GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
6 Haziran 2013 Perşembe

Muhafazakar demokrasiden ne haber!

Hiçbir şey eskisi gibi olmak zorunda değil. Eskiyi, her defasında farklı bir yönüyle yaşayarak tüketiriz.
Eskiyi yaşamak da ancak logaritmik farklılıklarla mümkündür ki, bu bile çoğumuza tekrar etmek, statükoyu devam ettirmek gibi görünür. Bazılarında ise bir yanılgıya dönüşür.
Sanki geleneklerimizi değiştirmeden yaşıyoruz gibi bir duyguya kapılırız.
Geleneklere bağlılık denen muhafazakarlık, değişime karşı durularak başarılı olunacağı anlamına gelmez. Muhafazakarlık, eskiyi israf etmeden bütün olasılıklarıyla tükettikten sonra mutlaka yepyeniye devrimsiz ve devirmesiz geçmektir.
Muhafazakarlığın lügatinde her zaman yenilik vardır ama devrim yoktur! Çünkü devrimde toplumsal bir rıza yoktur. Toplum kendini sindire sindire yenilemek ister. Oysa devrimcinin toplumsal sabrı yoktur; o nasıl olsa toplum bunu eninde sonunda kabul eder savıyla şiddetin her türlüsünü dener. Devrimci, sav olarak doğru bir iş yaptığını, toplumun mutlu geleceğini inşa ettiğini düşünür.
Her toplum, genlerinde muhafazakarlığın her tonunu barındırdığı gibi devrimciliği de bütün tonlarıyla barındırır. Her iki akım da aynı toplumda bazen çatışma bazen de rekabet halindedir.
Osmanlı muhafazakarlığı, eski paradigmanın her versiyonunu yaşamış ve tüketmişti. Yeniye geçmeye karar verdiğinde ise eskiyi kendi haline bırakarak bir köşede yeninin inşasına koyulmuştur. Cumhuriyete gelinceye kadar 150 yılda yapılan yeniliklerle eski, bir arada ve rekabet halindeydi. Dünyadaki gelişmeler ve toplumsal talepler de yeniden yanaydı. O nedenle yeni çok şanslıydı. Cumhuriyetle değişeni görebilmek ise çok az kişiye nasip oldu:
Cumhuriyet, Osmanlı’nın son 150’da başlattığı yenilikleri korudu, hızla önemsizleşmeye başlayan eskiyi ise radikal yöntemlerle tasfiye etti. 

***
Ak Parti, muhafazakar demokrat bir partidir.
Ak Parti muhafazakar bir parti ise bu hükümet toplumun sahiplendiği değerleri koruyarak mutlaka onları yenilemelidir. 

Yine Ak Parti “muhafazakar demokrat” bir parti ise, hiç kimse tarafından dillendirilmemiş, gündeme getirilmemiş ve tartışılmamış bir konuyu yasalaştırmamalıdır. 
Devrimci bir parti değilse, gündeme gelmemiş ve toplumu şaşırtan bir icraatı da yapmamalıdır. 

Ak Parti’nin en çok şaşırtan icraatları;
-TL’den 6 sıfırın atılması mı,
-Darbecilerin yargılanması mı,
-12 Eylül Anayasasının tabu maddelerinin değiştirilmesi mi,
-Anayasanın tamamının değiştirilmesini “tartışmaya” açması mı,
-Cumhurbaşkanını halkın seçmesi mi,
-Başkanlık sistemine mi geçsek acaba, tartışmasını sürdürmesi mi?
-Sağlık sisteminde önemli değişiklikler yapması mı,
-15.000 km duble yol yapması mı,
-50’ye yakın havaalanı inşaatını başlatıp çoğunu bitirmesi mi?
-Hızlı tren seferlerinin başlaması ve hatların uzatılması mı,
-Kadını koruyan yasaların çıkması mı?
-Zorunlu eğitimi 8 yıldan 12 yıla çıkarması mı?
-İsteyen her genç iyi kötü bir üniversitede okuması mı?
-Şehit ailelerine ve birinci dereceden yakınlarına, dullara, engellilere, yaşlılara, bakıma muhtaçlara mali destek sağlaması mı?…
-1 Mart tezkeresi gibi konularda ABD taleplerini reddetmesi mi?
-AB’ye yeri geldiğinde net tavır koyması mı?
-PKK terörüne son vermek için her yolu deneyip büyük ölçüde başarılı olması mı?
-İsrail’e meydan okuması ve tarihinde ilk kez özür diletmesi, tazminat ödemek zorunda kalması ve Gazze ablukasını gevşetmesi mi?
-Dershanesiz eğitimi ve sınavsız üniversiteyi savunması mı?…

Yukarıda saydıklarımızı çoğaltabiliriz.
Bunların hangisi yeni?
Bu ve benzeri daha nice konuyu yıllarca kendi aramızda tartışmadık mı?
Sonra Türkiye gündemine taşımadık mı?
Birbirimize, “Gün gelecek bu konular, bir bir yaşama geçecek, umudumuzu yitirmeyelim” demedik mi?
Bunları yaşama geçirmek için onlarca parti, her seçimde vaatler listesiyle bizlerden oy istemediler mi, biz de oy vermedik mi?
Daha önemlisi..
O günlerde hep birlikte “Toplumun büyük çoğunluğu bu icraatların yapılması gerektiğine politikacıdan daha erken ikna oldu demedik mi?
Ak Parti iktidar olduktan sonra da “Partiler bunu neden göremedi?” deyip hayret etmedik mi?
Değişime kulak tıkayanları kim tasfiye etti?
Halk!
Değişimden yana olanı kim ödüllendirdi?
Halk!
 
Yazı bitmek üzere neredeyse en önemli konuyu unutacaktım:
 
Kamu ihaleleri ve kamu bankalarından sağlanan krediler, şimdiye kadar nasıl pay edildi?
Yoksa bütün sorun, kamu olanaklarının paylaşımından çıkmış olmasın?
Herkesin özgürlük, demokrasi, adalet, eşitlik… dediği bir ülkede, KARGAŞA küçük azınlıkların “Alırım! - Hayır, vermem de vermem!” kavgasından kaynaklanmasın!
Bunun doğrusunu kim söyleyecek?
İhale kaybedenler veya kazananlar mı, yoksa izcilik oyununa katılan gençler mi?
Susacaksanız, bunları yazmak da yine bana düşecek!