GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
2 Haziran 2013 Pazar

Kargaşanın sosyolojik tabanı

Hanedan, zümre, cunta, sınıf gibi azınlıkların elindeki yönetimlerin tarihsel alternatifi, cumhuriyet ve demokrasidir.
Ancak bu iki rejim, başlangıçta diğerlerinden farklı gibi görünse de demokrasi ve cumhuriyetin de bir azınlığı vardır.
-“Hayır, yoktur!” diyen “tarihsiz” siyaset meraklısı varsa, onlara söyleyecek bir sözüm yok!
Beni bu sonuca götüren bilgiler siyasi tarih, gözlem ve matematiğin dört işlemidir.
Abartılı tarih bilgisi, salt rasyonel kurgular, insan doğasının değiştirilebileceğini ileri süren teoriler, dinler, mezhepler, tarikatlar, ideolojiler, ideler… siyasi görüşleri, bu kadar yaşanmışlıklara rağmen hala etkileyebiliyorsa, dediğim gibi, benim bu kişileri etkileyebilecek bir sözüm yok!
***
Demokrasi ve cumhuriyetin en iyi örneklerinin sergilendiği Batı Avrupa siyasi rejimlerinde de durum böyledir. Halkın inanılması zor bedeller ödeyerek kurduğu Batı Avrupa demokrasileri, kısa sürede bir azınlık rejimine dönüşmüştür. Halkların bitmek tükenmek bilmeyen çırpınışlarının hiçbiri, demokrasi ve cumhuriyetin, burjuvazinin eline geçmesine engel olamamıştır.
Demokrasiler “eşitlik, özgürlük, kardeşlik, refah…” gibi idelerle kurulmuş, reel ve pragmatik kararlarla da yaşatılmıştır. Cumhuriyet ve demokrasilerde kısa sürede hanedan, zümre, cunta, sınıf gibi eski azınlıkların, “yeni azınlık” denen “zenginler kulübü”ne dönüşmesine şaşırmamak gerek!
***
Burjuvazi, en masum tanımıyla toplumda çok az kişide bulunan “kazanma” kabiliyeti sayesinde servetin önemli kısmını eline geçiren bir azınlıktır. Konu demokrasi veya cumhuriyetse, hatta hem demokrasi hem de cumhuriyet olsa bile, durum değişmez. Serveti ele geçirenler; züğürt hale gelmiş hanedan, zümre, cunta, sınıf gibi asalak azınlıkların kaprislerine ve israflarına boyun eğmezler. Aksine köhnemiş azınlıkların bu zaaflarını kullanarak halkı kışkırtırlar ve kendi iktidarlarını kurarlar.
Halkı ele geçirmenin en etkin aracı tarihin her döneminde özgürlük, eşitlik, kardeşlik, refah, huzur, mutluluk… soslarıyla abartılmış ve kabartılmış demokrasi veya cumhuriyet vaatleridir. 
Batı Avrupa’nın “en iyi bilinen” son 300 yıllık cumhuriyet ve demokrasi mücadelesinin “halklar” açısından en verimli dönemi, inanamayacaksınız ama 1960-2000 yılları arasıdır.
Batı Avrupa demokrasilerini istikrara kavuşturmak için bitmek bilmeyen isyanlar ve savaşlar yetmemiş, buna bir de 20 milyon kişinin öldüğü I.Dünya Savaşı ve 50 milyon kişinin öldüğü II.Dünya Savaşı eklenmiştir. Tarihin hiçbir döneminde eşine rastlamayan ölümlerin haklar açısından bedeli demokrasi miydi, kardeşlik ve eşitlik mi yoksa refah mıydı?
Bu soruya gerek var mı, bilmiyorum!
Gerçekten bu değerlerin bir anlam ifade ettiğini anlamak için 300 yıl boyunca milyarlarca kişinin acı çekmesi mi gerekiyordu?
Bu kadar acıdan sonra 1960’da başlayan Batı Avrupa’nın refah düzeni, SSCB tehdidi altında 2000’li yıllara kadar zar zor sürdürülebildi. 
En iyisi dediğimiz Batı Avrupa demokrasilerine halklar açısından baktığımızda görülen manzaranın özeti budur.
300 Milyon kişinin yaşadığı 27 ülkeli AB’nin ekonomisini kontrol eden aile sayısı, ne yazık ki 100 bile değil. Koca Avrupa, 300 milyonluk işçi deryası! Eski çağların ifadesiyle koca AB, “Evlenme, eğlenme, tatil yapma hakkına sahip sözleşmeli köle”lerden oluşuyor. 
AB’nin 27 ülkenin GSMH’sinin yıllık toplamı 16 trilyon dolar ve bu ekonomiyi kontrol eden aile sayısı 100 bile değilse, hayatının dörtte üçünü “Demokratik” Doğu Almanya’da ilkokul öğretmeni olarak “özgürlük solumuş”, şimdilerde ise birleşik Almanya’da “zulüm” gören Başbakan Angela Merkel’in liderliğindeki hükümetin, seçilmişlerden oluşması, halkların gündemini ne kadar değiştirmiş olabilir? 
Bu yönetimin bir adının ve hürmete değer olmasının, son yüz yılda yüz milyon kişinin ölmesine değmiş midir?  
***
Gelelim küçük Türkiye’nin kendini büyük gören zavallı burjuvazisine…
Kendi demokrasisini yaratamayan Türk burjuvazisi, sanayide olduğu gibi demokraside de montaj modelleri ve ideolojileri benimsedi. Sık sık model ve yedek parça ithalatıyla demokrasiyi yaşatmaya çalıştı!
Başörtüsünü kölelik, başı açmayı özgürlük sananlar, nüfusun %75’in karşılarına almakla neyi kazanacaklarını ümit etmişlerdi, bunu henüz adam akıllı açıklayan çıkmadı. 
Dünyadaki gelişmelerden habersiz, adeta körleşmiş bir zihniyetle uzun süre NATO ve IMF gibi nice Batılı dostların emir ve talimatlarıyla Türkiye’yi yönetenler, altlarındaki iktidar postunun nasıl kaydığını da göremediler.
 
