GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
13 Mayıs 2016 Cuma

Türkiye artık o bildiğimiz Türkiye değil

Bu ülkede iktidar sorunu yok. İktidara verilen destek, yüzde elli seviyesinde seyrediyor. Yetmiş yıldır sağ iktidarlardan desteğini esirgemeyen toplum, muhafazakârlarla bütünleşen islamcı harekete de destek vermeyi sürdürüyor. Desteğin temelinde yatan, iktidarın ekonomi yönetimindeki performansını da görmek gerekir. Fakat bu durum, iktidara gelenlerin fazlasıyla sorunlu olduğu gerçeğini değiştirmiyor; Cumhuriyet’in getirdiklerinden laisite, parlamenter sistem, hukuk devleti, aydınlanma düşüncesi, kamusal yaşam normları, tarih tezi ile sorunlu olduklarını hiç gizlemediler.
Yeni muktedirler kendi yolunda yürüyor; “Durmak yok, yola devam!” şiarından asla taviz vermeden... İslamcı iktidar zümresi, İslam devletini ve islami kamu düzenini inşa etmekten bir an bile geri durmadı. Hal böyle iken, İslamcıların kendi aralarında gerçekleştirdikleri nöbet değişimleri nedense meselenin aslı gibi anlaşılıyor. Oysa Erdoğan ve AKP’nin islamcı kadroları, “Yeni Türkiye” idealine sonuna kadar bağlı.
“Yeni Türkiye” tanımında, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinin ve kurucu iradenin yeri yok. Doğulu kimlik öne çıkarılıyor. Türkiye’nin tarihsel ve sosyolojik yapısı yeniden tarif ediliyor, 600 yıllık Osmanlı etkisinin belirleyici rolünün altı çiziliyor.
Lakin Osmanlıcılık ve Selefilik üstünde yükselen “Yeni Türkiye” fikri çok çetrefil sorunlar barındırıyor. Gerek izlenen yeni devlet politikası gerek öngörülen kamu düzeni, gerekse dış politika, toplumun yarısı tarafından benimsenmiyor. Normal koşullarda sistemin tolere ettiği bu tablo, Cumhuriyet’in dönüştürüldüğü koşullarda devlet krizine yol açma potansiyeline sahip. Ve Türkiye tam da böyle bir krizin eşiğine varmış bulunuyor. Kritik eşik, belki de bu yıl aşılacak. Otokrat bir islamcının ülkeyi gönlünce yönetmesine yol verecek nihai düzenlemeleri yapmak üzere islamcılar hareketlendi.
Toplumun diğer yarısı ise, dayatılan değişim ve dönüşümü son derece netameli buluyor, itiraz ediyor.

Evet, ülkede olan bitene toplumun diğer yarısından ciddi itiraz var. Fakat bu itirazı toplumsal alanda etkili biçimde dile getirmesi ve siyasal çözümler üretmesi beklenen siyasal partilerde sorun var.
Küreselleşmenin getirdiklerinden postmodernist düşüncenin insan hakları ve özgürlük meselesini ele alış biçimi, çözüm üretmekten ziyade Pandora’nın kutusunu açmakla sınırlı kaldı. Etnisite ve din gruplarının hak ve özgürlüklerini önceleyen liberal politikalar, doğal olarak, ulusal politikalara dayalı sistemi eleştirirken, ulus devletlerin durumunu da tartışmaya açtı. 
Türkiye’de, ulus devletin tartışıldığı koşullarda islamcı arayış ve yönelişlere karşı çıkmak, muhalefet hareketini kendi içinde böldü. Ulusalcı tezler ile sol tezler birbirini dışladı. Muhalefet bütünlükten yoksun kaldı. Bu yüzden, muhalefet, İslamcı yayılma karşısında yeni şeyler söylemekte zorlanıyor; Dahası, statükoyu savunmakla suçlanıyor. Muhalefette tam olarak sorunun ortaya çıktığı yer, burasıdır.

Muhalefetin nelere karşı çıktığını anlayabiliyoruz, burada bir sorun yok. Lakin ceberut devlet ve çöken kamusal alana dair tartışmak ve yeni şeyler söylemek konusunda hayli tutuk davranan muhalefet, topluma güven vermekte çok zorlanıyor. 
İslamcılar, devletin ve kamusal alanın sorunlu olduğunu, çözümün islamda olduğunu, yüksek sesle dile getiriyor ve kamusal alanı İslamlaştırıyor. Buna karşılık, muhalefetin ne dediği pek anlaşılmıyor. “Eskisi gibi devam etsin” demenin ise artık toplumda fazla bir karşılığı yok.

Bugünün dünyasında, küreselleşme bağlamında ortaya çıkan sorunları ele almak ve çözüm yollarını konuşmak için, meseleler üstüne yeniden düşünmek ve her şeyi yeniden söylemek gerekiyor. 
Yeniden söylemek gerekiyor, çünkü bilişim devrimi dünyayı hızla dönüştürüyor.  Eski bilgilerimiz ve bakış açımız bu dönüşümü anlamaya yetmiyor.
Ve gördük ki yaşanan dönüşüm sürecinde, İslamcıların yaptığı tahliller ve önerdiği çözümler daha ziyade sorun yaratıyor. Yaptıklarından, ettiklerinden biliyoruz ki onların hayata katabileceği bir şey yok. Fakat eksiltebilecekleri çok şey var.
İslamcıların yapabileceğinin maksimumu, Erdoğan’ın eline bir sopa verip, İslamlaştırma sürecini hızlandırmak…
Durum tatsız. Ama hiç değilse şunu biliyoruz; doğru muhalefet soldan gelecek. Ancak solun da yeni bir dil kurması gerekiyor.