GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Rifat ÖZER
YAZARLAR
8 Ekim 2023 Pazar

Yönsüzler

Klasik tanımlamadır insanın beş duyusu : görme, işitme, tad alma, koku ve dokunma gibi…Bunların arasında olmayan bir duyu daha var ki… O da yön duyusu!

Kimileri bir yere gitmekle, orayı belleğine kaydeder, her zaman bulabilir. Kimileri bir gittiği yere, bir daha gitmek istese de bulamaz. Çünkü dikkat etmemiş, görsel belleğine kaydetmemiştir. Ama, olayın da zeka sorunuyla ilgisi yoktur. Dikkat ve önemseme konusudur…

***

Tabii, yön duygusu zayıflığının faydaları olduğu gibi, zararları da var…

İtalyan Yazar Umberto Saba, arkadaşı İtalyan film yönetmeni Sergio Solmi’nin yön duyusunu, ‘Kestirmeler ve Kısa Hikayeler’ de anlatıyor;

Yön duygusu olmadığından olsa gerek ki, yanlış yollara sapar… o yüzden de her zaman randevularına, tramvaylara, trenlere geç kalır. Bu kusurundan ifrit olmalı ki, defalarca onu azarladığından söz eder…

Bir gün faşist Nazistler tarafından tutuklanır ve bir yere götürülür… Tutuklu bir süre sonra tuvalete götürmelerini ister, bir nöbetçi gözetiminde götürülür. Nöbetçi, tuvaletten çıkmasını bekler bekler… çıkmayınca da sıkılır gider. Tutuklu tek başına hücresine dönmeye çalışırken, bilmeden yanlış yola sapar, gider gider, bir de bakar ki hapishanenin çıkışındadır!

O zamandan beri de hiç bir Nazist, onu bir daha göremez…

Kör istemiş bir göz… Allah vermiş iki göz!

***

Bir arkadaş Karşıyaka Bostanlı’da otururdu. Evine gitmek için otobüse biner, Kağıtçı durağında iner, durak arkasındaki sokağa girer, doğru yukarı doğru yürür, bir sol bir sağla, evinin tam önüne çıkardı…

Genelde sanki para bulacakmış gibi yere bakar, kafası bir şeylerle meşgul olduğu için sağı solu görmeden yürürdü. Bir gün durağı kaçırma telaşı ile otobüsün ziline bastı ve farkında olmadan bir önceki durakta indi…

Hep yaptığı gibi, durak arkasındaki sokağa girerek yürümeye başladı... Başka sokak olduğunu fark bile etmedi. Zaten sahile açılan sokaklar da birbirine benzerdi… Estetikten yoksun tip imar yönetmeliğe göre yapıldığı için de binalar, sokaklar, hatta kentler zaten hep birbirine benzerdi!

Kendi evinin önüne değil, başka bir evin önüne çıktı. Yanlış sokağa girdiğini ancak o zaman anlayabildi! Evini aradı aradı… ama bir türlü bulamadı. Bir ara başını kaldırınca ne görsün : evinin tam da önündeydi. Çocuklar gibi sevindi. Kaybolmaktan kurtulmuş evini bulmuştu…

Mal bulmuş mağribi gibi!

***

Karşıyaka’nın bir de Yalı Mahallesi var, ama yalısı falan da yok. Eskiden deniz kıyısına yakın olduğu için adını Yalı koymuşlar… 100 yıl kadar önceleri burası sahilin hemen kıyısında yer alırmış. Nüfusun artması, doldurma ve betonlaşma nedeniyle de denizden giderek uzaklaşmış…

Eskiden oralarda tek ve iki katlı gecekondu niteliğinde evler vardı. Daha çok yoksulların oturduğu yerdi… Zaman içinde büyük bölümü kentsel dönüşüme uğramıştı. Ama dönüşümden nasibini almayıp halen burada yaşayan kimi Roman vatandaşlar da vardı…

Bir gün bir arkadaşla, buradan Şemikler’e gitmek istedik. Ben, ‘buraları iyi bilirim, kestirmeden gideriz’ dedi, öne düştü. Gittik gittik de atların arasına düştük! Meğerse yolu ve yönü şaşırmıştı… Demiryolundan metro istasyonuna atarak, kendimizi kurtardık!

***

En fazla yönsüzler de siyasette bulunan yönsüzler… 1996’larda bir milletvekili vardı.

Bir ayda üç defa parti değiştirdiği için ‘Fırıldak Kubi’ ünvanını kazanmıştı!

İnsanın zaman içinde fikri değişirse, parti değiştirmesi normal karşılanabilir elbet… Ama, parti değiştirdiği için fikri de değişirse, bunlara fırıldak değil, vantilatör bile denir! Hele de, sol ya da sosyal demokrat bir partiye… Karşı kesimden kırmızı dipli mumla davet edilip de, semere bitince gidenler de varsa ki… var, bunun tekrarı daha da vahim!

İyi Pazarlar…