GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
2 Ekim 2011 Pazar

Yuha çekmek

Cumhurbaşkanı, 1 Ekim 2011’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 üncü Dönem İkinci Yasama Yılının açılışındaki konuşmasında, hukukun üstünlüğünün demokrasinin en temel ve vazgeçilmez ilkelerinden biri olduğunu, “siyasi üstünlük mücadelesinin bir aracı” olmadığını söylediler. Hukuk, adalet ilkesini gözetmelidir.
 
Cumhurbaşkanına göre, hukukun, insan hayatını ve onurunu el üstünde tutan bir özelliği olmalıdır, haksızlık ve adaletsizlik hukuk kılıfına sarılmamalıdır.
 
“Hukuk devleti ilkesinin ve hukukun üstünlüğü idealinin de nihai hedefi, esasen adalet talebinin karşılanmasıdır. Adalet talebinin karşılanması, devletin bütün organlarının, bu organları oluşturan kurumların ve bu kurumlarda görev yapanların tamamının ortak sorumluluğunudur.” 
 
Dolayısıyla, klasik hale gelen, “bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi, demokrasinin ve hukuk devleti ilkesinin vazgeçilmez şartlarından biridir” cümlesinin Cumhurbaşkanı tarafından bir kere daha söylenmesine şaşmamak gerekiyor. Çünkü bu “şart”; hukukun üstünlüğü temelinde görev yapan, insan onurunun korunmasını ve adaletin gereği gibi sağlanmasını hedefleyen bir yargı sistemini fiilen yaşama geçiren demokratik, laik hukuk devletleri için geçerli olan bir şarttır. Aksi takdirde, sözde kalırsa, sadece laftır.
 
Cumhurbaşkanı konuşmasında, yargının gücüne duyulan “güven” duygusuna değindi.  
 
Diyor ki; “ Yargı mercileri, haksızlığa uğradığını düşünenlerin son umut kapısıdır. Hukuka sığınanların umutlarının yıkılması, devlete duyulan güveni sarsar. Yargının adaletli davranmadığı yönünde yaygın bir kanaat oluşursa, toplum vicdanında kapanması zor yaralar açılır ve güven duygusu kaybolur.” Cumhurbaşkanının bu söylediklerine şaşırmamak ve hatta alkışlamak gerekir. Nitekim konuşmanın ardından TBMM’den alkış sesleri yükseldi.
 
Ama benim memleketimin mahkeme salonlarından da “yuhhhh” sesleri yükseliyor.
 
Cumhurbaşkanı tarafından bu konuşma yapıldığı sırada TBMM’nin üyesi olan CHP’den 2, MHP’den 1 ve BDP’den 5 “vekil” cezaevinde. Milletvekilleri Mustafa Balbay (İzmir), Mehmet Haberal (Zonguldak), Engin Alan (İstanbul), Kemal Aktaş (Van), Gülser Yıldırım (Mardin), İbrahim Ayhan (Şanlıurfa) ile Faysal Sarıyıldız ve Selma Irmak (Şırnak) cezaevinde oldukları için Mecliste yoklar ve 01.10.2011 tarihli Meclis oturumunda yemine davet için “usulen dahi”, adları bile okunmadı.
 
Milletvekilleri olarak seçilmişler ama cezaevindeler. Mecliste yoklar, olamıyorlar. Mecliste olmadıkları gibi Cumhurbaşkanının konuşmasında da “yoklar”…Cumhurbaşkanı, TBMM üyelerinin cezaevinde olmasını eksiklik saymadığı gibi, sekiz eksik milletvekili ile toplanan Genel Kurul’u açış konuşmasında “uzun tutukluluk hali” süren milletvekillerini yok sayıyor.  
 
Cumhurbaşkanı “uzun tutukluluk” halinin fiili cezaya dönüşmesinden yakınıyor ve “adaletin tecellisine” mani olan durumlardan “bir durum olarak” gördüğü bu durumun, mahkemelerin önündeki aşırı iş yükü ve personel eksikliğinden kaynaklandığını söylerken, bal gibi yanılıyor. Çünkü demokratik bir toplumda mahkemelerin yürüttüğü yargılamalarda kamuoyu ve sanık nezdinde “güven uyandırması” gereklidir ve adil yargılanma hakkının bir sonucudur. Hak ihlallerinin mazereti aşırı iş yükü ve personel eksikliği ile açıklanıp savunulamaz.
 
Sanıklar ve kamuoyu nezdinde, mahkemelere duyulması gereken “güven” sorgulanmalı ve eğer varsa “güvensizlik” nedenleri ortadan kaldırılmalıdır. Tıpkı Cumhurbaşkanının açış konuşmasında ifade ettiği gibi; yargı mercileri, haksızlığa uğradığını düşünenlerin son umut kapısıdır. Hukuka sığınanların umutlarının yıkılması, devlete duyulan güveni sarsar.
 
TBMM açılışından bir gün önce, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ın yargılandıkları davanın 138 inci duruşmasının görüldüğü 30 Eylül 2011’de Mahkeme tutukluluk hallerinin devamına karar vermiş. Salondaki izleyiciler de bu kararı yuhalamışlar… Hoşnutsuzluğun ve öfkenin anlatımı ve protestosu olan “yuha çekmek”, beğenilmeyen herhangi bir durum karşısındaki haykırmadır. Mahkeme kararları “yuhalanarak” protesto edilmez. Bu kuraldır ama eğer “yuha çekilmiş” ise nedenlerini bilmek ve sorunu çözmek çok daha önemli olabilir.     
 
Cumhurbaşkanı, mahkeme salonlarından yükselen “yuhhh” seslerini duymuyor.
 
Sayın Cumhurbaşkanı, “yargının adaletli davranmadığı yönünde yaygın bir kanaat oluşursa, toplum vicdanında kapanması zor yaralar açılır ve güven duygusu kaybolur” cümlenizin altını çizerek ifade etmek isterim ki; milletin iradesi ve oylarıyla seçilmiş milletvekillerinin bulunmadığı bir Meclis, açış konuşmasında belirttiğiniz nitelikte bir Anayasa yapma kudretinden yoksundur.