GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ANADOL
YAZARLAR
25 Ocak 2022 Salı

Amasız/fakatsız!

İşçiler, işsizler, çiftçiler, emekliler, esnaflar ve memurlar sürekli hale gelen zamların altında ezilir, “Geçinemiyoruz” feryatları arş-ı alaya çıkarken Cumhur ittifakı partileri hazine bulmuş gibi Sezen Aksu’nun beş yıl önceki şarkısına saldırdılar! Şarkıda geçen Adem ve Havva isimleri iktidar için can simidi oldu. Hayret ki ne hayret!

Bu şarkı bazı çevreler için rahatsız ediciyse neden beş yıl sonra akıllar başa geldi? Jeton mu geç düştü? Yoksa kafalara düşen saksının baş ağrısı bugün mü ortaya çıktı? Konuyu hukuken, ahlâken ve siyaseten açıklamak çok zor. Bir bardak suda koparılan fırtınayı beyaz camdan hayretle, dehşetle ve ibretle izleyen yurttaşların belleğine eski deyimler çağrışım yapıyor. İflas eden bakkalın bir şeyler bulurum umuduyla eski defterleri karıştırması gibi… Gerçekten durup dururken beş yıl önce bestelenmiş ve milyon kere çalınmış, söylenmiş “Şahane bir şey yaşamak” şarkısı neden o gün değil de bugün sorun haline getiriliyor? Kamuoyundaki genel kanı, ekonomik koşulların bunalttığı iktidarın gündem değiştirmesi çabası olduğu yolundadır. Toplumu ayrıştırmaktan medet umma amacını da göz ardı etmemek gerekir.

Olay hukuksal açıdan tam bir skandaldır! 12 Eylül öncesini anımsatırcasına devlete yardımcı olma savıyla ortaya çıkan bazı guruplar sanatçıların kapılarına gitmekte, tehdit etmekte toplumun huzurunu bozmaktadırlar. Amaçları insanları tedirgin etmektir; çevreye korku salmaktır. Dil kopartmak, beyne sıkmak ne demektir? Zaten kutuplaşmış olan toplumu biraz daha germenin sebebi nedir?

Ya seçildikten sonra tarafsızlık yemini eden Sayın Cumhurbaşkanının hem de camide mikrofonu imamın elinden alıp topa girmesine ne demeli? Bu davranış sokağa çıkanlara cesaret vermez mi? Eğer ortada bir suç varsa devletin savcısı, yargıcı mahkemesi yok mu? Bu yargısız infazın ülke içinde ve dışındaki olumsuz yansımaları devlete zarar vermez mi?

Neresinden tutarsak tutalım olan bitenlerin, demokrasimizi, hukukumuzu ve huzurumuzu zedelediği açıktır.

Bilinen ve anlamı yüksek cümleyi tekrarlayalım. “Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı yapılmış sayılır!” Kaldı ki ülkenin önemli bir sanatçısını linçe tabi tutmak, onu ve kimseyi dinlemeden karar vermek korkutucu bir gelişmedir, hukuk kurallarını paspas gibi çiğnemektir! Türkiye’nin dünya ölçeğindeki saygınlığına gölge düşürmektir.

Bu nedenle bir hukukçu olarak Sezen Aksu’ya yapılan bu haksız ve adaletsiz muameleyi amasız/fakatsız kınıyorum; bunu bir yurttaşlık görevi sayıyorum.

***

Şimdi de madalyonun öbür tarafına bakalım. Ekranlarda ve köşe yazılarında olayı benim gibi “Amasız ve fakatsız” kınayanlara “Ama” deniyor. “Siz Sezen Aksu’nun 12 Eylül referandumundaki ‘Yetmez ama Evet’ kafilesine katılmasından söz etmeyin!”

Sezen Aksu’nun “İki cihanda da lekeli” olarak tanımladığı bir yurttaş olarak bu sözlerini anımsattığımızda “Fakat” diyorlar “Şimdi sırası değil!” Arkadaşlar, görmüyor musunuz Sezen Aksu’ya yapılan haksızlığı amasız fakatsız kınıyorum. Herhangi bir ilâve yapmıyorum. Ancak siz, Türkiye’yi bir tek adam devleti haline getiren, yargısını Fethullah Gülen denilen CİA ajanına anahtar teslimi bırakan, ordusunu ışık evlerinde devşirilen sözde subaylarla dolduran, lâiklikten uzaklaştıran referandumun utanç kampanyasını unutmamı istiyorsunuz.

İktidarın altına zırhlı araç tahsis ettiği alçak savcı Zekeriya Öz ve suç ortağı yargıçların canına kıydığı, yuvalarını dağıttığı Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk sanıklarının belleklerden silinmesini istiyorsunuz. “Unutulma Hakkı” bazı internet kullanıcıları için geçerlidir. Türkiye’yi demokrasiden tek adamlığa götüren bu referandumda olan bitenleri unutmamızı isteyemezsiniz!

Kaldı ki ne Sezen Aksu ne de bu cehennemin taşlarını döşeyenler bugüne dek bir tek özür dilemediler. Saraya bir telefon kadar yakın şahsiyetlerin, kendi neden oldukları bu kaosun sorumluluğunu üstlenmeleri durumunda elbet yapacak bir şey yoktur. Örneğin, edebiyatımızın önemli adı Adalet Ağaoğlu 1 Mart 2016 günü “12 Eylül referandumunda evet dediğim için pişmanım, enayilik etmişim” diyerek vicdani sorumluluğunu yerine getirmiştir. Bugün aramızda olmayan “Fikrimin İnce Gülü” yazarını amasız/fakatsız saygı ile anıyorum.

Bu görevi bilerek ve isteyerek yerine getirmeyenleri amasız ve fakatsız anmamızı istemeye kimsenin hakkı yoktur!

Onlara yapılan haksızlıklara amasız, fakatsız karşı çıkmak ve onları savunmak başka, onlara “Unutulma hakkı” tanımak başkadır.