GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
17 Ocak 2010 Pazar

Seçmeli protokol işkencesi

Türkiye’’de 2005 yılından beri işkencenin önlenmesi için ’“Seçmeli Protokol’” hakkındaki onay kanunu TBMM’’den çıkmıyor, çıkarılmıyor. Yaklaşık beş senedir bu Protokolün onaylanması için ’“demokratik açılım’”ı beklemek mi gerekiyordu?’¶
İçişleri Bakanı Beşir Atalay 15.01.2010 tarihinde ’“Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’” kapsamında yürütülen ’“Demokratikleşme’” çalışmalarıyla ilgili basın toplantısı düzenledi.  Bu projede iki temel hedeften ilki kesin boyutlu ve terörün sona erdirilmesi. İkincisi ise demokrasi standardının yükseltilmesi, temel hak ve özgürlüklerin alanının genişletilmesi olarak açıklandı. 
Sayın Bakan, yaptığı bu basın toplantısında 13 Kasım 2009 tarihinde Meclis’’te ’“tarihi’” olarak nitelendirdikleri oturumda Demokratik Açılımın muhtevasını,  kısa, orta ve uzun vadeli adımları detaylı olarak açıkladıklarını söyledi.  
ORTA VADELİ  İŞLERDEN BİRİ: İŞKENCENİN ÖNLENMESİ  
En çok ilgimi çeken ’“orta vadeli’” adımlar bölümünde yer alanlar oldu. Yasal değişiklikler yapılacak ve insan haklarıyla ilgili yeni ’“mekanizmalar’” gelecek. Sayın Atalay’’ın dediğine göre demokratik açılım sürecinin en önemli parçası da bu mekanizmalar olacak. Böylece bu mekanizmalar ’“insan haklarını birey boyutunda daha da böyle hücrelere kadar hissedilir hale getirecek’” imiş. Bu söylenenlerin gerçekleştirilmesi için birbiriyle irtibatlı olan insan hakları ’“mekanizmaları’”nı dört başlık altında topluyor:  
1 - Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kurulması
2- Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulunun kurulması
3 - Bağımsız Kolluk Gözetim Komisyonunun kurulması
4 - İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi’’nin İhtiyari Protokolünün onaylanması ve öngördüğü ulusal mekanizmanın da kurulması.  
15 Ocak 2010 tarihinde söylenenler bunlar. Bu tarihi not almak gerekiyor. Eğer söylenenler yapılırsa ve bu mekanizmaların ulusal boyutları gerçekleştirilirse çok önemli bir adım atılmış olur. Kim bu mekanizmaları kurarsa ve gerçekleştirirse kutlamak zorunludur.  
İŞKENCENİN ÖNLENMESİNDE SEÇMELİ PROTOKOL ONAYI  
Bu mekanizmaların içinde en çok önemsediğim ve bana göre birinci sırada yer alması gereken ’“İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi’’nin İhtiyari Protokolünün onaylanması ve öngördüğü ulusal mekanizmanın da kurulması.’”  
İçişleri Bakanının sözü  şu: ’“İhtiyari Protokolün onaylanmasına ilişkin kanun tasarısı zaten Meclis’’te.  Meclisteki önceliklerimiz arasında yer alacaktır.’”  
Derhal onay kanununu çıkarın o zaman’…
Bu Protokolü dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’’ün Birleşmiş Milletlerde imzaladığı tarih 14 Eylül 2005.  Ama o tarihten itibaren günümüze kadar yaklaşık dört yıldan beri Protokol, onay kanununun çıkarılması için bir türlü Meclis'e getirilmedi. AKP’’ye ne zaman getirileceği sorulduğunda ise ’“uygun olduğu zaman’” yanıtı verilmişti. Her nedense ’“uygun’” zaman demek ki şimdiki zamanmış. Bunun için daha fazla beklemeye gerek yok. Tüm bu mekanizmaların birbiriyle ’“irtibatlı’” olduğu ileri sürülerek, diğer mekanizmaların kurulmasını beklemeye bile gerek yok. Bu sadece bir bahane olacaktır’… 
Demek ki demokrasi ve demokratik hukuk devleti ilkelerinin yerine getirilmesi değil; aksine insan haklarının geciktirilmesi dün olduğu gibi bu gün de siyasi iktidarın isteğine bağlı. Gecikmiş olsa bile gerçekleştirilecek olmasının vaat edilmesi çok önemlidir. İnsan haklarının korunmasında atılacak olan her adım politik bir malzeme veya siyasetin bir ’“mekanizması’” olarak görülmemelidir. Demokratik toplum düzeni gereklerine uygun hukuk devletinin inşası herkesin görevidir.  
İŞKENCENİN ÖNLENMESİNDE ’“SEÇMELİ PROTOKOL’” NEDİR? 
’“Seçmeli Protokol’”ün amacı ve önemi nedir?  
Her şey BM Cenevre Ofisindeki Kosta Rika Daimi Temsilcisinin, İnsan Haklarından sorumlu Genel Sekreter Yardımcısına ilettiği 15 Ocak 1991 tarihli mektup ve ekindeki ’“seçmeli protokol taslağı’” ile başlamıştır. Bu protokole göre taraf olacak devletler ’“yargı yetki alanı içindeki kişilerin alıkonulma yerlerinin bir uzmanlar komitesi tarafından ziyaret edilmesi’” şeklinde bir ’“ziyaretler sistemi’” öngörüyorlar. İşkence belasının önlenmesini amaçlayan Kosta Rika Hükümeti bu taslağını hazırlarken, İsviçre İşkenceye Karşı Komitenin kurucusu olan Jean-Jaques Gautier’’in 1976 yılındaki önerisinden esinlenmişti. Buna göre bu protokole taraf olan devletler işkence ve zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da cezanın yasaklanmış bulunduğunu ve insan haklarının ağır/ciddi ihlallerini oluşturduğunu yeniden teyit ederek işkenceyi önlemek için başkaca önlemler alınmasında anlaşmışlardır.  