***
Artık Türkiye de eskisi gibi değil!
2013’e kadar son yüz yılda, siyasal muhalefetin kışkırtıcıları Türk burjuvazisiydi…
Sopayı, jopu, işkenceyi, ölümleri, yaralanmaları, okuyamamayı, çalışamamayı, sevdiğini alamamayı, ömür boyu sakıncalı olmayı, yoksulluğu… ise Anadolu’nun yoksul çocukları yaşadı.  
Daha genel ifadeyle kışkırtıcı burjuvazinin devletin kolluk kuvvetlerine ezdirdikleri, hep 1950’ye kadar köylerde yaşayan nüfusun %80’inin çocuklarıydı.
Kışkırtanlar hep Boğaziçi ve Sahil Aşiretleri oldu… Ezilenler ise okudukça, kentlileştikçe ileride burjuvaziye alternatif olacak Anadolu’nun zeki ve dinamik gençliği oldu. 
Sanki bu kez durum biraz farklı gibi:
Kışkırtıcılar yine Boğaziçi ve Sahil Aşiretleri…
Ama ezilenler… Yani jopa ve bibere gelenler, bu kez çoğunlukla zengin ailelerinin çocukları.
Şükürler olsun ki, o kadar da yalnız değiller!
Bordrolu muhalifleri, uyuyan hücre elemanları, kandırabildikleri kadar avare Anadolu gençliği… hala burjuvazinin hizmetinde! 
Eskiden böyle miydi?
Birileri, ölüm dahil her acıyı tadar, diğerleri uzaktan uzağa çıkacak siyasal krizlerde fırsat kollarlardı.
Gerçekten burjuvazi şimdilerde zor durumda. Özene bezene büyüttükleri, Türkiye’yi teslim edecekleri çocuklarını copların ve biberlerin üzerine sürmekten başka bir çare bulamamış gibiler.
Yoksa; AVM’lerden giyinen…
AVM’lerde beslenen…
AVM’lerde eğlenen bebeleriyle…
AVM’lere karşı olmak için başlattıkları eylemleri, bir süre sonra bırakıp yerlerini Anadolu’nun avare gençlerine mi bırakacaklar, çok geçmez bunu da öğreniriz.
Benim gördüğüm kadarıyla burjuvazi hakikaten zor durumda!
(Neden her şeye rağmen demokrasi, gelecek yazıda)