GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
12 Kasım 2015 Perşembe

Şok mu olduk?!

Devletler; ekonomik rejimleriyle “refahı artırmak”, yönetim modelleriyle “adaleti sağlamak”, tanıdıkları özgürlüklerle “insanların doğal eğilimlerini keşfetmek”, eğitim politikaları ile “rejime uyumlu” yurttaş yetiştirmek, dini bürokrasi ile halkın yöneticilere olan “sadakatini artırmak”, siyasi kararlarla da korku yayarak “halkı disipline” etmek isterler.
 
Dünyanın her yerinde ve döneminde, devlet denen tüzel kişilik, hatta ortaya çıkmadan önce de küçük ve orta boy yönetimler istikrarı “korku”yu kullanılarak sağlayabilmiştir. İç-dış düşman, açlık-yoksulluk, işsizlik korkusu… sıradan herkesin etkilenebileceği tehlikelerdir. Bu tür tehlikeler çoğu zaman yapay olarak üretilerek insanların ekonomik ve siyasal kararlarını etkilerler. Bu bilindiği içindir ki, “korku” faktörünü iktidar da muhalefet de kullanır.
 
Devletten sevgi ve şefkat bekleyenlere bir sözüm yok ama bir propagandanın etkisine kapıldıklarını bilmeliler. Devletin gerçek yüzünü görmek isteyenler, ona azcık isyan ettiklerinde tanıyabilirler ki, bu da kimseye tavsiye edilmez!
 
Devlet tüzel kişiliğinin ekonomiyle ilgilenmesinin öncelikli nedeni, “yoksulluğun” doğuracağı “güvenlik sorunları”nın nelere mal olacağını bilmesindendir. İsteyen; insanlık ve devletler tarihinden ilgili bölümleri bir de bu gözle okuyabilir.
 
İnsanlar bir yandan eğitim kurumları ve dini bürokrasi tarafından eğitilirken diğer yandan da neden ve nasıl korkmaları gerektiği öğretilir. Dikkatli biri eğitilme ile korkutulmanın ne kadar iç içe bir etkinlik olduğunu kolaylıkla fark eder. Öyle ki; yıllar geçer bir yığın bilgi edinilir, korkunun her türlüsü ile tanışılır ama “hakikat” denen şey, ne ise artık, onu bilene ve görene rastlanılmaz!
 
Kısaca açıkladığımız modelden yola çıkarak 1 Kasım seçim sonuçlarını açıklamak gerekirse şunları söylemek mümkündür:
 
Türkiye’nin sorunları bütün partiler tarafından gereğinden fazla abartılarak halk korkutuldu. Muhalefet partileri, Ak Parti hükümetlerinin tehlikeli siyasetler izlediğini anlatırken, Ak Parti de aynı sorunları daha fazla abartarak “koalisyon”la yönetilme tehlikesine vurgu yaptı.
 
Daha açık bir ifadeyle, partiler halkı korkutarak oy alabileceklerini düşündüler. Bu yolda da bayağı çaba gösterdiler. Çünkü seçmen korkutularak manipüle edilebilirdi, bu mümkündü! Kolay gibi görülse de, dozu iyi ayarlanmamış duygu yüklemeleri, bazen beklenen sonucu vermeyebilirdi, 1 Kasım’da olduğu gibi:
 
Seçmen; sorunlar abartılarak korkutulacaksa, ona en kısasından güvenli yol da gösterilecektir. Aksi bir durumda seçmenin ne yapacağı kestirilemeyebilir. Ak Parti’nin tek başına iktidar olması için % 3-4 puana, CHP’nin % 20, MHP’nin % 30, HDP’nin ise % 32-33 puan oya ihtiyacı vardı. Bu tabloya göre doz ayarı iyi yapılamazsa abartılı korku söylemi, Ak Parti’ye yarayacaktı.
 
Şu yapılmış olsaydı sonuçlar belki farklı olabilirdi:
Muhalefet partileri, en azından ikisi bir araya gelerek basın toplantısı yapıp “Şu şu konularda uzlaştık, tek başımıza iktidar olamazsak iki parti bir araya gelerek Türkiye’yi milli koalisyonla idare edeceğiz” diyebilirlerdi.
 
Bunu da yapmadılar!
 

O zaman bu koşullarda abartılı söylemlerle korkutulmuş seçmenin oylarını iktidara en yakın partiye vermesinden daha doğal ne olabilirdi ki!