GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ANADOL
YAZARLAR
21 Kasım 2021 Pazar

Eğitim parasız olmalı…

Bir ay önce, 13 Ekim 2021 tarihini taşıyan gazeteler Afyon’da yürek burkan trafik kazasını okurlarına duyuruyordu. Ortaokul öğrencilerini taşıyan araç mıcırlı yolda ağaca çarparak takla atmış beş öğrenci ölmüş dördü de yaralanmıştı. Kurtulan yavrularımızdan biri aracın bozuk kapısının iple bağlanarak kapanabildiğini söylüyordu.

Haberi okurken belleğim gerideki yıllara gitti. 10 Eylül 2008 günü Aliağa ilçesine bağlı Kapıkaya köyünden kalkan taşımalı eğitim aracı aldığı öğrencileri Yenişakran beldesindeki ilkokula götürürken dere yatağına yuvarlanmış dört öğrenci olay yerinde can vermiş, 26 öğrenci de yaralanmıştı.

İzmir Milletvekili olarak köydeki cenaze törenine katılmak üzere yola çıkmıştım. Üzerinde ot bitmeyen taşlık arazide ilerlemiş ve bozuk yollardan geçerek adı üstünde Kapıkaya köyüne ulaşabilmiştim. Sıralanan tabutların önündeki ana babalar çaresizlik ve dışarıya vuramadıkları isyan duyguları içinde sessizce gözyaşı döküyorlardı. Kazada iki yavrunun başları kopmuş, küçücük vücutlarından ayrılmıştı. Olayı soruşturduğumda öğrencilerin kemersiz olduğunu ve aracın bu iş için gereken koşulları taşımadığını öğrenmiştim.

Ankara’ya dönünce dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Baş’a durumu anlatmış, ilçe milli eğitim müdürlerinin ve diğer görevlilerin ihalelerde ahbap çavuş ilişkileri ile durumu idare ettiklerini, taşımalı öğretim işine özen göstermediklerini söylemiş, gerekli önlemleri almasını istemiştim. Bu önerilerimin havaya atılmış yumruk gibi boşa gittiğini söylemeye gerek yol elbette. 2002’den 20020’ye kadar AKP iktidarı tam yedi adet Milli Eğitim Bakanı değiştirmişti! Üstelik göreve gelen her bakan, işe başlarken kendinden öncekiler sanki başka partilerdenmiş gibi yeni bir programla reform ve atılım yapacağını söylüyordu.

***

Önce şunu saptamakta yarar var. Özellikle ilkokullarda “Taşımalı Eğitim” uygulaması hem eğitimimiz hem de ülkemiz için tam bir felâket olmuştur. Neymiş efendim, köyler hızla boşalıyor ve öğrenci sayısı azalıyormuş! Ciddi bir eğitimcinin bu mazerete sığınması olası değildir. Öğretmen sadece okulun değil köyün de öğretmenidir de ondan! Köyde beş öğrenci kalsa bile sosyal bir hukuk devleti oraya öğretmen atamak zorundadır. Öğretmen okula gözü gibi bakacak, her 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim günü öğrencilerin ve köylülerin katılımıyla bayrak töreni yapacak, o köyde üniter devletin, eğitim birliği ilkesinin varlığını kanıtlayacaktır. Sadece öğrencilerin değil köy halkının sorunlarıyla da ilgilenecek, çözümü için çare arayacaktır!

Geçmiş iktidarlar, köydeki muhtar/öğretmen/imam üçlüsünden birini yani öğretmeni çekerek yerine “Taşımalı Eğitim” modelini getirmişlerdir. Daha AKP iktidara gelmeden 2000 yılına kadar yaklaşık 15 bin köy okulu kapatılmıştı! 27.998 okuldan 635.721 öğrenci merkez okullarına taşınıyordu. Artık 15 bin köyde ulusal bayramlarda İstiklâl Marşı söylenmiyor, bayrak töreni yapılmıyordu! Köyler ekonomik, sosyolojik, kültürel ve siyasal anlamda muhtar ve imamlara teslim edilmişti! Varın bunların üstüne 4+4+4 AKP eğitim modelini koyun ve hali pür melâlimizi seyredin!

