GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
29 Ekim 2015 Perşembe

Cumhuriyet İslâmcı mı?!

3 Mart 1924’te genelde İslâm Dini’ni, özelde de Sünnî, Mâturîdî ve Hanefî İslâm’ı temsil edecek olan Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Aynı gün İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesine ayrıcalık tanıyan Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu çıkarıldı. Kasım 1925’te “Tekke ve Zaviyelerin lağvi…” kanunu ile Alevî İslâm da dahil, ayrım yapmaksızın bütün tarikatlar yasadışı ilan edildi.
 
Mustafa Kemal Paşa, yeni devletin rejiminin ne olacağını tartışmaya açar. Netice; Fıkıh usulü ve fıkıh ilminde mesai harcayan ulemadan Urfa Milletvekili Seyyid Bey’in izahat verdiği şekilde sonuçlanır:
 
“Tarih boyunca ulema İslâm’a ait hükümleri iki başlık altında ele almıştır: “Dînen” ve “Diyâneten” diye. Dîni hükümler, muamelata ait (yaşam pratikleri) olanlardır. Bu konularda akıl yürütmek ve içtihat caizdir. Dîni hükümler, zamana ve koşullara göre de değişebilir. Diyâneten verilen hükümler ise inanç, ibadet ve ahlâka ilişkin olanlardır. Bu konularda akıl yürütmek ve içtihat caiz değildir. Zamanın ve koşulların değişmesiyle de hükümler değişmez.”
 
Bu müzakerede son sözü Mustafa Kemal Paşa söyler:
“Kuran-ı Kerim’de devlete ilişkin iki temel ayet var:Onların işleri kendi aralarında istişare iledir” (Şura 38) ve “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin. Resule ve seçtiğiniz yöneticiye de itaat edin” (Nisa– 59). Meclis’i açık tutar ve Meclis’in seçtiği başkana itaat edersek İslâm’a uygun bir rejim kurmuş oluruz.
Bundan böyle dîni yani muamelata, daha açıkçası dünyevî işlere ait hükümler, “… ve emruhum şûra beynehum…- Şûra – 38)” ayeti gereği akılla ve Meclis’te istişare ile verilecektir. İnanç, ibadet ve ahlâka ilişkin hükümler ise akıl yürütmek ve istişare caiz olmadığından var olan hükümler Diyanet İşleri Teşkilatınca halka tebliğ edilecektir” demiştir. Bu konular Osmanlı’da “laik”likle birlikte 1865’den 1922’ye kadar yeterince tartışılmıştır.
 
Cumhuriyet’in din politikasının amacı, Müslümanları geleneksel şekliyle Sünnî, Mâturîdî ve Hanefî İslâm inanç, ibadet ve ahlâk anlayışına göre eğitmek, Gayrimüslimleri de bir şekilde Türkiye’nin dışına çıkarmaktı.
 
Detaylara girmeden şu tespiti yapabiliriz:
 
Cumhuriyet inkılâplarının tek amacı vardı, o da Türkiye’yi Sünnî, Mâturîdî ve Hanefî Müslüman yapmak ve Müslümanı da inkılâplarla modernleştirmekti. Müslümanın, Hıristiyan ve Yahudi olması ise suçtu!
 
Cumhuriyet döneminde Türkiye, Osmanlı döneminde olmadığı kadar Müslümanlaştırıldı. Ama Müslümanın başıboş bırakılmayacağı kesindi. Geleneksel İslâm’ı temsil eden medreseler, tekke, zaviye ve dergâh gibi kurumlar kapatıldı; molla, seyda, seyyid, şerif, dede, baba, dedebaba, pir, mürid, mürşid gibi makamlar ve unvanlar da yasadışı ilan edildi. 1925 Kasım ayında son durum böyleydi. 
 
Halkın din eğitimini Diyanet, tedrisatını da İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesi üstlenecekti. Latin hurufatıyla okuyup yazabilenler için de Kur’an ve Hadis çevirileri ve açıklamaları ehil eller tarafından yapılacak, din hurafelerden, menkıbelerden ve efsanelerden arındırılacaktı.  
 
Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşlarına gösterdiği sevgi ve saygının bir sınırı olduğu bilinen bir durumdur. Ama Paşa hazretlerinin Diyanet İşleri Teşkilatı başkanı Mehmet Rifat Börekçi’ye olan sevgisi ve saygısı hiçbir zaman değişmemiştir. Herkesin yanında rahatça aldığı alkolü, Fevzi Çakmak ve Rifat Börekçi’nin yanında hiç içmemiştir. Zevatın gelmekte oldukları haberi kendisine ulaştığında da masayı toplatmıştır.
 
Bu bilgiyi vermemin birçok nedeni var: Paşa hazretleri, Rifat Böretçi’den fetvasını alamadığı icraatları yapmamıştır. İkinci önemli konu da Rifat Börekçi hem Diyanet İşleri Teşkilatı Başkanlığını hem CHP Ankara İl başkanlığını, her ikisini birlikte yürütmüştür. Börekçi’ye bu görevi Paşa hazretleri vermiştir.
Bu ve benzeri birçok karar ve uygulama dikkate alınmadan Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk döneminde ne kadar İslâmcı ve ne kadar laik olduğu bilinemez.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin din politikasının ne olduğu, “Atatürk İslâmcılığı - 17 Ekim 2015” http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/9251 makalemizle birlikte okunduğunda daha iyi anlaşılacaktır.


Bazı fıkıh kitaplarında ise “dînen ve kazâen” diye ikiye ayrılmıştır.