GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
23 Aralık 2023 Cumartesi

En ‘kara’ olay!

Kar düşmeye başlamıştı Çankaya Köşkü’ne giden yola…

Kasvetli bir akşamdı…

Takvimler, 23 Aralık 1930’u gösteriyordu…

Günlerden Salı’ydı…

Saat; 19.00’a geliyordu…

Genç Cumhuriyet’in…

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Kazım Özalp…

Az sonra Atatürk’le buluşacaktı…

Birkaç dakika sonra…

Başbakan İsmet İnönü…

Milli Savunma Bakanı Zekai Apaydın…

Ordu Müfettişi Fahrettin Altay Paşa da geldi…

Onları büyük salonda bekleyen Atatürk…

Görülmemiş şekilde…

Kızgın, üzgün ve heyecanlıydı…

Yanardağ gibi patladı:

“Bu ne haldir, mürteciler (gericiler) hükümet şehrin göbeğinde bir subayı din adına boğazlayabiliyorlar… Binlerce Menemenli’den kimse çıkıp mani olmuyor, bilakis tekbirlerle teşvik ediyorlar... Yunan idaresi altındayken bu hainler neredeydiler? Onların namusunu ve dinini kurtaran ordunun bir subayına reva gördükleri bu saldırının cezasını yalnız hain katiller değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir… Bu Cumhuriyet'i ve bizim başımızı kesmektir… Bundan bütün Menemen sorumludur… Bu kasaba Vilmodit  (*) ilan edilmeye müstehak olmuştur…”

Salonda çıt çıkmıyordu…

Herkes başını eğip, yere bakıyordu…

Çankaya’daki o fırtınalı salona…

Yeniden döneceğiz…

***

1930 Türkiyesi’nin 23 Aralık’ı…

Cumhuriyet’in “en kara” günü olarak tarihe geçti…

Detayları herkes bilir ama…

Yine de hatırlatmakta yarar var…

Kalplere bi’kez daha “iğne batırmak” için değil…

O “kara gün” hiç ama hiç…

Unutulmadığı için…

***

93 yıl önce tam da bugün…

Yer; İzmir’in Menemen İlçesi’ndeki Müftü Camii önü…

Birden şeriatın simgesi yeşil bayrak ortaya çıkıyor…

Elinde o bayrak…

Derviş Mehmet, camiye gelenlere sesleniyor:

“Ben mehdiyim… Ülkeye yeniden şeriatı getirmek için seçildim… Bu çağrıya uymayanlar kendini ölmüş bilsin… Artık Cumhuriyet bitti, şeriat geldi… Uyan uyar, uymayan kılıçtan geçirilmeyi göze alır… Artık şapka kalkacak, yeniden fes giyilecek…”

***

Yedek subay Kubilay hemen olay yerine gönderiliyor ama…

Tüfeklerdeki mermiler, manevra mermileri…

Kubilay, bir kahraman öğretmen…

Derviş Mehmet’i yakasından kavrarken bağırıyor:

“Bu gösteriye hemen son ver…”

