GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
17 Kasım 2015 Salı

Sevr Anlaşması / böl-yönet

Birinci Dünya savaşının sonunda biz yaşadık. Yurdumuz parsellendi, Halkımız Yunan, Ermeni çeteleri, İngiliz baskısı derken çok acı çekti. Komşu komşuya düşman edildi. Sevgili Atamız ve Kurtuluş Savaşı olmasa şimdi halimiz Irak, Suriye gibi olacaktı. Bölünmüş… 1990 larda SSCB, Yugoslavya bölündü, iç savaşlar çıktı, özellikle Bosna-Hersek ve Kosova halkları çok acı çekti. Yine komşu komşuya düşman edildi. Yüzyıllarca yan yana, iç içe mutlu mesut yaşamış halklar kışkırtmalarla birbirini ezdi, üzdü. Sırplarla Boşnaklar, Türklerle Rumlar, Ermeniler… Yüzyıllarca aynı toprakları, kültürü paylaşmış kardeşler düşman oldu…

Ancak bu “böl/yönet”, “komşuyu komşuya, kardeşi, kardeşi düşman et”, “kışkırt, ellerine silah ver, bazılarına para ver, makam ver”, “silahları sat sattır”, siyasi açgözlülüğün, oyunların sonu bir türlü bitmiyor. Buna İngilizce “Proxy War” deniyor. Adı bile var yani bu işi yapanların kendi dilinde. Maşa gibi başka halkları kullan, kışkırt, kendi insanın ölmesin demek proxy war. Ellerine silah ver, yani sat, kardeşleri birbirine yedirt.

Sıra SSCB ve Yugoslavya’dan sonra Libya’ya geldi, Kaddafi halkının tekmeleriyle öldü, Mısır’a geldi, idamlar edildi, Lübnan zaten paramparça, Irak’a geldi, Saddam’a ve son perde Suriye, Esat. Suriye birkaç parçaya bölünüp zengin ülkelerce parsellenince, petrol kuyuları paylaşılınca sıra nereye gelecek? Bize mi? Su mu, GAP mı? Bor mu?

Ben siyasetçi değilim ama artık siyaset ve gelecek korkusu o kadar içimizdeki, siyaseti aştı… Siyaset yazıları da yazmam, bu ilk… belki bir içimi boşaltma, çünkü bugün içim yine kurşun gibi ağır. Belki bu da bir siyaset yazısı değil, gelecek kaygısı. Minik Aylan’ın ölümü siyaset değildi, bir dramdı, ama açgözlü siyasetler sonucuydu, bakın mülteci istemiyorlar oralarda. Paris siyaset değil, bir dram, ama açgözlü siyasetler, ayrımcılıklar sonucu… O silah satıcıları ve gözleri doymaz perde arkasındaki hiç adını duymadığımız bir takım insanlar dünya yüzündeki insanlarla piyon gibi oynuyor…

İŞİD silah yapımcısı mı? Yoksa birileri mi temin ediyor, satıyor onlara bu silahları? Peki PKK? Onların silah fabrikaları var da biz mi bilmiyoruz. Nereden temin ediyorlar bu çocuklar bu silahları? Kimler yapıyor ve satıyor bu silahları? Kimler bu genç çocukları bulup onları böylesine etkiliyor, birer caniye dönüştürüyor bu çocukları? Bu çocuklar annelerinin karnından katil mi doğdular? O silahlar dünya yüzünde olmasa nasıl olurdu Paris katliamı? Bu katliamdan sonra ne oldu? Nefret, öfke, intikam duyguları… Kim kazandı? Silah satıcıları… Ülkeleri daha da zenginleşmek hırsıyla parselleme peşinde olanlar…

Tezgah hep aynı. Kendi elleriyle bir diktatör yaratıyorlar. Sülalesini zengin ediyorlar, verdikleri destekle, birçok yolsuzluğa göz yummakla… Saddam, Kaddafi, İran Şahı Rıza Pehlevi, Esat, vb… Bir süre sonra ilk önce “bu kişi diktatör” diye bir algı çalışmasına başlıyorlar. İçeride ayrıca Sünni/Alevi, Türk/Kürt, vb gibi ikilikler, düşmanlıklar yaratıyorlar, halkları ayaklanmaya yönlendiriyorlar, bir süre sonra silahla donatıyorlar. Baştaki kendi yarattıkları lideri diktatör diye medya yoluyla yıpratmaya başlıyorlar. Sonra halklara “demokrasi” getirmek için içeride savaşı başlatıyorlar, yani düğmeye basıyorlar, Libya, Irak, Suriye... ama nedense o ülkelere bir türlü demokrasi gelemiyor, bombalar patlarken kaos devam ediyor… sürekli insanlar ölüyor…

Arada bir New York, Paris gibi yerlerde bombalar, çarpan uçaklar, vb ile batıda kan dökülse de bizim coğrafyamızda dökülen ve dinmeyen kana göre bir kıyaslaması yok. Paris halkına yaşadıkları bu büyük acı için başsağlığı diliyorum ama ayrıca daha büyük bir dileğim var.

Artık halkların bu oyuna uyanması, kardeşkanı dökmemesi, dünya siyasetçilerinin böl/yönet politikalarına alet olmamaları, ellerine o silahları ve bombaları almamaları, kardeş kardeşe, komşu komşuya yaşamaları… Böyle bir dünya hayal ediyorum…