GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
1 Mayıs 2014 Perşembe

Küçük bir öneri!

1 Mayıs! Sözüm ona işçinin, emekçinin bayramı!
AK Parti’nin resmileştirdiği yıllarca illegal kutlanan bir gün… 1856’dan bu yana inişli çıkışlı grafiklerle dünyanın farklı coğrafyalarında ‘işçi bayramı’ olarak tescillenmiş bir etkinlik.
AK Parti hükümetinin 2008’de ‘bayram ilan’ ederek açılım yaptığı, 2010’da Taksim’i açtığı işçilerle bugün yaşadıkları malum. O gün Taksim’i işçiye açmakla, 1 Mayıs’ı bayram ilan etmekle övünenlerin bugün işçisini dövdürmek için yurdun değişik kentlerinden uçak dolusu polisi İstanbul’a yığmasını tabi ki anlamak mümkün değil...
İşçisini bayram ilan ettiği gün dövdürmek için milyon dolarlık masraf yapan, Taksim’i neredeyse canlı yaşamına kapatan, adeta ülkesini 1980 sonrası darbe günlerine döndüren, ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’ prensibinden bir milim geri adım atmayan, ‘dize getirme, diz çöktürme’ prensibiyle hareket edip yarattığı küçük düşmancıkları devletin silahlı gücüyle yenen ve de siyaseten gücüne güç katan anlayışı anlamayı geçtim, anlamaya çalışmak bile zor…
Geçen yıl ‘işçiler inşaata düşer, bir yerlerini yaralar’ düşüncesiyle Taksim’in etrafına etten, polisten bir Berlin Duvarı duvar ören, günün sonunda sendikacıları inşaattan düşmüşten beter eden anlayış, bu yıl muhtemelen Gezi Sendromu’nun etkisiyle Taksim’i işçi bayramına kapattı. Türkiye’ye yabancıysanız ister istemez şu soruları sorabilirsiniz.  
İşçi bayramında işçi dövülür mü?
Adı bayram olan bir günde, ‘oraya gitme, burada durma’ gibi kurallar yasaklar konulur mu?
Üstüne mübarek üç ayların başında hem de Regaib Kandili’nde bunlar yapılır mı?
Yanıtı zor bu soruların…
Eskiden zor sorulara tek bir yanıt verirdik.
Burası Türkiye…
Her şey olur yani…
Geçelim öneriye…
Yurdun dört yanından uçaklar dolu polis getirip her yıl milyon dolarlık masraf etmek yerine Taksim’i surlarla çevirmeyi önerecek değilim.
Ortaçağ’da olsaydık bu öneri kulağa hoş gelebilirdi. Belki üzerinde biraz çalışılsa modern surlarla Taksim’in etrafında kuş uçurtulmayacak bir ortam yaratılması mümkün olabilir.
Yok 1 Mayıs’ta işçiler, Haziran’da Geziciler, Kasım başında ulusalcılar gibi eyleme geçme potansiyeli yüksek gruplar öyle elini kolunu sallayarak, karadan alana giremez, Ulubatlı’ya özenip duvara tırmananlara da kovalarla biberli su dökülür, az bir polisle Taksim’i savunmak mümkün olabilirdi.
Bu fikri çok çağ dışı bulabilirsiniz.
Ama her fikri çağdaş hale getirmek mümkündür.
Şöyle hayal edin...
Taksim gibi İstanbul’un en rantabl bölgesinde onlarca metre yüksekliğinde tarihi görünümlü, Ortaçağ esintili surlar yükseliyor. Ve de gösterilerden arta kalan zamanda da AVM olarak hizmet veriyor. Boğaz manzaralı kafeler, restoranlar…
Adı mı? En kolayı o…
1. Tayyip Hisarı!
*
İşin içine AVM girince fikri sıcak bulanlar mutlaka olmuştur.
Ama tabi ki biz işin bir parça gırgırındayız.

Gelelim asıl öneriye…
Erdoğan gibi ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’ diyen bir liderin Yenikapı önerisini ben olsam hemen reddetmezdim.
Hani ‘ezber bozmak’ denen bir şey var ya…
Yenikapı, Erdoğan’ın seçime günler kala akılda kalan son mitingini yaptığı, havuz medyasında ‘yüzyılın mitingi’ diye manşetlere çekilen, üzerinde günlerce konuşulan bir alan.
Yani siyaseten Erdoğan’a meydan okunabilecek tek yer.
Nasılsa bir yıldır ülkenin hemen her köşesinde aynı nakaratı tekrarlamıyor mu bir kesim.
Yani ‘Her yer Taksim, her yer direniş’ demiyor mu?
Madem Taksim Yasak… Başta Taksim yasağı olmak üzere her geçen gün artan yasakları protesto etmenin bugünkü adresi Yenikapı olamaz mıydı?
DİSK, CHP hatta MHP…
Hatta öteki yapılar, partiler, gruplar, antikapitalist Müslümanlar…
30 Mart’ın bir anlamda rövanşı niteliğinde 10 Ağustos’un provası babında bir güç birliğine şimdiden imza atamaz mıydı?
—Sen Taksim’i yasakladın ama arkadaş… Bize her yer Taksim diyemez miydi?
Erdoğan’ın 2 milyon yığdığı, yüzyılın mitingi dediği alana 3 milyon, 4 milyon kişiyi toplayamaz mıydı?
Tarih tekerrürden ibarettir diyenlere tarihçiler çok kızar.
Ama geçen yılki 1 Mayıs bu yıl aynen tekrar etmişse…
Yine Adana’dan, Erzurum’dan uçaklar dolusu polis İstanbul’a yığılmışsa…
Yine boş sokaklar bombalanmış, ülkeyi dünyaya rezil eden görüntüler ayniyle vuk’u bulmuşsa…
Tekerrür demeyeceksiniz de ne diyeceksiniz buna?
Benimkisi küçük bir öneri… Ezber bozmak lazım kanımca…
Gezi’nin bu denli kalıcı olmasının nedeni de buydu aslında. Polis amansızca saldırdı onlar güldüler, güldürdüler… Acıyı, biber gazını espriyle boğdular.
Orantısız şiddete orantısız bir zekâyla karşı durdular.
Başbakan Erdoğan’a gelince…
Yönettiği kitleye öylesine hâkim ki… Hangi damara iğne yaparsa kaç tüp kan alacağını biliyor. Taksim’i yasaklayınca neler olacağını, kimlerin TOMA’nın önüne atlayacağını, kimlerin sağa, sola saldıracağını, kırıp dökeceğini… Dahası ortaya çıkan manzaranın sandığa nasıl yansıyacağını…
Sonra o görüntüler üzerinden başlayacak anlatmaya…
—Bunlar çapulcu, bunlar Vandal… Bunlar eşkıya, bunlar anarşist, devlet düşmanı…
Ve yüzde 40-45’lik hazır kıta da onu ayakta alkışlayacak.
İşte görünen köy kadar berrak olan bu gerçeği hatta bu oyunu bozmak için önce ezberleri bozmak lazım… Taksim yasak mı?
Peki, ‘Bize her yer Taksim’ demek mesela…
Eskinin ezberleriyle düşünmeyi bırakalım.
Bunun adı teslimiyet olmaz, ‘hodri meydan’ olurdu.