Derviş Mehmet ise…

Herkesin duyacağı şekilde…

“Ben Mehdi’yim, bana kurşun işlemez” diyor…

Bu arada Derviş Mehmet’in adamlarından biri…

Kubilay’a ateş ediyor; sırtından vuruyor…

Bekçiler Hasan ve Şevki ise, oracıkta şehit ediliyor…

***

Yaralı Kubilay, olay yerinden uzaklaşmaya çalışıyor… 

Cami duvarına geldiğinde gücü tükeniyor, yığılıyor…

Gözünü kan bürüyen Derviş Mehmet, bi’koşu yaralı teğmen’e yetişiyor…

Belinden ucu testereli bağ bıçağını çıkarıyor…

Hala nefes alan teğmenin başını saçlarından kavrıyor ve…

Koyun boğazlar gibi Kubilay’ın başını gövdesinden ayırıyor…

Ardından…

Kahraman Kubilay’ın başını yeşil bayrağın sırığına geçirip…

Dolaştırmaya başlıyor…

Menemen’de insanlık dışı bir vahşet yaşanıyor…

***

Bir süre sonra olay yerine yeni bir askeri birlik gönderiliyor…

Karşılıklı silahlı çatışma uzun sürmüyor…

Derviş Mehmet ile birkaç yandaşı askerlerin kurşunlarıyla can veriyor…

Destek veren diğerleri yakalanıyor…

***

Aynı gece…

Çankaya Köşkü’ndeki salona dönüyoruz…

Kimse Atatürk’ün yüzüne bakamıyor…

Ulu Önder, tarifi imkansız bir öfkeye kapılmış halde…

Menemenliler’in…

Kan içici şeriatçılara neden müdahale etmediklerini…

Bir türlü içine sindiremiyor…

O öfke içinde…

Menemen’in boşaltılmasını ve top ateşine tutularak…

Yerle bir edilmesi emrini veriyor… 

Bunun tam karşılığı şu:

“Menemeni haritadan silinecek...” 

Böylece…

Menemen “Vilmodit” ilan edilmiş olacaktı…

Fransızca bir sözcüktü “Ville Maudite" ve…

“Cezalandırılmış Şehir” anlamına geliyor ve…

Şöyle uygulanıyordu…

Kasabanın bütün halkı şehir dışına çıkarılıyor…

Aileler, birer ikişer memleketin başka şehirlerine dağıtılıyor…

Hızla boşaltılan kent…

Tamamen yakılıyor ve bugünkü ve yarınki nesillere…

İbret olsun diye…

Hükümet meydanına büyük bir siyah taş dikiliyordu…

***

Tekrar…

Çankaya’nın büyük salonundayız…

O gece Köşk’e gelen dönemin yöneticileri…

“Bu Cumhuriyet’in başını kesmektir!” diyen Atatürk’ün emrini…

Yerine getirecekler miydi?

Menemen’de yaşayan masum çocuklar…

İhtiyarlar, aciz kadınlar…

Böylesi ağır bir cezaya ister istemez maruz kalacaklardı…

Aralarında, bir iki gün beklemeyi…

Atatürk’ün tepkisinin ne ölçüde değişebileceğini…

Görmeyi tercih ettiler…

Gazi Paşa’dan birkaç gün ses çıkmadı…

Bir daha da “Vilmodit”ten hiç bahsetmedi…

Ardından da Divan-ı Harp kuruldu…
Caniler hızla yargılandılar ve idam edildiler…

***

O kara günden çok sonra…

Menemen’de bir anıt yapıldı…

Ve o anıtın kaidesinde şöyle yazıldı:

“İnandılar, Dövüştüler ve Öldüler…”

Bence ölmediler…

Yüreğimizde yaşıyorlar…

Gelgelelim…

O karanlıktan beslenen Canavar…

Ne yazık ki, yok edilemedi…

Karanlık, kuytu köşelerde gizlenmiş bir halde…

Hep fırsat bekliyor…

Aynen…

Maraş’ta… Sivas’ta… Çorum’da…

Yaşanan tüm katliamlarda olduğu gibi…

Nokta…

Hamiş: Ve son bir ayrıntı…

24 yaşındaki Kubilay şehit edilmeden önce evliydi…

Henüz 18 aylık bir oğlu vardı…

Adını; Vedat Aktuğ Kubilay koymuşlardı...

Ne yazıktır ki…

Resmi tarihimizin bile…

“Temiz kanı ile Cumhuriyet'in hayatiyetini tazeledi ve kuvvetlendirdi…” 

Sözleriyle ölümsüzleştirdiği Kubilay'ın ailesine…

Kimsecikler sahip çıkmıyor... 

Küçük Vedat, yoksulluk nedeniyle ancak ilkokulu tamamlıyor…

Erkenden hayata atılıyor…

Almanya'ya işçi olarak gidiyor…

Ama tutunamıyor iki yıl sonra dönüyor…

Hayatını Nazilli'de zabıta memurluğu yaparak sürdürüyor...

73 yaşında ise…

İzmir’de sessiz sedasız bu dünyadan göç ediyor…

Sonsöz: “Karanlık, bütün günahların üstünü örten kirli bir yorgandır… / Cervantes – Don Kişot’un İspanyol Yazarı…”