuzlukların nedenlerden birisi olarak saydığı “evrensel
değerlere uzaklık yüzünden” uygulamada sorunların bulunduğuna ve bunun sonucu olarak
“toplumu ikna edecek güçlü kararların” çıkmadığına değinmişti.
 
Sayın Kılıç’ın bu konuşmasındaki tespite değinmek gerekiyor. Çünkü yaşadığımız yargısal
sorunlar, AİHM karalarındaki gibi ifade edersek eğer; idari pratik halini almıştır.
 
Anayasa Mahkemesi Başkanı, toplumu ikna etmeyen yargısal kararlar nedeniyle doğan
“boşluklar” yüzünden siyasetçilerin “yargısal sorunların çözüm yolu” olarak yeniden yasa
yapmayı seçmesini eleştirmişti. Siyaset kurumları, her seferinde, yargısal sorunları yasal
düzenlemeler yapılmak suretiyle çözmeyi alışkanlık edinmişti.
 
Yaşadığımız sorunlar Sayın Kılıç’ın bu tespitini doğrulamaktadır.
 
Yargıda ortaya çıkan yargısal sorunlar sadece yasaları değiştirmekle çözülmez. Çünkü
siyasal iktidar bilerek ve isteyerek ve hatta tasarlayarak kanun yoluyla yargısal sorunlara
neden olduğunu ve daha başında olacağını adı gibi biliyordu. İleri demokrasi dedikleri
demokrasi buydu ve kendisinin yarattığı sorunları çözer gibi yapmak, siyasal ve politik olarak
beslenmenin ve tek güç olmanın en iyi çözüm yollarından birisiydi.
 
Sorunları çözüm için yasaları değiştirmek, ortaya çıkan yargısal sorunları çözüyormuş
gibi yapmak suretiyle yargıdaki boşlukları yeni yasa değişiklikleri ile doldurmak istediler
ve bunu “başarıyla” uyguladılar. Siyasal iktidarın kendisi için “başarı” saydığı her yasa
değişikliği yeni yargısal sorunlar yarattı ve yaratmaya devam ediyor.
 
Sayın Haşim Kılıç’ın konuşmasına dönersek ve hatırlarsak eğer, ortaya çıkan boşlukların yasa
değiştirmek yoluyla çözülmesini “yargının yorum alanı daraltılmıştır” şeklinde yorumlamış
ve hatta “Bunu bir şekilde yargıya olan güvensizlik olarak da tanımlayabilirsiniz.” demişti.
 
Konuşmasında ön plana çıkan ve kamuoyun dikkatini çeken şu bölüm dikkat
çekiciydi: “Yargının hesabını veremediği sınır tanımaz uygulamaları ağır bedeller ödenmesi
sonucunu doğurmuş, anayasa ve yasalarda radikal değişimlerin yapılmasının haklı nedenini
oluşturmuştur. Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugünde
siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz.”
 
Şimdi bireysel başvururun yürürlüğe gireceği Eylül 2012 sonrası Anayasa Mahkemesi
kararlarını beklerken soru sormanın zamanıdır.
 
Söylendiği gibi sorarsak eğer; yargının hesabını veremediği “sınır tanımaz uygulamalar”
yüzünden ödenen ağır bedellerin ödenmemesi ve yargının siyaseti ya da siyasetin yargıyı
kuşatmasına izin vermemek için, insanların temel hak ve özgürlüklerinden herhangi birinin
kamu gücü tarafından ihlali iddiaları karşısındaki “yorumlarınız” nasıl olacaktır?
 
Yargısal sorunların çözümündeki çözümsüzlükler karşısında, 1963 yılında Ankara Sanat
tiyatrosunun ilk oyunu olarak sahnelenen Samuel Beckett’in eserini hatırladım.
 
“Godot’yu Beklerken”…