***

Bakın altında Türkiye’nin de imzası bulunan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 26/1. Maddesi ne diyor: “Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel öğretim aşamalarında

parasızdır. İlk öğretim zorunludur. Teknik ve mesleki eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim yeteneğe göre herkese eşit olarak sağlanır.” Çağdaş ülkeler yıllar önce aklın ve bilimin ışığında eğitim sorununu çözmüşlerdir. Sağlam bir sekiz yıllık eğitimin üstünde çok önem verdikleri lise ve gymnasiumlar (jimnazyum) oluşturmuşlardır. İsviçre, Hollanda, İsveç, Avusturya ve Almanya gibi ülkelerde bulunan ve öğrencileri üniversiteye hazırlayan bu okullarda, 12 veya 13. Sınıfın sonunda ancak “Abitur” denilen bitirme sınavını başaran kişi üniversiteye girmeye hak kazanır. Normal liseleri bitirenler ise uzmanların saptamasıyla ara mesleklerin eğitimine yönlendirilirler. Kısaca bu ülkelerde mükemmel bir eğitim planlaması sonunda hangi üniversiteden kaç kişinin mezun olacağı, kaç kişinin hangi meslek dalında yetiştirileceği belirlenir.

AKP iktidarının her ilde esnafı memnun etmek ve ekonomiye canlılık kazandırmak için açtığı üniversite ve yüksek okulların uluslararası eğitim ölçülerine göre hiçbir değeri yoktur. Siyasal amaçla ve diploma vermek için oluşturulan bu kurumlardan mezun olanlar da iktidara bumerang gibi geri dönmüşlerdir. Şimdi atanamayan öğretmenler, sağlıkçılar, haritacılar, veterinerler ve diğer mezunlar AKP’yi zorlamaktadırlar. Atama istemlerini AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan “Devlet her üniversite mezununa iş bulmak zorunda değildir” diyerek karşılamaya çalışmıştır. Buna karşın eğitimciler, veliler ve öğrenciler “Madem bu kadar meslek sahibine ihtiyaç yoktu; o zaman bu okulları niye açtınız?” diye sormakta ama yanıt alamamaktadırlar.

AKP iktidarı eğitimimizi içinden çıkılmaz hale sokmuştur. Eğitimci olmadığım için çizmeyi aşmak istemiyorum. Ama ülkemizin başarılı, yetenekli, deneyimli eğitimcileri ve öğretmen örgütleri çözümler önermekte ve doğru yolu göstermektedirler. Çare, önce iktidarın değişmesi; sonra da parasız eğitimin yürürlüğe sokulmasıdır!

Bu durumda muhalefet partilerine, özellikle CHP’ne çok önemli görevler düşmektedir. CHP kuruluşundan bu yana eğitime verdiği önemi kanıtlamış bir partidir. Eğitim Birliği yasasını çıkarmış, üniversite reformunu gerçekleştirmiş, Hitler Almanya’sından kaçan bilim adamlarına kucak açmış ve onlardan yarar sağlamış bir partidir. Köy Enstitüleri gibi dünyaya örnek bir kurumu ülkemize kazandırmıştır. Hasan Ali Yücel gibi bakanlar, İsmail Hakkı Tonguç gibi eğitimciler çağdaş Türk eğitiminin simgesi olmuşlardır. CHP devraldığı böyle bir mirasın gereğini yapmalıdır. Savaşta canını ve kanını istediği yurttaşlara barışta tüm eğitim olanaklarını sunmalıdır. Bu da ancak “Parasız Eğitimle” gerçekleşebilir. Ders kitabı, araç ve gereçlerinden ilk, orta ve yüksek öğrenime uzanan bütün okullar, yurtlar ücretsiz olmalıdır. Devletin ücretsiz bilgisayar vermediği tek öğrenci kalmamalıdır. Partinin mevcut programı da bunları uygulamaya elverişlidir. CHP erken veya normal seçimlerden önce ve şimdiden parasız eğitim programını seçmene ve halka müjdelemelidir. Yazılı ve görsel basının ürettiği saçma sapan konular, polemikler bir yana itilmeli, yaşamını güç koşullarda sürdüren halkın gerçek gündemine dönülmelidir.

Pekiyi özel okullar ne olacak?” Bu sorunun yanıtı da basittir. Bir kuruş devlet desteği almadan kendi öz sermayesi ve kaliteli eğitimiyle ayakta kalabilen eğitim kurumları da elbette toplumda saygıdeğer yerlerini koruyacaklardır. Tartışmaya bile gerek yok!