GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
18 Eylül 2011 Pazar

"Ne kadar iyi olunursa..."

Doğan Yurdakul’a eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı diliyorum.
 
Doğan Yurdakul, 7 Mart 2011 tarihli “tutuklama” kararı ile altı aydan beri tutukludur. Üç gazeteci, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Doğan Yurdakul Silivri Cezaevinde aynı koğuşta kalıyorlar. Ahmet Şık ve Nedim Şener tutuklandıklarında, gazeteciler fark etti; tutuklananlar gazeteci…
 
Gazeteciler, tutuklanan gazeteci Doğan Yurdakul’un pek farkına varmadılar. O da gazeteciydi ama 2011 yılının Mart ayında, birkaç gözaltı haberi, birkaç tutuklama haberi, biraz özgeçmiş ve çalıştığı yerler, devlet aleyhine önceki faaliyetleri ve sonuçta tutuklu olarak Silivri Cezaevinde… Eşinin vefatı nedeniyle yeniden haber oldu ve köşe yazılarına alındı.
 
Altı ay sonra gelen iddianame…2,5 ay sonrasına verilen duruşma günü.
 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK.'nın 250. Maddesi ile yetkili bölümü) tarafından hazırlanan 2011/ 425 nolu ve 26.08.2011 tarihli iddianamenin beşinci sırasındaki şüpheli Şükrü Doğan Yurdakul’dur. İddianamenin iddiasına göre; “…şüpheli Şükrü Doğan Yurdakul'un;
-Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyesi olduğu, şüpheliler Yalçın Küçük ve Soner Yalçın'dan almış olduğu örgütsel talimatlarla örgütün amaç ve stratejileri doğrultusunda faaliyet yürüttüğü, medya imkânlarıyla kara propaganda ve toplumu yanlış bilgilendirme faaliyetlerini icra ettiği,
-Kaos ortamı oluşturmak amacıyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği,
-Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettiği anlaşılmakla,” hakkında dava açıldı.
 
Yurdakul için 7,5 yıl ile 15 yıl arasında cezalandırma isteniyor ve artı olarak halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve aşağılamaktan dolayı bir yıldan üç yıla kadar, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçundan ise altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması talep ediliyor.
 
Doğan Yurdakul, tutuklulukta geçen altıncı ayın sonlarına doğru eşinin kanserden ölümü nedeniyle “haber” oldu. Hem kendisi, hem de eşi köşe yazılarına alındı. Herkes eski “dostluklarını” anımsadı. Bir zamanlar onunla dost olanlar arasında, şimdiki durumu yüzünden dostluklarını unutuverenler oldu. Dün, Doğan Yurdakul olan Doğan Yurdakul, bu gün tutuklu bulunduğu cezaevinde kimseden bir şey istemedi. İki günlük izinle eşinin cenaze törenine katıldı. Eşini toprağa verdi, mezarına toprak attı. En acılı günlerinden birisi olan eşinin cenaze töreninde gelenlerin elini sıktı. İzin günlerinde dikkatli davrandı. Kendisinden sonra bu “hakkı” kullanacakların haklarına zarar getirmemek için…
 
Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Nasılsınız, iyi misiniz?
 
“…ne kadar iyi olunursa o kadar iyiyim. ”
 
17 Eylül 2011 tarihli Cumhuriyet gazetesinin 4. sayfasında yer alan haber başlığı “Ne kadar iyi olunursa.” Haberde, tutuklu olarak cezaevinde “eşinin ölümünü televizyondan öğrenen” Doğan Yurdakul’un yazdığı mektubunun bir bölümü…
 
“ …Dokuz gündür acı içinde bu haberi bekliyorum, kendimi oldukça hazırlamışım, ne kadar iyi olunursa o kadar iyiyim. Bunu söyleyebildim ilk taziyeyi aldığım sevgili koğuş arkadaşıma. O sırada televizyonda geçen alt yazı eşimin gece yarısı 02.50’de hayatını kaybettiğini bildiriyordu. Ahmet’e (Şık) gece o saatte kalp ağrısıyla uyandığımı söyledim. Hapiste olan insan, eşinin ölüm haberini bile yarım gün sonra alabiliyor… Altı buçuk aydır tutuklu bulundurduğum Silivri’de bir yandan yoğun bir sözlük çalışması içindeyken bir yandan da yavaş yavaş anılarımı yazmaya başlamıştım. Meğer o anılarımı yazmaya yaşantımın başından değil sonundan başlayacakmışım. Tutuklandıktan sonra onu ilk ve son kez nisan ayı başındaki açık görüşte gördüm. Görüşe gelirken (kemoterapi yüzünden saçları döküldüğünden kullandığı) peruğun firketeleri ve sutyenindeki metalin sinyal vermesi yüzünden çok eziyet görmüştü. Bu zulmü tekrar çekmemesi için bir daha gelmemesini rica ettim. Zaten o görüşten sonra yürüyemez oldu, kemik metastazı yapmıştı, hastaneye yattı. Sonra da durumu hep kötüye gitti. Kaçınılmaz sona gidişimizi, cezaevinden adım adım izledim…”
 
Türkiye’de “tutuklama müessesesi” tutukludur. Bu durumdan kim sorumludur?
 
Yasama mı, yani birinci güç mü sorumludur? İkinci güç, yürütme. Ne nedenle tutukluluk hali bakımından sorumlu tutulabilir acaba? Üçüncü güç ise yargıdır. Tutukluluk hali ve tutuklama tedbirinin uygulanmasında dolayı günahının çok olduğunu bilmeyen mi var?
 
Dördüncü güç için, “basın” derler. Benim haddim değil kuşkusuz sitem etmek. Sen kimsin derler, kızarlar ama aynı mahallenin çocuklarıyız… Eşinin ölümü yüzünden haber olan ve fark edilen Doğan Yurdakul gibi diğer gazeteciler, “gazeteci” değiller mi?
 
Farkında mısınız, meslektaşlarınız gazeteciler, gazetecilik yaptıkları için “tutuklu” ?