Öneri üzerine Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu 1991 yılından başlayan çalışmalarını tamamladı. Genel Kurula sunulacak 22 Nisan 2002 tarihli ve 2002/33 sayılı Kararına ’“Seçmeli Protokol’”ü ekledi. Artık her devlet ve hükümetler ’“kendi yargı yetki alanını içinde’” işkenceyi önlemek için etkin önlem almakla yükümlüdür. Bu görev herkesin payına düşen ortak sorumluluktur. İşkencenin önlenmesi eğitimle beraber ayrıca çeşitli yasal, yönetsel, yargısal ve diğer önlemlerin de bir bileşimini gerektirmektedir.  
Böyle bir süreç ve istekten sonra İşkenceyi gerçekleşmeden önce önlemek için "Birleşmiş Milletler (BM) İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da aşağılayıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşmenin Seçmeli Protokolü" kabul edilmiştir. 4 Şubat 2003 tarihinde de imzaya açılmıştır. Birleşmiş Milletlerin amacı işkenceyi gerçekleşmeden önleyici mekanizmalar kurmaktır.  Birleşmiş Milletlerin 18.12.2002 tarihli kararı ile 127 kabul, 4 red oyuyla kabul edilmiştir. Türkiye bu Sözleşmeye olumlu oy vermiştir. 18 devlet oylamaya katılmamış ve 42 çekimser oy kullanılmıştır. 2007 yılı Haziran ayı itibariyle Seçmeli Protokol’’ü onaylayan devlet sayısı 34’’dür. (Çok daha geniş bilgi için M.Semih Gemalmaz. Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisi. Legal Yayınları.6 Bası. Ekim 2007.Sayfa 700 ve sonrası)  
Türkiye 14 Eylül 2005 tarihinde bu Protokolü imzalamıştır ama 15 Ocak 2010 tarihine kadar TBMM’’den henüz onay kanununu çıkarmamış durumdadır.   
’“Seçmeli Protokol’”e taraf olan devletler neyi kabul etmiş olacaklardır?  
Taraf devletlere göre ’“işkencenin ortadan kaldırılması gayretleri, en başta, bunun önlenmesi üzerine odaklanmakla’” mümkündür. O zaman; özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilerin işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muameleye karşı korunmaları için, kişilerin alıkonulma yerlerine ’“düzenli şekilde ziyaretler yapılmasına dayanan ve yargısal olmayan önleyici nitelikte bir yolla’” kurulacak sistem güçlendirilmelidir.   
Düzenli veya işkenceyi önleme ziyaretlerini kim yapacaktır?  
İşkenceye Karşı Komitenin ayrıca bir Önleme Alt Komitesi kurulacaktır. Her devlet işkencenin önceden önlenmesi için ulusal düzeyde bir ya da daha çok sayıda organ kuracaktır. Bunlar ’“ulusal önleyici mekanizma’” olarak adlandırılacaktır.  
Her taraf Devlet, kendi yargı  yetki alanı içinde ve denetimi altında bulunan ve ister bir kamusal makamca verilen bir emir üzerine isterse de bu kamusal makamın tahrikiyle ya da rızası yahut onayı ile olsun özgürlüklerinden yoksun bırakılmış kişilerin alıkonuldukları ya da alıkonulabilecekleri herhangi bir yerin Önleme Alt Komitesi ve ’“Ulusal Önleyici Mekanizma’” Komiteleri tarafından ziyaret edilmesine izin vereceklerdir. Bu ziyaretler gerekirse işkenceyi önceden önlemek için yapılacaktır.  
Türkiye İşkencenin ve Gayri insani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi ile İşkencenin ve Gayri insani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin tarafıdır. Sözleşmeler Türkiye için bağlayıcıdır. Ama yetmiyor. İşkencenin önceden önlenmesi için Seçmeli Protokolde onaylanmalıdır. O zaman Sözleşmeler ’“işler’” hale gelecektir. Bu yüzden başta Barolar ve diğer insan hak ve hukuk çevreleri ’“Seçmeli Protokol’”ün onayı için çaba göstermelidir. Çok geç kalınmış ve siyasete terkedilmiş bu onay kanunu mutlaka çıkarılmalı ve ulusal mekanizmalar mutlaka kurulmalıdır. Herkesi çaba göstermeye, duyarlı olmaya ve ’“Seçmeli Protokol’”ü yaşama geçirmek için gayrete çağırıyorum.  
Çünkü işkencenin, onur kırıcı davranış ve gayri insani muamelenin mazereti olmaz. 
Sadece ’“işkenceye sıfır tolerans’” sözlerini söyleyip durmakla ve işkenceyi siyasetin ’“mekanizması’” haline getirmekle işkence önlenmez.  
İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi’’nin İhtiyari Protokolünün onay kanununu Meclis’’ten derhal geçirin ve başkaca bir ’“irtibatlı’” dediğiniz mekanizmanın kurulmasını beklemeyin. İşkencenin önlenmesinde ulusal mekanizmaları hep birlikte kuralım ve hep birlikte işkencenin önlenmesi için görevlerimizi yapalım.