GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
1 Ocak 2024 Pazartesi

Şu çılgın Türkler!

Türk Edebiyatı’nın...

Yakın geçmişte rekorlar parçalayan şah eseridir...

“Şu Çılgın Türkler...”

10 yıl önce aramızdan ayrılan Turgut Özakman’ın...

Bu şanlı Millet’e unutulmaz hediyesidir...

Okurken heyecanlanır...

Bazen gözyaşlarınızı tutamazsınız...

Yüreğiniz pır pır eder her sayfada...

Gözleriniz yorulsa da...

“Şu Çılgın Türkler” kitabının son yaprağına yaklaşırken...

Üzülmeye başlarsınız...

“Aman bitiyor...” dercesine...

Bir ulusun...

1921-1922 yıllarındaki Kurtuluş Mücadelesi'ni...

Başka hiçbir yazılı eserde...

Bu kadar şahane...

Bu kadar duygu yüklü...

Bu kadar gerçekçi...

Okumanız mümkün değildir...

Çünkü...

“Şu Çılgın Türkler...”

Tam bir asır önce...

Dünyaya meydan okuyan...

Pervasız (korkusuz) göğsü iman dolu bir milletin...

Başkaldırı haykırışıdır...

Bugüne kadar “masal” gibi geldi...

“Kahraman” lakabımıza...

Bir de çok yakışan...

“Şu Çılgın Türkler” eklendi...

Bi’daha değişmedi...

O destansı romanın ilk baskısı...

2005 yılında gerçekleşti...

18 yılda...

“500” kez basıldı...

Yıllarca liste başı oldu...

Bugüne kadar “tahmini” dört milyon adet satıldı...

Yarısı kesin korsan!

Olsun varsın...

Hala vitrinlerde ya...

Hala satılıyor ya...

Hala bi’çırpıda gözyaşlarıyla okunuyor ya...

Ve dahi...

Hala kalbimizin hızlı hızla çarpmasına neden oluyor ya...

Bundan güzeli olabilir mi?

O bir destan...

Ve hep öyle kalacak...

*** 

Zaman tünelinden...

Hayli gürültülü bir geceden bugünlere geçiş yapıyoruz...

Sakince... Gururla... Onurla... Gülümseyerek...

Bi’kez daha...

Hayırlı sonuçlar elde etmek adına...

Nasıl da...

Bi’saat içinde...

“Ah, Şu Çılgın Türkler!” dedirtiverdik yaşlı dünyaya!

Geride bıraktığımız Cuma gecesi...

100 yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti’nin...

En anlamlı takvim yapaklarından biri olarak tarihe geçecek...

Çünkü...

Bunca moralsizlik...

Bunca pahalılık...

Bunca kasvet...

Boğazımızı sıkıp...

Hayatımızı zehir ederken...

İki şanlı futbol takımımızın...

Parası bol çöl bedevilerine sergiledikleri...

Bu “sert gerçekçi” tavrı yazın bi’kenara...

Yazmazsanız eğer...

“O şerefli Gece”yi...

Evlatlarınız ve dahi torunlarınız...

O gece yaşananları...

Mutlaka bi’yerlerde “şeref evrakı” gibi bulacak...

Ve...

Bir asrı geride bırakmış Türkiye’nin güzide futbol takımları...

Galatasaray ile Fenerbahçe’yi...

Omuzlarında taşımaya devam edecek...

Bu böyle biline...

Bunu da yazın bi’kenara...

***

İtiraf edelim...

Çoğumuzun yüreği yağ bağladı o gece...

Elin Arabı’na...

“Al stadını koy cebine...” dedik; efendice...

Zarafet kurallarını göz ardı etmeden...

Ders verdik...

Ayar çektik...

Çöl bedevisine...

Medeniyet’in ne olduğunu hatırlattık! 

***

Bi’güzellik yapmayı kalbimizden geçirmişiz...

Galatasaray ile Fenerbahçe için...

“Süper Kupa Finalı”ni...

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynasınlar demişiz...

Karşımıza...

Tam da maçın başlamasına çeyrek kala...

Belli ki...

Bi’yerlerden talimat alan...

Ya da...

Kafayı yiyen b’kısım Suudi yetkililer...

Maç vuruşu yapılmadan önce...

İstiklal Marşı’mızın okunmasına ve...

Türk bayraklarına “yassah arkadaş” demez mi?

Yetmemiş gibi...

Futbolcularımızın ısınmaya...

Atatürk resimli tişörtlerle çıkmasına da izin vermediler...

Ha’di...

Diyelim ki, bunlar “doğru” değil...

Ya da “olmadı”...

Şuna ne diyeceksiniz?

Her iki takım da maç başlamadan önce...

Atatürk fotoğraflı formayla sahada ısınacaklardı...

Araplar hemen “N’ayır” dediler...

Her iki takımımız da sahaya...

Pankartlarla çıkacaktı...

Üstlerinde şöyle yazıyordu:

“Ne Mutlu Türk'üm Diyene” ve “Yurtta Sulh Cihanda Sulh”...

Her ikisi de Büyük Atamız’ın sözleriydi...

Suudiler’in tansiyonu(!) yükseldi...

Arapça “Mümkün değil!” diye bağırıyorlardı...

Bizim Futbol Federasyonu’nun çatı isimleri...

İki şerefli takıma da...

“Yapmayın...” diye yalvarmaya başladı...

Vallahni...

O güzide takımların başkanlarını alınlarından öpsek yeridir...

“Atatürk, bu milletin kırmızı çizgisidir!” diyerek...

Noktayı koydular:

“Maça çıkmıyoruz...”

Şımarık Suudi yetkilileri n’apacaklarını şaşırdılar...

Oturup...

Saçlarını / başlarını yolacakları yerde...

Hasetlerinden uçağımızı kaldırmadılar...

TV kanallarımızın canlı yayın yapmasını engellediler...

***

Ha’ni şimdi...

Birinci Dünya Savaşı’nda...

“Türk Ordusu’nu sırtından vuranlar bu Araplar değil miydi?” diyeceğim...

Birileri, üstümüze üstümüze gelecek...

İyisi mi, az/biraz geçmişe gidelim...

***

Monarşi’yle yönetilen Suudi Arabistan hükümeti...

Taa, beş yıl önce...

Sırf sağlam bir muhalif diye kendi vatandaşı...

Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı...

El Suud Hanedanı’nın yönettiği...

Suudi Arabistan'ın İstanbul’daki başkonsolosluğunda...

(Yani bizim topraklarımızda)

Ve yine...

Kendi ulusal ajanları tarafından boğazlanıp...

Vücudu milimetrik(!) parçalara bölünmedi mi?

Biz böyle bi’ülkeye “dostluk maçı” yapmaya gidiyoruz...

İlgi, alakaları bile yok...

Maç başlayacak; stadın yarısı boş...

***

Bize yapılan ayak(!)...

Kabullenilir bir ayak değil!

Tamam...

Araplara göre Atatürk bir siyasi ama...

Bize göre ulu önder, canımız her şeyimiz...

Hatta ne diyoruz, hançeremizi yırtarcasına?

“Ulu Önder, kırmızı çizgimizdir!”

Bunun üzerine kalkıyor, entarili arkadaş ne diyor?

“Stada sokmuyoruz o zaman sizi!”

Bizim aslanlar kalır mı böyle tehdidin altında?

“Zaten biz de çıkmıyoruz!” diyorlar; tokat atar gibi...

Şimdi, sizce bu rezaletin imzası kime ait?

Cumhuriyet’in 100’üncü yılını kutlama hazzını yaşarken...

Kim ya da kimler bizi...

Çöl yılanlarına “meze” yapmaya kalkıştı?

***

Bitiriyoruz...

Yakın geçmişten ve dahi bu yazdıklarımızı haklı çıkaran...

Son derece sağlam ve şahane bi’olayla...

Altı yıl öncesi, bugünler gibi...

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, köşesinde şöyle yazıyor:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok değil daha geçen temmuz ayında...

Şöyle demişti:

“Geçmişte ders kitaplarımızda kasıtlı ve yanlış bir şekilde yer alan (Araplar bizi arkadan vurdu!) yalanını artık bir kenara bırakmanın zamanı gelmiştir...”

Birleşik Arap Emirlikleri’nin densiz Dışişleri Bakanı...

Medine’yi kahramanca savunan Fahreddin Paşa için “hırsız” deyince...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kez...

“Araplar bizi arkadan vurdu” tezine hak verdiğini gösterir bir çıkış yaptı.

Söz konusu densize şöyle çıkıştı Erdoğan:

“Fahrettin Paşa Medine’yi 2 yıl 7 ay müdafaa etti... Ey bize bühtanda bulunan zavallı! Senin ceddin neredeydi?”

Sorunun cevabını ben vereyim:

O densizin ceddi, o sırada bizi arkamızdan vurmakla meşguldü...

Demek ki neymiş?

“Araplar bizi arkadan vurdu” tezi... O kadar da yalan değilmiş...

Demek ki neymiş?

“Araplar bizi arkadan vurdu” tezini... Bir kenara bırakmanın vakti tam olarak gelmemiş...

İyisi mi...

Biz bu çöl bedevilerini...

Paraları, pulları ve kıyamet gibi hazineleri ile baş başa bırakalım...

Diyecekken...

Ha’ni...

Riyad’ta çaldırmak istemedikleri “İstiklal Marşı”mızın...

Milli Şairi Mehmet Akif Ersoy’un...

Ölümsüz eserindeki sadece bir “dörtlük” ile...

Veda edelim...

Eminim ilaç gibi gelecek:

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım... / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış; şaşarım! / Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım... / Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım...”

Nokta...

Hamiş: “Hadiselerden üzüntü duyduk... Hangi sebeple olursa olsun sporun günlük siyasi rekabetin mezesi haline getirilmesi yanlıştır... Cumhuriyet 85 milyonun ortak değeridir... Mustafa Kemal bu ülkenin banisidir... / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan...” 

Sonsöz: “Bilemezsin kim dost kim düşman; bazen tuttuğun eldir seni arkandan vuran... / Anonim...”